Alaca’ya Bakmak

Fatma Ünsal

Ebemle dağa gitmek çok güzel. Ebemin uzunca boyunu, ince belini etrafına bakınırken az gerisinden izlemek de. Gözleri bal gibi. Güneş vurunca şavkıyor. Gözleri bal denizine dönüşüyor. Ona bunu desem hayal edemez. Deniz görmedi. Ben üzülmüyorum buna. Ben de gerçekte görmedim denizi, ne var? Ebem de üzülmüyor. Çayırın her yeri sarması. Battaniye gibi toprağı örtmesi. Üstünde zayıf zayıf dağ papatyalarını izlemek. Çamların ayine durur gibi rüzgârla sağlı sollu devinimleri. Dağ çilekleri. Her birisi bin çilek tadında. Ama evin yanına dikmeye çalışınca tutmuyorlar. Ebem, “Allah’tan,” diyor. “Seni başka melmekete götürseler hoşuna gider mi?” “Gitmez! Gitmez!” diye bağırıyorum. Gülüyor. Büyüyünce gidersin, diyor. Beni de götür köşene. Şehirde ekmekler beyazmış.

Anam öldü. Yok. İkindide öldü. Geçe kalır bugün, yarın gömeceğiz. Öğleden önce. Yok, hoca olur diyor. Sağ ol sağ ol dostlar sağ olsun.

Ebemin sure ezberletmesi çok güzel. Karyolasında ikimiz uyuyoruz. Çoraplarımızı asla çıkarmıyoruz. Annem zorla alıyor ayaklarımdan. Kızıyor ebeme de sen alıştırdın bunu diye. O yanımızdan ayrılır ayrılmaz giydiriyor bana çoraplarımı. Çoraplarımı giymeden ezberleyemiyorum. Ettehiyyatü çok zor. Ebem de zorlanıyor gibi de bilmiyorum diyemiyor. Arada namaz kıldığımda ettehiyyatüyü unutursam nınnınının diyorum. Esselamüaleyküm ve rahmetullaaah. Onunla göz göze gelmemem lazım selamda ama bana bakıyor? Ebemin namaz kılarken kıkırdaması çok komik. Annem yaşlı diyor. Yaşı çok. Yaşı çoktan sonrasını derse kızıyorum. “Ben güldürüyorum ben!” diyorum. “Önüne eğilip püpüpüpüü diye gülünce o da gülüyor,” diyorum. Annem o zaman köpürüyor, gâvur musun kız! Gâvur mu olacaksın kız!

Hayır, sabahtan bizim kız koca tencerelerle hazırladı bunları. Yok yok öyle ağır değildi, her zamanki gibiydi işte. Ne bilsin cenaze evi olacağını? Gelen yedi, iyi oldu. Allah razı olsun. Doğru severdi severdi ebesini. Hatice şu ekmeği dilimleyin yavrum.

Ebem gizli gizli cips yiyor. Kimseye duyurmadan bana aldırıyor. Kendine de al bana da al, diyor. Anana babana deme. Bakkala da deme haaaa, kocakarı cips mi yer derler. Derler derler. Demekle de kalsalar kör olasıcalar. Demem ebe demem. Koşarak gidiyorum bakkala. İkimize de alıyorum koca paketlerle. Alaca’ya karşı şööyle. Anamın geldiğini sezerse yeleğinin içine sokuyor. Ben yemeye devam ediyorum. Çocuğum ben. Büyüyene kadar özgürüm. Büyüyünce ilmek takacaklar boynuma. Yular. Bi çekecekler, çektikleri yere koşa koşa gideceğim. Koşmazsam yular boynumu sıkacak, öleceğim. Sus kız ağzını yırtarım, şu yaşta ölüm deme! Şu yaşta ölümü diyen de çıkacak. Ama şimdi cips yiyoruz.

Daha dün gördüm de işte yatıyordu da öyle şey gibi değildi ölecek gibi. Yaaa doğru dedin yaa nereden bilecen ecel senin elinde mi? Tarhanayı içti de içindeki biberi bile yutamadı zavallı. Behiye kaşık var mı yavrum sana da zahmet oluyor ya. Yok ne zahmeti. Atıfgil geliyor muymuş? İstanbul da ırak. İşten izin zar zor aldım yoldayım, demiş. Üfle de ye cenaze evinde bağıracan, millet seni mi dinlesin?

