Koku

Hasna Para

Çürüme daima içten başlıyor. Görüntü yanıltıcı. İçten dışa doğru. İşte tam da şimdi çürük kokusu alıyorum. Kesif, iç bayıltan bir koku. Günlerdir beklemiş, gittikçe berkimiş bir koku. Hemen önümdeki sehpada laptopum duruyor. Tomarla kâğıt yığını keza sehpanın üstünde yığılı. Bir dergiden sipariş üzere istenmiş yazılardan birini mi yazıyordum? Öğrencilerin yazılı notlarını sisteme mi giriyordum? Burnumu sızlatan çürük kokusu koltukta düşüncelere dalmama sebep oldu. En son ne yaptığımı hatırlamıyorum. Kokunun kaynağına ulaşmak için yerimden kalkıyorum. Böyle bir koku için ilk uğrağın mutfak olması yerinde bir seçim. Gidip çöpü kontrol ediyorum. Çöp poşetini yeni değiştirmişim. Pek bir şey yok içinde. Olan da kokuya sebep olmaz. Sağa sola bakınıyorum. Sadece Amerikan tezgâhın üstünde yarım su bardağı kadar limonata duruyor. Bunu ne zaman yarım bırakmışım? Hiç âdetim değildir. Son zamanlarda dalgınlaşmaya başladım sanırım. Yoğun iş hayatı, bitmeyen ailevi problemler… Aile evinde kalmasan, gidebileceğin en uzağa kaçsan da o görünmez bağdan kurtulamıyorsun. Kalan limonatayı eviyeye döküyorum. Bardağı makineye koyduktan sonra salona dönüyorum. Aynı yerime oturuyorum. Elimi klavyeye doğru uzatırken o koku beni tekrar ele geçiriyor. O kadar rahatsız edici ki istemsizce ayaklanıyorum. Nereden geliyor? Mutfak sonrası tuvalet ve banyoya bakıyorum. Çöpler yeni boşaltılmış. Kokuya sebep olacak tek bir şey bile yok. Oradan yatak odama geçiyorum. Hiç olmadığı kadar düzenli. Gardırobumu açıyorum. Giysilerin arasına bakıyorum. Ama kokunun kaynağını bir türlü bulamıyorum. Pikeyi kaldırıp yatağıma bakıyorum. Sonra yastık kılıflarının içine. Yok. Tekrar salona dönüyorum. Sehpanın üstündeki kâğıt yığınlarını kaldırıp bakıyorum. Koltuğu kontrol ediyorum. Kırlentleri kaldırıyorum. Televizyon ünitesinin gözlerine, sonra kitaplığımın raflarına, dip bucak her yere… Yok. Kokunun ağırlığına dayanamayınca ellerimi burnuma götürüyorum. Kokunun şiddeti artıyor. Ellerim? Koku ellerimden geliyor. Oysa tertemiz. Ne bir leke ne bir pislik var. Banyoya gidip suyun altına sokuyorum. Sabunu alıp çitiliyorum. Biraz daha biraz daha biraz daha… Koku geçmiyor. Daha fazla dayanamıyorum. Çürük kokusu tüm evi kapladı. Tüm evi ve ellerimi… Dış kapıya yöneliyorum. Kapıyı açmamla karşılaştığım manzara karşısında hayrete düşüyorum. Kapının önü bir yığın toprakla kaplı. Bunun ne işi var burada? Ellerimle toprağı eşelemeye başlıyorum. Dışarı doğru atamadığımdan evin içine doluyor toprak taneleri. Toprak kokusu biraz olsun rahatlatıyor beni. O çürük kokusu gittikçe azalıyor. Toprağı deli gibi sağa sola fırlatırken bir kâğıt parçası görüyorum yığının altında. Çekip çıkarmaya çalışıyorum. Elime tam olarak gelince günlük gazete olduğunu fark edebiliyorum anca. Üstündeki tozları siliyorum. 8 Haziran. Bir hafta öncesinin gazetesi. Alıp okumamış mıyım? Kalan toprak yığınını kapının önünde öylece bırakıp salona geçiyorum. Gazeteyi açıp sayfalarını karıştırmaya başlıyorum. Ana gündem başlıkları, yeni bakanların ilk icraatları, ekonomi haberleri, dolar artışta, üçüncü sayfa haberleri. Sayfaları öylece çevirirken bir sayfada sayfanın üçte birini kaplayan fotoğrafımı görüyorum. Kültür sanat ekinde değil. Başlığı okuyorum. GENÇ YAZARIN TALİHSİZ ÖLÜMÜ. Sayfalar elimden kayıyor. Bir müddet öylece kalakalıyorum. Sonradan bir aydınlanmayla başımı kaldırıyorum. Kokunun kaynağını bulmuştum. Koku… Benden geliyordu.