7azar Bozar

Rabia Bayazit

Kelimelerini 7ine saklamıştı. Jest ve mimiklerini unutmuş, donuklaşmıştı. Artık emindi, otomatik değilsen insan değildin. A7fer o sabah da beş adımda özgüvenli ol videoları izlemiş, ahkam kesen sos7al med7a içeriklerini sa7fasına düşürmüştü. Başkaları en güzel 3ümleleri kuru7or, başkaları ha7atındaki ses olu7ordu. Kendi ses tonunu bile unutmuştu. A7fer başka7dı artık.

“A7fer! 7ahu bir bardak su getire3eksin onu da iki saate getiri7orsun!”

Büzüştüğü sandal7eden ofla7arak doğruldu. Su doldururken, beş adımda öfkeden kurtul, videosunu aklına getirme7e çalışı7ordu. Kendini 7atıştırmaktan sıra 7etiştirme7e gelmi7ordu. Halbuki tak di7e 3evap vermeli, ne iki saati beş dakikada bile olmadı, demeli7di. En azından öfkesine sahip çıkmalı7dı, 7üreksiz mi7di ne!

“Al abi su7un!”

Elinden gelse su7u abisinin başından aşağı döküvere3ekti. Elinden gelirdi ama gelemezdi. Abisi bardağı gözlerini devirerek aldı, bir 7udumda içiverdi. Arkasını dönüp 7oluna giden A7fer’i “Bardağı al!” di7erek 7olundan etti. Alışkındı A7fer, hep döne3ekti 7olundan. Bardağı mutfağa bıraktıktan sonra ördüğü 7ün kazağa baktı. Desenleri7le, renkleri7le tam bir şaheserdi. Evet, 7ine bir başkasının, bu kazak modeline ba7ıla3aksınız, videosundan bakarak örme7e başlamıştı. Ama videonun aksine kendi sevdiği renklerle bir bütün oluşturmuştu. Ha7alindeki A7fer’i ilk kar 7ağışında üzerinde ördüğü 7ün kazakla musmutlu görü7ordu. Etrafındaki sabit kameralarla en net görüntüsü alını7or, ışık efektleri7le tek kişilik romantik komedi sahneleri çekili7ordu. A7fer’in dönmesine gerek kalmadan başının üstünde dönen bir kamera ile in3i gibi dişleri herkesi kıskandıra3ak gülüşler dağıtı7ordu. A777777ferrrrr…..

***

"Off ya anne, biraz para verseniz de yeni bir bilgisayar alsam kendime!"

Temizlik yaptığı için koridor halısını kaldıran annesinin attığı adımlar şap şap diye kendisine doğru geliyordu. Kısa bir süre sonra annesini omzundaki temizlik bezi ve elindeki camsille odasının kapısında gördü:

"N'oldu, çalışıyor işte bilgisayarın."

"Çalışıyor ama y ve c'siz."

"Oğlum sen yine mi öykü yazıyorsun?"

"Yazamıyorum desem daha doğru olur. Klavyem resmen emeklilik istiyor. Her ay bir harfini kurban ediyor yine de kurtulamıyor benden."

"Bak Osman, sen yıllardır pilot olacağım diye diye kafamızın etini yedin. Baban sırf senin için durmadan para biriktirmeye çalışıyor. Adamakıllı ingilizce çalıştığın da yok, internetti bilgisayardı hep sen pilot ol diye girdi bu eve. Şimdi tutturmuşsun yazar olacağım diye. Bari elinde bir mesleğin olsun yavrum, yine yazar olursun."

"Anne yine başlama. N'apıyosun sen? Hah, camları sileceksin belli ki. Hadi, ben seni tutmayayım."

Ayfer Hanım sadece y ve c'siz değil kelimesiz de kalmıştı. Emeklilik modunu hiç açamamış, yıllarca oğlu pilot olacak diye beklerken oğlunun heveslerinin hizmetçisi olmuştu. Kocası da bu uğurda çalışmadık iş bırakmamıştı. Evlat sahibi olmak böyle bir şey miydi?

