Uçmak Yasak

Saliha Çolak

Gün aydı. Odanın oldukça küçük penceresinden yağmur yağdığını anlayabiliyordum. Bugün bahçeye çıkmak yoktu demek ki. Olsun. Bugün kalkacak olan uçak dışarı çıkmadan da kalkabilirdi.

Üzerimde anlamadığım bir yorgunluk vardı. Elimi yüzümü yıkayıp kendime geldim. Şimdi kahvaltı yapmalıydım. Bir pilot dinç olmalı. O yüzden kahvaltı şart. Ama bugün henüz hostesler gelmedi. Normalde bu saate kadar gelirlerdi. Evet geliyorlar işte. Yine uzun dizlere kadar beyaz önlük giymişler. Onlara hosteslerin kıyafetleri böyle değil diyorum ama dinlemiyorlar. Bu önlüğü giymede ısrarcılar. Geldiler işte. Biri söze girdi:

* Günaydın. Bugün nasıl hissediyorsun kendini?

* Gayet iyiyim. Bugün yağmur yağdığı için uçak içerde uçacak.

Elime aldığım uçağımı göstererek:

* Vazgeçmeyecek misin artık şu klavyeden?

Bu sorusuna çok kızdım.

* Bir pilota böyle sorular sorulur mu? Ben bu işe gönlümü verdim.

* Tamam sen ne dersen o olsun. Ama bugün de çok koşup kendini yorma. Sen dün bayıldığında çok telaşlandık.

Ne bayılmasından bahsetti anlamadım. Galiba bana "Sen çok baydın." dedi. Her neyse. Bu hostesi yakın zamanda işten kovacağım.

Saat 25.43. Yağmur durunca bahçeye çıkmamıza izin verdiler. Bugün burada da uçulabilirdi. Nereye gitmeliyiz diye düşündüm. Etrafa baktım. Gidilecek güzel bir yer yok. Uçağıma baktım. O da dün tuşlarına fazla bastığım için perişan olmuş. Yukarı baktım. İşte bu! Bulutlar. Bulutların üstüne çıkmalıydık. Sonuçta bulutlar yeryüzüne doğru ağladığında onların üstünde yağmur yoktur, Güneş vardır. Bu harika fikrimi benimle beraber bahçeye çıkmış yolcularıma bağırdım:

* Sayın yolcularımız bugünkü rotamız öncekilerden çok farklı. Bugün bulutlara gideceğiz. Onların üstüne çıkana kadar durmak yok. O yüzden çok çalışmalıyız. Benimle var mısınız?

Herkes dört bir yandan "Evet!" diye bağırdı. Yolcularımı çok seviyorum. Beni anlıyorlar. Ben uçmaya çalıştığımda önlüklü hostesler gibi bana garip, ince uçlu bir aleti batırmıyorlar. O alet gerçekten koluma değince canımı yakıyor. Ah o hostesler. Onlara hesabımı sonra soracağım.

Koşmaya başladım. Uçağımın dünkü yorgunluğun üzerine uçabildiğini görmem lazımdı. Tuşlarına bastım. İşte kalkışa hazırız. Uç uç uç! Yolcularım da benimle uçuyordu. Biraz hızlandık. Uç uç uç! O da ne? Hostesler geliyor. Onları da almalıydık ama almasak da olur. Bu bir deneme uçuşu. Üç hostes koşarak geldi. Uçmayı çok istiyorlar galiba. Onlara "Bugün gelmeseniz de olur." dedim. Biri elindeki çantadan bir şeyler çıkardı. Hostesler garip insanlar. Değişik değişik aletleri var. Diğer ikisi beni tuttu. "Bırakın!" dedim. "Uçağım uçuyor mu bakmam lazım." Bağırdım onlara. Dinlemediler. Uçağımın düğmelerinden biri koptu. Gerçekten hepsini işten kovacağım. Sonra garip ince uçlu aleti çıkardığını gördüm. Kolumu tuttular. Kaçmaya çalıştım olmadı. Bir anda her şey siyah oldu.

Yine gün aydı. Hemen yattığım yatakta doğruldum. Bugün uçuş var. Uçağım yatağın yanındaymış. Hemen elime aldım. O da ne? Burası benim odam değil. Benim çok iyi bir pilot olduğumu bildikleri için bana başka, daha geniş bir oda vermişler. Bu oda biraz garip. Başucumda "düt düt" öten, içinden yukarı aşağı çizgiler geçen bir alet var. Bunu da pilotlar kullanıyor demek ki. Dün bana kötü davrandıkları için bu çizgili aletle gönlümü almaya çalışmışlar. Bunu düşüneceğim, belki onları kovmam. İşte hosteslerden biri geldi.

* Uyanmışsın. Dün neydi öyle? Etrafı birbirine kattınız bahçede.

* Uçuyorduk.

* Artık vazgeç şu işten. Sen pilot değilsin. Elindeki klavyeyi de ver bir temizleyelim. Bak çok kirlenmiş.

* Olmaz. Pilot uçağından ayrılmaz.

Bana yaklaştı. Uçağımı alacak sandım. Ama o elimi değil kolumu tuttu. Meğerse kolumda ucu ince alet varmış onu çıkardı. Sonra kalkıp kahvaltı yaptım.

Bugün günlerden Sersembe. Uçmak için güzel bir gün. Bahçeye çıktığımızda yolcularıma seslendim:

* Yolcularım! Bugün bulutlara gideceğiz. Ama bulutlar çok uzakta. O yüzden yakındaki bulutlara gitsek iyi olur. Uçağımızda yeteri miktarda yakıt yok. Sizden ricam, herkes yorganındaki ve yastığındaki bulutları boşaltsın ve büyük salona getirsin.

Yolcularım çok sadık. Hemen "olur" dediler.

Birkaç saat sonra tüm yolcular salona geldi. Bulutları da getirdiler. Bu işi hostesler fark etmeden yapmaları iyi oldu. Bulutlar hazırdı, biz de hazırdık. Uçağımın en altındaki uzun tuşa bastım ve uçuşa geçtik.

Uç uç uç! İşte gidiyoruz. Bulutlara yaklaştık. Yolcular da benim gibi heyecanlıydı. Bulutlara varmak üzereyiz. Evet oluyor. Vee bulutların üzerine doğru atladık. Birden her şey karardı.

Yine sabahki odadayım. Yatıyorum. Başucumda çizgili alet. Etrafımdan bazı sesler duydum.

* Ne olmuş?

* Kafasını duvara çarpmış.

* Nasıl olmuş bu?

* Yorgan ve yastık içindeki tüm yünleri toplatmış hastalara. Salonun bir duvarının önüne yığmışlar. Bulut yapmışlar güya. Bulutlara uçalım derken de hoop duvara… Beyni biraz sarsılmış, şu an durumu iyi. Bir süre revirde, gözetim altında tutacağız onu.

Anlaşıdı. Bir süre bu yataktayım. Böyle kazalar olur ama bu beni yıldıramaz. Ben bir pilotum. Buradan kalkar kalkmaz yine uçacağım. Ama bu sefer rotamız bulutlar olmasın. Onlar bu havalarda biraz sert oluyor.