Gözlerini Daha Da Kıs Ve Evet Demir Kokusu

Hacer Noğman

Göğe değdi değecek bir hilal. Güneş hilalin bağrında bir ışın demeti. Bir çocuk işitiyor sesleri ve renkleri, otobüsten koşarak iniyor. O renk ve seslere doğru koşuyor yetişemeyeceğim korkusuyla. Neye yetişemeyeceğini tam bilmiyor ama ah şu dürtüler. Bu koordinatlarda yaşamak bu demek işte. Bak havaya ve göğü saran toz bulutunu izle koşarken. Nereden yükseliyor bu renk ve ağzını kapat yavaştan. Hava borunu kapamasın tozlar. Yetiş en tezinden. Otobüs gideceği yere varacak mı belli değil, onu düşünecek fırsatı var

mı birilerinin? Bilmiyor çocuk. Koşuyor en hızlısından. Aklında izlediği çizgi filmlerdeki karakterlerin en hızlısı ve çok hızlı koşması gerektiğini biliyor. Anne karnından biliyor.

Tozlu yollara en sert adımlarını vuruyor. Ardında toz bulutu bırakıyor yaşınca. Az kaldı, diye düşünüyor, çok’u az görüyor. Görmek istiyor. Gölge bir metre daha kayıyor oraya vardığında. Sahra’dan bir kubbenin önünde duraksıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Etrafı bulanıklaşıyor. Dünyanın nasıl bir yer olduğunu daha birkaç gün önce öğrenmişti. Yuvarlak, kalabalık, çoğu su. Dünyayı düşünüyor. Toz bulutunu yerle bir olmuş. Dünya da toz bulutuyla kaplanıyor ara ara, diye düşünüyor. Biraz da soru sorar gibi ve cevabını kendi veriyor. Evet, diyor kendine.

Kubbenin detaylarını netleştirmeye çalışmadan önündeki kapıya doğru koşuyor bu kez. Ezberinde olan o ayetleri görüyor, koştukça yaklaşıyor ayetler ama okuyamıyor. Sağda sola kızışmış arılar gibi nereye gideceklerini bilmeyen insanların kendine çarpmamasına dua ederek koşuyor. Kapıdan içeri giriyor. Ootobüstenhiçinmeseydimdebeniburayagetirmesiniisteseydimkeşke. Duraksıyor. Siyahtan adamlar. Yüzleri seçilmiyor. Bakıyor çocuk onlara kinle bakmak ister gibi ama olmuyor. Annesini arıyor, babasını, babaannesini, dedesini, abisini, anneannesini. Onları burada bulması gerektiğini, geceleri uyumadan düşündüğü zamanlarda biri sanki ona söylüyor, o böyle düşünüyordu. Bakıyordu etrafa, siyahtan adamlar. Ellerinde, boyundan uzun mermiatarlar. Yutkunuyor ve adamların arasına dalmak için bir göz gezdiriyor. Bunca siyahtan adamın, yüzleri seçilemeyen adamın arasına mı karışmıştı babamlar, diye düşünüyor. O korkunç adamların insanların canını tek seferde, bir sıkımda aldığına daha önce şahit oluşundan, annesini, babasını dedesini ve diğerlerini bu adamların yuttuğunu düşünmeye başlamıştı. Başlamıştı ki birinin başlığında kırmızı gördüğü şeye yaklaşmak istedi. Yere mıhlanmış ayaklarına rağmen sağa sola gidiyordu etrafındaki kalabalık yüzünden. İyice bakmak istedi o kırmızıya. Kırmızının iyi bir şey olmadığı çok kez görmüştü. Ağlamak demekti. Gözlerini kısıyor da bakıyor, beyazın üstüne kırmızı lekeler. Damla damla gibi ama damla kadar küçük değil. Daha da kısıyor gözlerini. Kırmızı daha netti şimdi. Bir örtüye nakşolmuş kırmızılar. Daha da kısıyor gözlerini. Demir kokusunu zihninde işitti. Daha da kısıyor gözlerini ki sıra sıra dizilmiş halılar okla bir yeri gösteriyor. Herkesin çehresini gördüğü o yeri. Babasını arıyor orada ya da dedesini ya da abisini ama yüzleri görünmüyor hiçbirinin. Yüzleri halının üzerinde, elleri arkalarında bağlanmış. Daha da kısıyor gözlerini. Bir üst ya da bir pantolon, aşina olduğu bir kıyafeti arıyor gözleri. Kıpraşan insanlar arasında gezdiriyor gözlerini kir pantolon tanıdık geliyor gibi. Daha da kısıyor gözlerini. Sağa sola yalpalıyor ama dik durmaya çalışarak bakıyor. Bakıyor ki bir karaltı. Bakıyor ki bir kolonun ardında boyunca uzanmış o karaltı; dizili halıların üzerinde. Halılarda kırmızıdan lekeler. Daha da kısıyor gözlerini de hareket bekliyor. Kıpraşma bekliyor. Hemen onun başında siyah siyah adamlar. Yüzleri seçilmiyor, ellerinde çocuğun boyunca mermiatarlar. Oadamlardanbunlar, diye geçiriyor çocuk. Gitmek istiyor karaltının yanına ama yürüyemiyor. Daha da kısıyor gözlerini. Karaltının ensesinde bir çocuğun yüzü beliriyor; yüzü göğe bakıyor, gözleri kapalı. Omuzları görüyor hemen sonra. Çocuk omuzlar üstünde, yüzü toprak sarısı, gökten bir mavilik yansıyor yüzüne. Kısıyor gözlerini daha da, omuzların sahiplerinden birinin gözlerindeki ışığı görüyor. Göz bebeğinin karşısında kibrit çakılmış gibi. Anlamaya çalışıyor ama hayır. Yerinden kıpırdayamıyor çocuk. Çareyi, gözlerini daha da kısmakta buluyor. Adam yürürken gözlerindeki ateş de onunla gidiyor. Bir diğer adam da öyle. Bir diğeri de. Diğeri de… Çocuk, bu ateşin yansıdığı siyahtan adamları fark ediyor köşede bir yerde. Öfkeleniyor. Bunun bir işe yaramadığını düşünüp daha da öfkeleniyor. Kıstığı gözleri kurumuş, kırpıyor ve gördüğü her şey gidiyor. Siyahtan adamlar belli köşelerde bekliyor. Kalabalık denmeyecek kadar sıklıkta insan avluyu dolduruyor. Çocuk girdiği kapıdan çıkarken toz bulutunun bir başka yerden yükseldiğini görüyor göğe bakınca. Bu kez o yöne koşuyor. Siyahtan adamların yüzüne çakar gibi adımlarını, koşuyor.