Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir?... (Enam sr. 122)
Her zaman esas olan sonuçtur efendim. Bir işin sonucu ne kadar iyiyse o iş en başından beri o kadar iyidir. Sonucu başarısız olan bir iş ise uğrunda ne kadar fedakârlık yapılmış, ne kadar çalışılmış olursa olsun hiçbir ehemmiyeti yoktur. Ne demişler “Hatice’ye değil neticeye bakmak gerek.” Sonuç, sonuç, sonuç.
Elinden geleni yaptıysan gerisinin önemi yok, sonuçta bir başarı elde edememen seni üzmesin, sen çok çalıştın, asıl başarı çalışmaktır gibi palavralarla birbirinizi avutmayın boşuna. Sadece başarı konusunda değil tabii, mesela sonuç itibariyle ayrıldıysan birinden, artık hiç görüşmüyorsan; eski güzel günlerin, anıların, onun eskiden yaptığı iyiliklerin hiçbir anlamı yoktur. Niye? Sonuç itibariyle artık yanında değil. Mesela beş dakikada biten bir yemeği yaparken ne kadar uğraştığının, ne kadar emek harcadığının da bir önemi olmaz, çünkü sonuçta beş dakikada bitti. Kime ne senin uğraşından.
Bakınız bana, yaptığım işlerin sonucu olarak nerede oturuyorum. Ne yaptığımın, ne kadar yaptığımın, nasıl yaptığımın, neden yaptığımın, nereden geldiğimin, nereye geldiğimin, ne önemi var? Sonuçta buradayım. Ben bunları düşünmüyorum bile. Israr etmeseniz hiç de anlatmaya niyetim yoktu doğrusu. Fakat madem ısrar ediyorsunuz anlatayım. Anlattıklarımı dinlerken her zaman hatırınızda tutun: Esas olan sonuçtur.
Her şey şöyle başladı: Eski bir arkadaşımın torunu, arkadaşımla kol kola çektirdiğimiz bir fotoğrafta annesine beni göstererek, bu kim diye sorunca, annesi de bilmiyorum cevabını verince, arkadaşımın torunu kötü bir makasla acımasızca beni fotoğraftan çıkarıp atınca düşündüm, ben kimim? Kimdim? Kim oldum? Kim olduğunu bilmeyenler, yaşamı boyunca kimlik edinemeyenler, fotoğraflardan kesilip bir paçavra gibi atılmayı hak ederler. Ben de bunu hak etmiştim. O gün ilk defa kim olduğumu düşününce can buldum. Kesilen fotoğrafıma can oldum. Tek kolum arkadaşımın kolunda kaldı ama zararı yok. Dedim ya önemli olan sonuçtur, diye. Bedenim eksik kalsa da ruhum tam oldu. Tam olmayanlara düşman oldu.
Düşman olunca başladım o cinayetleri işlemeye. Tam olmayanların, kim olduğunu bilmeyen kimliksizlerin yaşamaya hakları olmadığını, yaşasalar bile yaşamlarının bir anlamı olmadığını düşündüm ve onların ruhlarını öldürüp bedenlerini fotoğraflara hapsettim. Yaşama haklarını geri kazanmaları için önce kim olduklarını düşünmeleri, kendilerini arayıp bulmaları gerekiyordu. Bu yaptığım size canice gelebilir. Zira cinayet işleyen herkes canidir. Zaten cinayet işlemek için cani olmak gerektir. Tüm bunlar doğru ama bu caniliğim onların iyiliği içindi. Başkalarının hayatlarını yaşamayı bırakıp kendi hayatlarını solusunlar diye. Öne sürecek fikirleri, söyleyecek sözleri, yürüyecek yolları olsun diye.
Nereden mi biliyorum bu insanların kimliksiz olduklarını? Kendimden biliyorum. İnsan kendi gibi olanı bir görüşte tanır. Ne de olsa ben de onlar gibiydim bir zamanlar. Gözleri sönük, yürekleri cılız, sesleri kısıktır böylelerinin. Yürümez sürüklenir. Kim nereye çekerse oraya gider. Yuları kimin elindeyse onun peşinden gider. Kimse tutmadı mı yularından yuvarlanır gider. İlla birinin peşinden sürüklenmeyi bekler. Kendi sözü yoktur, papağan gibi başkalarını tekrar eder. Fikri yoktur, başkaları ne düşünüyorsa onu düşünür. Hayal kurmak mı? Haşa. Kimliksizlerin hayal kurması günahtır. Şimdi siz, bu yaşama yaşamak diyebilir misiniz? Böyle bir hayatın nasıl bir sonucu olabilir? Zaten ölmüş olan bu insanlara nefesleri tükendiğinde ölü bile denemez. Zira zaten ölüydüler. Ölünce bile kimlikleri olamaz. Sorarım size ölüleri öldürmek cinayet midir? Hele ki bu öldürmenin asıl amacı onları diriltmekse.
