Not: Pazar günü Saat 23:17 ve ben eşik kelimesini kullanmadığımı fark ettim. Özür diliyorum.
İHTİYAR ÇOCUKLAR
Hâl böyle iken inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günden (kıyametten) nasıl korunursunuz? (Müzemmil 17)
Uyu, diyorlar. Uyu biraz. Koynunda umutsuzlukla uyumak mümkün mü? Ye, diyorlar. Ye biraz. Boğazına çökmüş düğümle yemek mümkün mü? Yürü, diyorlar. Açılırsın. Bağı çözülmüş dizlerle ayakta durmak mümkün mü? Anlat, diyorlar. İyi gelir. Derûnümde derinleşen kederi anlatmaya kifâyet edecek kelimeler bulmak, o kelimeleri dizip cümle kurmak mümkün mü?
***
Her gün birbiri ardınca seyreden felaketlerden, bilim insanlarının tez ve sözlerinden dolayı dünyanın batacağını düşünen insanlar batmaktan kurtulmanın yollarını aradılar. Sonunda bir takım varlıklı insanlar Mars’ta kurulacak olan yeni dünya için yüksek miktarda paralar ödeyerek kendilerine yer satın aldılar. Bunlar kendilerini seçilmiş insanlar olarak görüyorlardı. Alt tabakadan olanlar ölmeye ve batmaya lâyıktılar. Zaten hep birlikte Mars’a gitmek, oraya sığmak mümkün olmazdı. O yüzden bir kısmının yok olması gerekiyordu. Sık sık yaptıkları toplantılarda Mars’ta kurulan dünya hakkındaki gelişmeleri öğreniyorlardı.
Yine o toplantıların birindeydiler. Salonda bir milyon dinleyici vardı. Konuşmacı söze başladı: Dünya batıyor. Yeni bir dünya kurmak hiç bu kadar gerekli olmamıştı. Hazırlıkların tamamlanmasına az kaldı. Kurduğumuz et fabrikasında üretilen et, gerekli testleri başarıyla geçti. Ağaçlar, göller, denizler, meyveler, bahçeler oluşturuldu. Orada görecekleriniz dünyadaki gibi değil. Ağaçlar sanal, meyveler sanal, çiçekler sanal, sular sanal. Ama yiyip içebileceksiniz, dokunabileceksiniz. Dünyadakilerden daha lezzetli, daha haz verici olacağı konusunda sizi temin ederim. Şarap ırmaklarının sisteminde ufak bir hata tespit edilse de kısa zamanda giderilecek.
***
Bütün çabalar boşa çıktıktan sonra yapılacak tek şey yüreğe ekilen hasret tohumunun gelişip filizlenip boy verip büyüyüp kök salmasını beklemektir. Öyle yapıyorum ben de. Kökleriyle kalbimi tırmalayan hasretin kollarına bıraktım kendimi. Tırmala ey hasret. Kanat kalbimi. Her gün yeniden. Yeniden kanat. Evlat hasreti çeken anaların kalbi hep kanar. Kanarken yanar. Kanamalara, yanmalara kanmaz. Evladımın boş bıraktığı kucağımı sen doldur ey hasret. Sütümü sen em.
***
Köşkler en güzel şekilde tasarlandı ve inşa edildi. Yemek kapları altın ve gümüşten. Elbise dolapları ipek kıyafetlerle; çekmeceler altın, gümüş, elmas gibi mücevherlerle dolu. Siz, seçilmiş insanlar, Mars’ta emniyet içinde yaşayabileceksiniz. Tahtlarınızda otururken birer inci gibi saçılmış çocuklar etrafınızda pervane olacak ve her arzunuzu yerine getirecekler. Yalnızca her bir seçilmiş için yetiştireceğimiz özel çocukların büyümesini, hizmet edecek yaşa ve kıvama gelmelerini beklemek gerekiyor. Köşklerin mutfağında en usta şefler sizler için en lezzetli yemekleri hazırlayacak. Orada çalışmayacak, yorulmayacak, üzülmeyeceksiniz.
***
Yavrumu kimler götürdü? Neden götürdü? Nereye götürdü? Hastanede o gün doğan çocuklar bir anda kayboldu. Sonra duyduk ki şehirde o gün doğan bütün çocuklar kaybolmuş. Sonra duyduk ki tüm ülkedeki o gün doğan çocuklar. Ve sonra duyduk ki tüm dünyadaki o gün doğan çocuklar kaybolmuş. Neden? Nereye? Protestolar, imzalar, başvurular, davalar, mahkemeler, ifadeler, arama çalışmaları… Hiçbirisi hiç bir işe yaramadı. Arıyoruz dediler. Bulacağız dediler. Metin olun, dediler. Olmadı. Denilenler olmadı. Olmayacak da biliyorum.
Kışın ortasında doğmuştu yavrum. Burcunu hesaplamıştım, nasıl birisi olacağını tahmin etmeye çalışarak. Karlar eridi. Çiçekler açtı. Yeşillenen vadiler sarardı. Tam üç mevsim geçti, yaşadığına ya da… Ya da… Ya da öldüğüne dair bile bir haber alamadık. Yalnızca bir kere kucağıma alabildim yavrumu. İlk doğduğu gün. Bir kere içime çektim cennet kokusunu.