"Anne bak hele!"

Kırgın kalbiyle oğluna baktı:

"Bana bi' limonata getiriver. Buz da koy içine."

Ayfer sadece başını salladı. Mutfağa doğru giderken şap şap sesler gelmiyordu. Baştan aşağı hayal kırıklığına bürünmüştü. Hayal kırıklığı zaten hep sessizdi. Mutfağa gelince sandalyenin bile canını acıtmak istemediğinden sandalyeyi usulca kendine doğru çekip oturdu. Eşya da olsa ona da nezaket haktı. Kendisine de böyle davranılmasını isterdi. Derin düşüncelerle derin derin nefesler aldı. Beli büküldükçe bükülüyor, gözyaşı biriktikçe birikiyordu. Ama anneliği müsaade etmiyor, onu ayağa kalkmaya zorluyordu. Ayağa kalktı. Buzdolabını açtı. Oğlu sağlıklı şeyler içsin diye hazırladığı birkaç içecekten limonatayı aldı. Buz da ekledikten sonra oğluna götürmek için minik bir servis hazırladı. "Oğlumun canından kıymetli mi?" deyip az önceki Ayfer'e veda etti. Koridor yine şap şap diyordu. Osman'ın odasına üstün bir motivasyonla giriş yaparak elindeki tepsiyi oğluna uzattı. Osman annesine dik dik bakıp tepsiyi almaya yeltendi. O anda Ayfer Hanım'ın bileği tıpkı beli gibi klavyeye doğru bükülüverdi. Limonata tüm serinliği ile klavyeye dökülmüştü. Osman'ın dik dik bakışları öfke dolu bakışlara dönüşmüş, tüm kelimeleri kararmıştı:

"Ya, ya, ya sen n’aptın ya?"

Ayfer Hanım hızlıca omzundaki bezi kavrayıp klavyenin üzerinde gezdirdi. Hem şaşkın hem ürkek hem de sakindi. Oğlu söylenmeye devam ederken kalbinin kulağını kapatmıştı. Çok mühim bir vazifesi varmış edasıyla cebindeki tuşlu telefonu çıkararak eşini aradı:

"... Hiç sorma, Osman geri kalacak. Benim yüzümden bilgisayarından oldu, klavyesi de bozulmuştu zaten..."

Osman kelimelerini susturdu. Oyunu hileli kazanmış gibi yandan gülümsemeye başladı. Ayfer Hanım telefonu kapatır kapatmaz alkış tutmaya başladı. Annesinin az önce kırık dökük olan kalbi neşeyle doldu. Oyun sandalyesine iyice kurulan Osman:

"Hadi yeni bir limonata kap getir anne, telefonda devam edeceğim biraz."

Ayfer Hanım el pençe divan dediğini yaptı. Eşinin kaç hafta daha eve gelemeyeceğini düşünürken kendi kendine "Acaba bile isteye dökmese miydim, ya pilot olmazsa?" dedi. Artık iradesi iyice bükülmüş, bakışları telefonuna gömülen Osman'ın üzerinde donup kalmıştı.

***

Ayfer hayalinden kapı zili ile uyanmış, kapıya baksana, nidaları yükselmeden önce kapıya koşmuştu. Karşısında komşunun ilkokul çağındaki oğlu duruyordu:

“Ayfer Abla, bizim internet arızalı da ödevimi yapamadım. Annem dedi ki bugünlük internet şifrelerini bizimle paylaşabilirler mi?” Ayfer bir dakika işareti yaparak abisine seslendi. Abisi şifreyi çocuğun babasına mesaj atacağını söyleyerek salona geri döndü. Ayfer o an düşünmeye başladı, abisi neden şifreyi kendisine bile söylemezken komşuya çok rahat gönderebiliyordu. “Aman, bilmeye ne gerek var? Zaten telefonumla bağlıyım.” Ayfer hayaline devam edebilmek için kulaklığı takıp müzik dinlemeye başladı. Hayalinde artık tek değil, pilot bir eşi de vardı.