En büyük olayların sesi yoktur. Köşesinde, kendi halinde büyür bu olaylar. Varlığını iyice derinleştirirken bir anda yüzeye çıkması olasıdır bu olayların. Çoğunlukla bir kusurun görünür hale gelmesiyle bir kimliğe bürünürler. "Olay, olay, olay!" Manşetler atılır, dikkatler cezbedilir, ya yuhlar ya da vahlarla günler geçirilir. Sonra olay her zamanki akışında varlığını sürdürmeye devam eder. Oldu, bitti. Bazı olaylar olmayarak biterken bazısı bitmek bilmeden oluyor. Dişlerini fırçalarken insanlara olan öfkesini düşünceleri ile işte böyle harlıyordu. Neydi olay dedikleri? Yıllardır bir baltaya sap olamamak da bir olay değil miydi? Yıllardır yaşıyor olmak ya? Tükürdü. Lavabo ve banyo fayansları da tükürmüştü. Aynaya bakıp derin bir nefes aldı. Öfkesi yokmuşçasına aynı evde oturma giysisini giydi ve suyla beyaz beyaz macunları fayanslardan söktü. Öfkesine kuzu kuzu yapmasını gerekeni yapmak da eklendi. Sakal tıraşı olmalıydı. Malzemelerini âmâ biri gibi el yordamıyla kontrol etti. Gözleri hala aynada, kendini dışarıdan görme çabasındaydı. Köpüğü yüzüne iyice yedirince tıraş bıçağına sarıldı. Pazar günleri hariç her gün tıraş olmak onu çırılçıplak bırakmıştı. Sakallı halini hatırlamıyordu bile. Kendisini başka biri olarak görememek onu kahrediyordu. Her gün aynı yüz, her gün aynı şeyler onu iyice tüketmişti. Tıraş bıçağını temizleyip bir kenara koydu. Ev arkadaşına seslendi:
-Oğlum kalk hadi, sen de iyice abarttın ha!
Odasına geçip dolaptaki yedek iş kıyafetini giydi. Yıllardır aynı markette gençliğini çürütmüştü. Tiksindi. Kendinden. Sinek kaydı halsizliğinden. Midesinden. İşte, yine oluyordu. Yavaş yavaş ölüyordu.
Kapının kilidini çevirdi ve her sabah dışarıya attığı o zoraki adımı attı. Ayakları geri geri gitmiyordu, ayakları onsuzdu.
Apartmandan dışarı çıkınca yaz sabahının serinliğini içine çekti. Etraftaki tek tük insanda telaş görmedi. Yıllardır bir tek bu anları sevmişti, yıllardır bir tek bu anlarda yeniden başlama heyecanı duymuştu. "Yetebiliyorum kendime, derdime ve dertsizliğime." dedi ve kulaklığını taktı. Sabahın ilk saatleri olsa da şehirde dinlenebilecek bir kuş yoktu. Kuşlar da kendi olaylarında yok olmuşlardı. Kulağındaki müzik bu yüzden çok mühimdi. Ya tıkanan hayal kanallarını açmalı ya da boğazdaki düğümü çözmeliydi. En sevdiği müziği açtı. Sözsüz. Kendi sözlerini içinde duyar gibiydi. Bu sabah hayal sabahıydı. Attığı her adımda kepengini açan bir esnaf görüyordu. Yeniden başlama heyecanı aslında bu kepenk sesindeydi ama o kendi hayalini duyuyordu. Kurumsal iş yerleri jilet gibi takımlarla esnaflara gözdağı veriyordu. Umursamadı. İçinde bir hayal doğmak üzereydi. Onu nirvanaya taşıyacak bir ışıltı... Sağ kulağı bir anda bir cızırtı ile doldu. Refleksen çıkardı kulaklığını. Eli kulağında durdu öylece. Kulaklığı hayal ihtimaline dayanamamış ve ızdırabı yeğlemişti. Etrafına bakındı. Kendine güzel bir kulaklık alacak kadar umudu vardı. Gözüne kestirdiği kurumsal bir mağazaya girdi. Girer girmez hücum eden spot ışıkları altında kendini iyi hissettiğini fark etti. Vakti geniş olmadığı için hızlıca markasına güvendiği bir kulaklığı alarak kasaya yöneldi:
-799 TL abi.
Bir lira ile milyonlar kazananlara olan öfkesi hayalini yere serdi.
-Bi' kampanyanız yok mu, az para değil vereceğimiz sonuçta.
-Valla abi yıllardır burada çalışıyorum, kendi çalışanlarına bile çok cimri bu şirket.
Yıllardır sözcüğü beyninde yankılandı. Kasiyerin üstüne başına baktı: kurumsal kıyafet, sinek kaydı tıraş, bezmiş omuzlar ve sönmüş ışıklar...
-Kaç yaşındasın sen?
-Niye sordun abi?
-Merak ettim.
-Beş senedir aynı yaştayım abi, boşver.
Kasiyere güldü. Ödemeyi yapıp mağazadan çıktı. Anlamıştı. Bu sefer gerçekten anlamıştı. Kusuru buydu, yıllardır aynı yastaydı.