Tüm gücünü topladı ve çuvalı sırtladı. Epey ağır olmuştu. Boyun kaslarında çekilmeler hissetti. Parmakları kesiliyor gibiydi. Sırtından aşağı inen teri yok saymıştı. Bunun kaçıncı çuval olduğunu saymamıştı. Üç ya da dört. Düşünmüyordu bunu. Sırtına aldığı çuvalın kaç kilo geleceğini tahmin ediyordu. Titreyen bacaklarını unutmak için güzel bir yöntem olduğunu düşünüyordu. Yine de aklındaydı bu titreme. Elli kilo. Belki elli beş. Nokta atışlar yapacağını düşünüyordu. Zamanında pazarcılık yapmıştı neticede. Olsundu o kadar ama değil mi?
Açık olan kapıdan çıktı. Ardından kapıyı örtecekti eşi. Sahafın yolunu tuttu. Etrafta tek tük kişi onu izliyordu. Rahatsız olmuyordu bu bakışlardan. Sırtındaki çuvalda olan kitapları düşündü. Çuvalı bağlarken, üstte kalan kitabı görmüştü. Çuvalda başka hangi kitabın olduğunu bilmiyordu. En az hasar almasını istediği kitabı en üste koymuştu. Elinden çıkıyor olmasına rağmen gösterdiği özenden dolayı göğsü kabardı. O kitabı okuduğu zamanı hatırlamaya çalıştı. Kaç yaşlarındaydı, kestiremiyordu. Yirmilerindeydi sanki. Bir arkadaşı önermişti. Çok dua etmişti gıyabında. Kitabı hatırlamaya çalıştı. Zamanla unutmuştu detayları. Ama onda bıraktığı etkiyi unutamıyordu. Bir başyapıttı ona göre. Dünya klasiği değildi. Bunun bir önemi yoktu.
Sırtındaki yük gittikçe ağırlaşıyordu. Adımları arası mesafe daha kısaydı.
Kitaptaki birkaç cümlenin, kitap sayfalarından çıkıp kalbine nakşolduğunu hissetmişti. Onlarca sayfayı o birkaç cümle için okumuş olduğunu fark ettiğinde, kitabı okuyuşunun üzerinden birkaç yıl geçmişti. Böyle güzellemeleri çok severdi. Hatta bazen romantik oluşundan şüphe ederdi. Kafasını iki yana sallayıp kendine gelmesi için silkinirdi. Böyle şeylere gerek var mıydı cidden, derdi. Başka cümleleri bulmak için yola düşmesi gerektiğini düşünürdü.
Az kalmıştı. Terzi Hasan’ın sesini işitince fark etti. “Kitaplığını niye bozuyorsun, deli misin?” Gözlerini yerden ayırdı. Ne diyeceğini bilemedi. Hangi birini daha doğrusu. ‘Hiçbiri benim olmayan bu kitapları saklayarak nereye varacaktım? Tekrar dönüp dönüp baktığım, artık ezberlediğim o cümleleri, o kitapları kitaplığımda saklamanın; onların kitaplığımda durmasıyla şişen göğsümü nasıl açıklayacaktım?’ “Öyle gerekti ağabey.” Öyle gerektiğini anladığında bundan birkaç yıl öncesiydi. Ancak bu durumu kabullenmesi yeni yeniydi.
-Selamün aleyküm!
-Ve aleyküm selam, daha kaldı mı?
-Şimdilik bu kadar.
Sahaf, adamın önceden getirdiği çuvalları tartmış, bir kenara almıştı. Üzerlerine kaç kilo geldiklerini yazmıştı ispirtolu kalemle.
-Oğlum, bir taksiyle getirseydin ya. Kan ter içinde kalmışsın. Cık cık cık. Ta o kadar yoldan beri.
Ses çıkarmadı. Elinin tersiyle alnını sildi. Önceden getirdiği çuvalları gözüne ilişti. Üzerlerine kiloları yazılıydı. Tahmin ettiği gibiydi, bir iki kilo oynamıştı. Yeni getirdiği çuvalı bıraktığı yerden alıp tartıya koydu. 53.61. Hata payı vermişti kendine. Hemen hesapladı kaç lira edeceğini. Kilosu şu kadar çarpı elli üç nokta altı. Sahaf fiyatı söyledi.
-Ama…
Sahaf adama baktı. Amalık bir durum olmadığını der gibi bakıyordu.
-Eee, bu çuvalın içinde çok kıymetli bir kitap var.
Sahaf hâlâ bakıyordu adama. Aynı gözlerle.
-Oğlum kilo işi bu iş, ne diyorsun şimdi?
-Ama bu sıradan bir kitap değil. Yani herhangi bir kitabın ederi gibi değil bu kitabın ederi.
Sahaf gözlerini devirdi, salavat getirdi.
-Oğlum bak şu cama, bak bak…
Dükkânın ön camını gösteriyordu.
-… Görüyorsun değil mi yazanı? Kilo işi kitap satın alınır. Sen ederinden bahsediyorsun. Ederi tartı gösterir.
Adam hiç o tarafa dönmedi. Üstelemek istese de ses çıkaramadı. Altını çizdiği cümleler geldi gözünün önüne. İç çekti. Sahaf, bu cevapsızlığa öfkelendi. Fiyatı tekrarladı. Git demenin başka türü. Parayı uzattı. Adam parayı aldı, dükkândan çıktı. Boşalttığı kitaplığını düşündü. Eve gitti. Eşi, kitapların ne kadar tuttuğunu sordu. Söyledi. Boş kitaplığına baktı. Yer yer tozlanan raflara. Ne zamandır almayı düşündüğü kitaplar geçirdi aklından. Birkaç sene sonra sahafa bırakmak üzere alacağı kitapları. Kitaplığını dolduracak kitapları. Cep telefonunu cebinden çıkardı. Kitapları sipariş etti.