Ama ne demiştim esas olan sonuçtur, amaç değildir. Sonuç olarak ruhlarını öldürüp bedenlerini fotoğraflara hapsettiğim o insanlar kim olduklarını hiç düşünmediler. Bu yüzden hiç dirilemediler. Onlar dirilemediği için benim işlediğim fiil cinayet oldu. İşlediğim fiil cinayet olunca ben cani oldum. Ama olsun, sonuçta bir kimliğim oldu. Demek ki ben kötüydüm. Niyeti iyi olan bir kötü.
Gözlerinden tanıdığım o kimliksizlerin gözlerinden içeri soktum kılıcımı, derinlere daldırdım, en derinlere. Zira ruh en derindedir. Kılıcımın ucunda ruhun o yumuşaklığını, o sıcaklığını hissedince Ya Allah diye kaldırdım kılıcımı ve ruhlarının başını vurdum. Sonra tuttum bedenlerini fotoğraflara hapsettim. Fotoğrafları, terk edilmiş bir köyün terk edilmiş evlerinin duvarlarına astım. -Terk edilmeyi hak edenler de kim olduklarını bilmeyenlerdir.- Bu terk edilmişler diyarında topladığım ölü ruhları yeniden diriltmek için her gün üç öğün bağırdım hapsedildikleri fotoğraflara; kimsiniz siz, kimdiniz, hatırlayın! Hatırlamadılar. Düşünmediler. Düşlemediler. Dirilmediler. Kimliklerini bulup ruhlarını giyinemediler. Sonuç olarak benim diriltme eylemim cinayete dönüştü. Ama olsun önemli olan sonuçtur ve ben bu sonuçtan memnunum.
Bu cinayetlerden rant elde edeceğim kimin aklına gelirdi? Meğer ruhu ölmüş insanlar ne çok insanın işine yararmış, ne çok kullanım alanları varmış, insanın kullanışlısı, ruhu ölmüş olanlarmış. Bedenleri hapsedilmiş, ruhu ölmüş insanlardan nasıl mı rant elde ettim? Şöyle ki: lider olmak isteyen insanlar peşlerinden gelecek ruhsuzlar ararlar. Ruhu ölmüş küçük bir grupla başlarlar işe. Sonra buldukları bu ruhu ölmüşlerle birlikte diri ruhları gözlerine kestirirler ve sinsice sokulurlar. Tıpkı bir fare gibi üfleye üfleye uyuştururlar diri ruhları. Sonra da dişlerini geçirip kanlarını emerek yavaş yavaş onları da istedikleri kıvama getirirler. Böylece küçük bir grup binlere, milyonlara ulaşır. Sonuç olarak lider olmak isteyen lider olmuştur ve peşinden sürüklediği ölü ruhlar, artık o, ne isterse yaparlar. Fikirlerini destekler, sözlerini göklere yazarlar. Vur dese vurur, öl dese ölürler. Liderlerini başları üstünde gezdirir, kendilerini ayaklar altında ezdirirler.
Nasıl olduysa benim işlediğim bu cinayetler lider olmak isteyen cani ruhluların kulağına gitmiş. Yüksek fiyatlar karşılığında ruhları öldürülüp bedenleri hapsedilmiş insancıkları satın almayı teklif ettiler bana. Küçük bir aileye liderlik yapmak isteyenlere ruhu ölü bir eş verdim, çocukları olunca onların ruhunu da birlikte öldürürlerdi. Küçük bir gruba liderlik etmek isteyenler vardı onlara üç beş kişi verdim, o üç beş kişiyle birlikte ruhu ölmeye müsait başka insanlar bularak gruplarının sayısını arttırabilirlerdi. Koca bir millete liderlik etmek isteyenler vardı onlara daha büyük bir grup verdim, hatta dünyaya liderlik etmek isteyenler de var ama henüz onlara yetecek kadar kimliksiz insan biriktiremedim. Böylece fotoğraflardan oyarak grup grup sattım ruhu ölü insanları. Her satışta fiyat artırdım. İşte bu sayede elde ettiğim rant gelirle dünyanın en zenginlerinden biri olmayı başardım. Yani sonuç olarak buradayım ve artık fotoğrafımı gören hiç kimse bu kim diye sormuyor. Esas olan sonuçtur.