Yitirdim. Öldüm. Görmedin mi ölüşümü? Duymadın mı bu dünyayı terk edişimi? Almadın mı kan kokusunu? Ne zaman inanmayacaksın bana? Hiç inandın mı bana? Maskeler ardını gördün mü? Seni güldüren şaklabanın ağlayışını duydun mu? Evet dememin ardındaki isteksizliği? Çürüyüşümü hissediyor musun? … Diyemedim bunları. Bulanık düşünüyorum. Alkolün etkisi içimi döndürüyor. Duman zihnimi. Ya da tam tersiydi. Bulanıklaşıyorum.
Sahteydim. Onların içinde. Saklandım. Yabani olmaktan korktum. Onlardan korktum. Onların hükmündeki yalnızlıktan korktum. Onlara yem olmaktan korktum. Yüksek seslerinden korktum. Masaya vurmalarından korktum. Yüzüme tükürükler saçan nefeslerinden korktum. Kulaklarımı uğuldatan bağrışlardan korktum. Boğazımı düğümleten hakaretlerden korktum. Beni yok eden bakışlarından korktum. Sahteydim onların arasında. Mecburdum. Gücüm yoktu. Gidemedim. Değiştiremedim. Affedemedim. Değişsin istedim. Korkak olduğum kadar aptaldım. Zihnimde milyar versiyonları döndü olayların. Her seferin daha da canımı yakan. Başka duyguyu bilmiyordum. Asi oldum. Deli oldum. Aptal oldum. Saf oldum. Yeter ki yok olmayayım diye. Korktuğumu bilmesinler diye.
Rolümü güzel oynadım. Yalandan oldum. Yalandım. Pembeden nefret etme rolü benimdi. Çiçekleri, kedileri, güneşli havaları sevdiğimi söyleyemedim. Kendimi hiç sevemedim. Sadece korkuyla dehşet hükmetti. Neydi bu kadar korktuğum? Keşke o gün o barajda boğulsaydım. Böylece canımda hakkı olduğunu düşünmezdi. Keşke sağır olsaydım ve seslerinizi bilmeseydim. Keşke aptal olsaydım da farketemeseydim düşüncelerinizi. Keşke saf olsaydım da hissetmeseydim böcekten tiksinir gibi benden tiksinmenizi. Keşke delirseydim de yüklenmeseydim bunları. Sesleri unutsaydım. Bakışları unutsaydım. Dokunmalarınızı unutsaydım. Kulaklarıma vurunca sağır olmuyor. Boynumu, yüzümü, derimi ne kadar çizersem çizeyim geçmiyor. Anlatamadım. Ben de yazıyorum. Kusuyorum.
Hatır için yaşanan hayatların rezilliği geliyor aklıma. Yalandan ayakta kalalım. Yalandan ilham olayım sizlere. Yalandan yazayım her şeyi. Yüzü gülen insanlar var. Size bir masal anlatacağım.
Birgün bir bahçede küçük bir peri kızı yaşarmış. Kısa, kabarık, kıvırcık siyah saçları varmış. Kanatları çok güzelmiş. Buke barane ışıltısındaymış kanatları. Gözleri kocaman siyahçaymış. Burnu yok kadarmış. Bu küçük perinin yaşadığı bahçe kocamanmış. Çeşit çeşit meyve ağaçları varmış. Rengarenk çiçeklerle büyüleyici bir bahçeymiş. Bu peri gülmesini çok güzel bilirmiş. Sabahın erken saatleri ve akşamları özgürce dolaşır öğle vakti uyurmuş. Gezindiği her yer yaldız olurmuş. Güzellik onunla birlikteymiş. Bahçede çeşit çeşit arkadaşları varmış. Taklacılar, arılar, böcekler, akrepler, karıncalar, sinekler, kelebekler, solucanlar, kirpiler, kediler, gelincikler, köstebekler… Hepsini ayrı ayrı sevmiş. Onlar da kendilerince onu sevmiş. Peri huzur içinde büyümüş. Peri duymazmış. Konuşamazmış. Sadece görür ve gülermiş. Çok güzel bakar ve gülermiş. Peri üşümezmiş. Su, rüzgar, çiçekler dışında hiçbir şeyi hissetmezmiş. Çiçekler kendilerini kapadıklarında içine girermiş. Çiçekler onu sarıp sarmalarmış. Çiçekler yumuşacık hissettirirmiş onu. Rüzgar hafif hafif sallarmış çiçeği. Mışıl mışıl uyurmuş peri. Güneş periyi görmeden veda etmezmiş. Peri de güneşin hoşçakalmasını dilemeden göndermezmiş. Günün son ışıkları düşerken çiçek kendini açarmış. Peri uyanır güneşin gidişini karşılığı olmayan gülümsemesi ile sessizce izlermiş. Güneşin gitmesi ile ay ve yıldızlar periyi görmeye gelirlermiş. Ay onu güldürmek için her seferinde farklı bir kılıkla gelirmiş. Yıldızlar ise ona yol göstermek için takım takım takılırlarmış. Peri gece boyu gezinirmiş. Ağaçtan ağaca gezermiş. Dut ağacında sallanır, kiraz ağacının çiçeklerinden elbiseler giyermiş. Bahçeyi çevreleyen büyük taşlar üzerinde koşturur dururmuş. Evin yanındaki dama uzanır yıldızları izlermiş. Evin önündeki büyük havuzun kenarında oturur bazen ayaklarını içine salarmış. Lakin havuzdan birazcık ürkermiş. Tan vakti geldiğinde korkmazmış. Sadece görebilen perinin tandaki karanlığa karşı cesaretinin sebebi güneşin geliyor olduğunu bilmesindenmiş. Tan gider güneş gelirmiş. Bir kaç saatini güneşle geçiren peri herkesin uyanması ile gönlü rahatlarmış. Tekrar uykusuna dönmek için farklı bir çiçeğin kapısına gidermiş. Perimiz gel zaman git zaman böyle yaşamış. Bazen mahallede dolaşır diğer perileri görürmüş. Çok çok çok güzel perilermiş bunlar. Peri yalnız olmadığını bilir onları görünce çok mutlu olurmuş. İçi içine sığmadığından buke barane kanatlarından rengarenk yaldızlar saçılırmış. Peri çok güzelmiş. Peri güvendeymiş. Peri gerçekmiş.
Periyi öldürdüğümü biliyor muydunuz? Periyi öldürdüğünüzü biliyor muydunuz? Periyi neden öldürdünüz? Peri öldü. Peri bir gün suya girdi. Kanatları koptu. Yaldızları suyu bulandırdı. Benim zihnim bulandı. Peri kana bulandı. Bulanıklaştım. Peri öldü. Ben ölmek istiyorum. İnanır mısınız? Öldükten sonra mezarıma leylak ağacı diker misiniz? Çünkü peri Leylak ağacı açtığında gelecek. Peri öldü. Ben ölmek istiyorum. Anlatamadım. Yazdım. İnandılar mı? Anladılar mı?