Ebemle kozalak toplamak bir harika! Dik bayırlarda yan yan yürüyoruz. Orada kozalak olur mu cahil! Bayırda kozalak durur mu? Bayırın aşağısına iniyoruz. Buralarda yılan var mıdır ebe? Vardır çok ses etme. Ses edersem kaçarlar daha iyi değil mi? Benden iyi mi bilecen? Ses etme. Senden iyi bilmem ki. Senden iyi hiç bilmeyeceğim. Önlüğün doldukça boşalt çuvala. Dağ serinlemeye başlayınca giydiriyor hırkamı. Tülbentimi iyice örtüyor başıma. Sağından solundan saçlarım fışkırıyor ama dağda olmanın raconu bu. İçeri alınırsa o saçlar, köylü de dağlı da olamazsın. Çocukken. Ekmeğime domates sarıyor. Bol tuz bol tuz. Domates tuzsuzken dünya anlamsızlaşıyor. Onunla ve arkadaşlarıyla eşeklerimizin yanında. Domates ekmek. Bol tuzla. Ne güzel ne rahat.

Muhtara yer verin. Yok yok sığarım şuraya. Başın sağ olsun Hidayet, Allah geridekilere ömür versin. Sağ ol abi, âmin âmin. Yaşlılık yaşlılık. Bekir boşalan bardaklara bak yavrum. Eh biz kalkalım Hidayet.

Uğultu.

Uğultu.

Uğultu.

Ayakkabı giyip çıkarma sesleri.

Adam ve cılız kadın sesleri. Yaşmakların kenarından ürküntülü bakışlar.

Ebem tütünü yavaş diziyor. Ben sepeti bitiriyorum, o daha kağnı gibi yavaaaş da yavaş. Yavaaaş kiiiii nnaaasıııııl yyyaaavaş. Tek tek dizme. Bak şöyle üst üste bissürü kooy, hah. Tak iğneye. Ondan sonra tak tak tak. Lan Bekir yine mi kaçıyorsun, bunları yine ben tek mi dizecem? Anaaaa bu kaçıyor gene! Sus sus bağırma. Dizeriz. Oğlan o. Oğlansa oğlan. Bana ne? Ya ben köle miyim? Köyde feministliği ve anarşistliği kim öğretti bu kıza? Feminist ne anarşist kim? Tövbe de Allah’a sığın. Tövbe. Bilip bilmediğimiz cümle günahlarımıza tövbe. Yetmiş kere estağfirullah dermiş yetmiş kere. Radyoyu açayım bari de sakinleyeyim. Yoksa elime iğne gelecek. Ebem bunlar olurken sadece beş tütün taktı iğneye. Beş. Cız cuz… ke Sevgili dinley.. reklamlaaar… Kız durdur nereyi açacaksan. Başım şişti. Çekmiyor çekmiyor. Hah. Çorum’un radyosu tamam dursun. Ellerim ziftli. Şarkı başlıyor. Modern. Şarkıda dediğine uyacak bir anımız bile yok. Notalar üstümüze bile bulaşmaz. İğrenir ama biz bayılıyoruz bunları dinlemeye. Şarkılar insana ne boş hayaller kurduruyor. O arada elime iğne batıyor. Ahhhh! Ulan Bekir, akşama seni geberteceğim!

Hatun kişi niyetine! Allaahuekber. Büyük. Allaaahuekber. Çok büyük. Dertlerimizi Ondan(cc) yana yaslayınca eridi hepsi. Akıyor yol bulup. Kayboluyor. Ölüm dert mi hem? Dert değil. Ölene. Bakana dert. Kendisinin benzer sonunu izliyor.

Tepeden izliyorum. Omuzlarına alıyorlar. Uğuldayarak sırtlıyorlar hatun kişiyi. Yakınımda yöremde kadınlar. Ne diyorlar? Hiç. Korkuyorlar da kılıflar buluyorlar. Kendilerini görüyorlar her gidende. Kalmak onları ürkütüyor. Beni de ürkütüyor. Ürkmediğim bir zamanda öleceğim.

