6 Ekim 1985
Yutkunamadı boğazında bir ur hissediyordu. Umudu yaşlı gözlerinde çırpınıyordu. Zihninde çalan şarkıya kulak verdi "Aldın sen aklımı baştan, geçmiyor gözlerim yaştan…"
Hüzünlü şarkılar içinde anlam buluyordu artık, çok acıyordu gönlü, çok yorulmuştu. Ama devam etmesi gerekiyordu. Zorla ayağa kalktı bir sigara daha yaktı. "Seni ben yaman sevirem, yürekten candan sevirem…"
Hazırlanıp dışarı attı kendini. Ayakları onun iradesi dışında ilerliyordu. Postanenin önünde durdu, içini rahatlatmak için uzaklara baktı. Dağları sis kaplamıştı, aynı yüreğindeki hüzün gibi. Mırıldandı "Dağlarda duman güzeldir,gözlerin keman güzeldir…" Onunla son görüşmesinde hava bugün olduğu gibi sisliydi. Ne tesadüftür ki o gün sisi kalbini saran heyecana benzetmişti. Telgraf çekmek için postaneye girdi. Asık suratlı memurlar onu alışkın gözlerle süzdü. "Hocam yanlış anlamazsınız yorulmadınız mı?"
Buruk bir gülümseme ile cevap verdi.
" Canım sevgilim bir ay sonra sizden haber alamayalı 2 sene olacak. Kalbimdeki hasreti size tarif etmek çok zor. Size kırılmış değilim Tanrıdan tek dileğim iyi olduğunuz haberini almak. Sağlıcakla kalınız. "
İşlemleri halledip evine doğru yola çıktı. Rahatlamıştı. Yapabileceği tek şey yapmıştı. Görev bilmişti her gün ona yazmayı. Gönlü söz dinlemiyordu. Eve gelince yine bir çay koydu kendine. Gözlerinin yaşarmasına engel olamıyordu. Okulda öğrencilerine iyi görünmek durumundaydı. Onların hayatına dokunmak istiyordu. Okulun en neşeli ve en idealist öğretmeniydi. Gözlerinin dalmalarını fark eden olmuyordu…
Sevdiği de öğretmendi ikisi aynı dönemde işe başlamıştı. Tabii o başladı mı onu bilmiyordu. Son görüşmeleri de vedalaşmak için olmuştu. İkisi de bunun gerçek bir veda olmadığını düşünüyordu. Ama hayat onları sınayacaktı. Üniversitede tanışmışlardı. İlk tanıştıkları gün aklından çıkmıyordu. Bankta kitap okurken yanına gelmişti. Kitap hakkında sohbet etmişlerdi. Ah o anki hisleri… Sanki asırlardır özlemini çektiği bir ruhla tanışmıştı. Sevgi içinde sel olmuş bütün kötü hisleri silip götürmüştü. Deniz mavisi gözleri asla aklımdan çıkmıyordu. Deniz kıyısına giderdi hafta sonları. Karadenizi izler kalbindeki fırtınayı dindirmeye çalışırdı. Ah keşke yanında o da olsaydı. Alarm sesi ile yerinden sıçradı. Yatma vaktinin geldiğini anlamıştı. Kan çanağına dönen gözleriyle yatağına girdi. Sarsıcı bir baş ağrısıyla uyandı. Her sabah böyle uyanıyordu. Her şeyini kaybetmenin sonucu diye düşünüyordu. Tesadüftür ki ikisi de ailesini küçük yaşta kaybetmişti. Onun hayaliyle hazırlanmaya başladı. İlk postaneye uğradı sevdiceğine bir telgraf daha çekti. Hava yine sisliydi.
6 Ekim 1986
Postaneden çıktı. Tükeniyordu artık, zamanla geçmemişti acısı. Geçmeyi bırak azalmamıştı bile. Arkasından bir haykırış duydu. "Hocam Hocam size haber geldi."
Olduğu yerde donmuştu. Bunun bir rüya olduğunu düşünüyordu. Omuzunda bir el hissetti hızlıca arkasını döndü. Karşısında capcanlı duruyordu. Gözlerini araladı rüya demiştim sana dedi içinden. Elinde bir sıcaklık hissetti kafasını çevirdi. Hastanedeydi, yanında ise sevdiği vardı. Yengi gözyaşları döktüler. Sevdiği yasaklı kitap yüzünden tutuklanmış. Yeni adresini de bilmediği için ona ulaşamamıştı. Hapishaneden kurtulur kurtulmaz telgrafları haber almış, nereden çekildiğini öğrenmişti. Yanında bir tomar mektup ile beraber ömür boyu birlikte yaşama teklifi getirmişti.
Sisli bir gündü…