***
Çocukların büyümesini beklemek konusunda endişe etmeyin. Onlara verdiğimiz özel gıdalar ve aşılar sayesinde her mevsim bir yaş büyüyecekler. Kış mevsiminde topladığımız bu çocuklar şuan üç yaşındalar. On beş yaşın hizmet için uygun bir yaş olduğunu düşünüyoruz. Yani yalnızca on iki mevsim kaldı. Bu süre zarfında diğer eksiklerimizi de tamamlayıp aksaklıkları gidereceğiz.
Dinleyicilerden biri söz istedi “Hazırlıklar tamamlandığında Mars’a nasıl gideceğiz? Hepimizin sığacağı büyüklükte bir uzay aracı mı yapılacak?” Hayır efendim. Yeni dünyamız Mars’a gitmek için herhangi bir araca ihtiyacımız yok. Mühendislerimiz o konuda da büyük çalışmalar yaparak mükemmel sonuçlar elde ettiler. Zamanı geldiğinde sizlere vereceğimiz bileklikler sayesinde ışınlanarak yeni dünyamıza, sizlere özel tasarlanan köşklerinize gidebileceksiniz. Ve son olarak hâlihazırda sizlere gönderdiğimiz linklere tıklayarak yeni dünyamızla ilgili gelişmelere her ân vâkıf olabilirsiniz.
Linke tıklayan insanlar konuşmacının anlattıklarını gözleriyle görünce rahatladılar. Hizmetçi çocukların büyüyeceği ve eksiklerin tamamlanacağı zamanı sabırsızlıkla bekleyeceklerini söyleyerek ayrıldı.
***
Bugün üç yaşına girdi çocuğum. Hediyesini aldım. Araba aldım yavruma. Uzaktan kumandalı. Kırmızı. Onu bekliyor. Odasında oyuncakları, dolabında kıyafetleri onu bekliyor. Her gün fotoğrafını çekiyorum boş odanın, sofrada ona ayırdığım yerin, babasının ve benim. Geldiği zaman hepsini göstereceğim. Bak, diyeceğim. Bak yavrum. Hepsi senin için. Sen, olmasan da hep yanımızdaydın. Hep kalbimizde. Hep aklımızda. Bak, sen yokken nasıl da aklar düştü saçlarımıza. Yüzümüzdeki çizgiler yokluğunda kaderin yüzümüze attığı çentikler. Bak gözlerimizi çevreleyen halkalara, hasretin fotoğrafı onlar.
***
Mars’taki eksikler tamamlandı, aksaklıklar giderildi. Hizmetçi çocukların yetişmesi içinse yalnızca üç mevsim kaldı. Seçilmiş insanlar dünyadaki son günlerini eğlenerek, her gün partiler düzenleyerek geçiriyorlardı. Dünya’yayla birlikte batacak olan diğer insanları aşağılıyorlardı. Buradan gidince kavuşacakları varlığın hayaliyle mest oluyorlardı. Fakat hiçbir şey bekledikleri gibi olmadı. Bir gece şiddetli bir sesle uyandılar. Az kalsın kulakları kopacak, kalpleri yerinden çıkacak, gözleri yere düşecek, akılları eriyecekti. “Bu hâlimize çâre olacak kim var!” diye bağırdılar. Duyulan o büyük sesin şiddetinden gök parçalandı, dağlar eriyip aktı. Yıldızlar insanların üzerine yağdı. Dünya patlayarak seçilmiş ve seçilmemiş insanlarıyla birlikte yok oldu.
Duydukları şiddetli sesten korkan Mars’taki çocuklar elleriyle kulaklarını kapatarak buldukları köşelere saklanmaya çalıştılar. Ses kesildikten sonra uzay boşluğundan Mars’a yağan bazı telefonların ekranlarında, bulundukları yeri ve kendilerini gördüler. Saçları beyazlamış, derileri kırışmış, göz kapakları çökmüş, dişleri dökülmüştü. Bunun ne demek olduğunu, başlarına ne geldiğini anlamayan çocuklar, kendilerini yetiştiren büyük adamlarla iletişime geçtikleri tuşlara bastılar. Fakat ne bir ses geldi ne de herhangi biri. Çocukların ağlamaları arşı titretirken kanatlı, tek boynuzlu, beyaz atlar indi Mars’a. Çocuklar Mars’a gelecek olanlara hizmet için eğitildiklerinden atları görünce ağlamayı kesip önlerinde eğildiler. Hoş geldiniz efendilerimiz, dediler hürmetle. Atlar da çocukların hizmeti için görevlendirildiklerinden onların önünde eğildiler hürmetle. Uzun bir süre karşılıklı eğildikten sonra atlar, kulaklarının arasından uzanan renkli boynuzlarıyla çocukları kaldırıp sırtlarına aldılar. İstediler ki ak saçlı çocuk efendileri sırtlarına binsin hemen, güzel diyarlara gitsinler rahvân.