Ebem Emine’sini çok seviyor. Bir sürü kızı var ama Emine’sini daha çok seviyor. Bana demedi ama ben anlarım. Emine bir ekmek ediyor, yavan ye, bal gibi. Bir tütün kırıyor, bir saatte bir sepet. Emine evini bir paklıyor, valiyi ağırla. Emine bir susuyor. Emine hep susuyor. Emine lafı sözü sevmiyor. Niye konuşmuyorsun Emine? O çocukken de böyleydi. Konuşmayı pek sevmezdi. Eee çok laf yalansız…Hem Emine’nin kocası çok konuşuyor. Her konuşması bir kakıç Emine’ye. Hani oğlan hani oğlan? Allah vermedi ulan! Diyemiyor. Ebem damadını görünce kollarını birleştiriyor, hıhlayıp öte yana dönüyor. Ben de öyle yapacağım sevmediğim adamları görünce. Ebem üzülünce kinleniyorum.

Emine ölünce zayıfladıydı. Yemedi içmedi. Ana ye. Ölen öldü de sana kim bakacak, dedikçe kızdı bana. Sen bakma N. bakar. O bakar, diye azarlardı beni. Yok yavrum içmem al. Sağ ol. Doktor emme bir ay emme bir yıl. Gözleyin demiş Hidayet’e. Bunu diyeli iki ayı geçti işte.

Ebem Emine’si öldüğünden beri hiç gülmüyor. Kulaklarını dünyanın seslerine kapadı. Duymuyor. Cips aldırmıyor artık. Dağ yolu kapandı bize. Kozalaklarla vedalaşalı çok oluyor. Annem gidiyor. Sen de gel diyor bana, istemiyorum. Samsun yaylalarına da çıkmıyoruz. Sadece oturup Alaca’ya bakıyoruz. Alaca’nın her yeri yeşil. Çamlık. Tepesinde bulutlar dolanıyor. Orada bulut dolanınca yağmur yağmıyor ama. Bulut, köyün sağır sessizliğine hareket oluyor. Donmuş zamanda dolanan bir avare. Elini yüzüne kapatıp bakarken bakarken ağlıyor. Emine’mli bir ağıt söylüyor. Sesi güzel değil ama içimi oyuyor. Bir gün kayboldu ortalıktan. Bahçeye baktık, yok. Halama indim sordum, yok. Amcamlarda yok. Yok yok. Komşulardan biri neden sonra telaşımızı görünce sizin evin başına doğru gidiyordu, dedi. Koşa koşa dolandık evin yukarılarını. Tarlalar tarlalar. Çobanın teki dedi ki orada yatıyor sizin kocakarı, aha şu bahçede. Herkesten hızlı seğirttim, baktım ki Emine’nin bahçesinde bir ağacın dibine kıvrılmış yatıyor. Duymadı geldiğimi. Uyumuş. Uyanana kadar bekledim başında. Ağacın kucağına sığınmış.

Bir kere de kayboldu yaa yaa sorma. Aklı gidiyordu gidiyordu. Eh, bizim de olacağımız o. Helvayı kim yaptı Züleyha? Vallahi iyi olmuş, rengi mengi kara değil. Allah kabul etsin.

Allah helvayı niye kabul etsin?

Ayakkabılarımı bulamıyorum. Giy birini. Hepsi naylon. Nereye gideceğimi bilemiyorum. Bulursun. Alaca’yı izlemek istemiyorum. İstediğin günler de gelir, şimdi bakma geç. Ağlayamıyorum. Psikologlar buna bir şey diyor ama bunun ne önemi var? Tanımlar olmadan yaşadı gitti bak. Tanımlar, isimler, cisimleştirmeler. Hepinizin canı cehenneme.

Ev ağzına kadar dolu. Bir köşe bırakmadılar hüzünlenmeye.

Kız başına nereye gidiyorsun kız? Hüzünlenmeye. Sesinizden üzüntümü bulamıyorum.

Nerede?

Emine’nin bahçesinde. Uyduruk bir kapı kondurmuşlar. Telli melli. Söküyorum hepsini. Giriyorum bahçeye. Etrafta elma armut ağaçları. Çimen nemli. Yılın bu mevsiminde sulak olur bu bahçe. Onu bulduğum ağacın dibine oturuyorum. Gözümü sıkıyorum yaş gelmiyor. Kurumuş. Suları çekilmiş bir ırmak. Uzanıyorum. Başımın altında çimler, dizleri gibi. Sağ tarafıma yatıyorum ama. Yattım sağıma. Oh. Ferah da. Ses yok. Kuş sesleri, yaprak hışırtıları. Her şey var. Tüm şartlar hazır.

Hadi ağla, ağla!