Avon nehrinin üstüne kurulu Stratford şehrinin soğuk ve gizemli ara sokaklarında hızlı hızlı yürüyordu. Taş kaldırımların üzerindeki su birikintilerine her basışında topuğundan gelen ses bu mistik havayı bozuyordu. Ara sokakların mistik havası 16.yüzyılın efsunlu geceleri hatırlatıyordu. FL’miz Avon nehrinin üzerindeki köprüden geçerken sokak lambalarının nehrin üzerine olan yansımalarını beyaz elbiseli kadınlar olduğu sanrısına kapıldı. Nehirde hayal ettiği bu görüntü onu sarsmamış daha da büyülemişti. Bilinmeyene karşı duyulan bu fetiş herkes gibi onu da etkisi altına aldı. Garip bir haz tufanına kapılan FL’miz kendi yüzyılına dönerek tiyatro binasına doğru ilerlemeye başladı. Nehre bakmamak için kendisi ile ciddi bir mücadele verdi. Aklı yüzen kadınlardaydı. Ruhlar çok güzel süzülüyordu. Çok uzun süre bakarsa o ruhlar gibi kapılmaktan korktu. FL sanrılarından dehşet duyarak köprünün ortasında yürüdü. Köprünün sonunda siyahlar içinde bir adam gölgeden çıktı. FL bunu ölüm meleği olarak düşledi. Adam belki sanrıdan ibaretti. Belki de gerçekti.
Nehirdeki ruhlardaydı aklı. Ruhların ardındaki hikayeleri düşünüyordu hep. Ruhların hayatlarının nasıl sonlandığını hayal ediyordu. İntihar, cinayet, hastalık neydi ruhların ardındaki hikaye? Sadistçe bir zevk alıyordu bunları hayal etmekten. FL köprünün ardındaki tiyatro binasının önünde durdu. Hiç olmadığı kadar yavaşladı. Hiç olmadığı kadar gerçekleşti. Kendi zamanındaydı şimdi. Seçmelerin sonuçlanması ile başrolü kapmıştı. Daha fazlasını istiyordu. Avon nehrinin ardındaki bu görkemli tiyatro binasını istiyordu. İlk adımı oyuna dahil olarak attı. Zamanla oyunu kendi yönetecekti.
Kendi yüzyılındaki oyunun provaları için hep Avon nehrinden geçti. Kimi zaman Stratfordun ozanın oyunları sergilendi o nehirde. Bazı ruhlar dans etti, bazıları çığlık attı. En korkutucusu ise susmalarıydı. Susanların gözünün içine bakmaktan korktu. Susanların gözleri gaddar olurdu. FL sanrılarının kendisini ele geçirmesinden korktu. Korktukça heyecanlandı. FL her zaman hikayenin kendisine ait olmasını isterdi. Bundan dolayı Avon nehrinin ardındaki o binayı istiyordu. Tiyatro binası daha korkunçtu. Localar silik yüzlerle doluydu. Her yüzyılın aristokratları vardı. Tiyatro binası değildi de mahkeme salonu gibiydi. Aristokratların yargılayıcı bakışları böcek gibi hissetmesinde yeterliydi. Aristokratların yanında yüzyıllarca rolünü terk edemeyen sanatçılarda vardı. Onlarınki daha içler acısıydı. Yüzyıllarca tek bir sahnede oyuncular farklı oyunları aynı anda sahnelemenin verdiği anlamsızlıkla kendilerini yitiriyorlardı. FL’nin en sevdiği detay ise Stratfordun ozanıydı. Yazdığı oyunları izliyordu.
Stratfordun görkemli binasında FL son sahneye çıktı. Yüzyıllarca yaşanan trajedilere bir yenisini ekleyen son sahneydi bu. FL sahnenin sonunda görkemli binayı yaktı. Seyirciler başta anlamadı. Oyunun bir parçası sandılar. FL kendi sanrılarına inandığı gibi onları da kendine inandırmıştı. İnandırmak için inanmak gerekiyordu. Tüm salonun ölmesini izledi. Avon nehrindeki ruhlarında izlemesini isterdi. Tiyatrodaki aristokrat ruhlar bu sahneden aşırı zevk almışlardı. Köylülerden hep tiksinmilerdi. Bu yüzyılda pis köylülerin aristokratların mabedi olan bu binaya girebilmeleri onlar için ölümden daha sancılıydı.
FL yüzyılarca köprünün başındaki adamla anlaşma yaptı. Kendi yüzyılında Avon nehrinin ardındaki görkemli binanın gizemli bir yangın sonucu tahrib olması onu derinden yaraladı. Yaralandığına inandırdı. O her hikayeye sahip olmak isterdi. Bu yüzden her zaman rol halindeydi. Trajedinin sonucu olarak binanın rant ile getirdiği gelir trajediden tek sağ çıkan FLye tahsis edildi.
Fatma DURSUN
FL: Female Lead/ Kadın baş karakter anlamında kullanılan bir kısaltmadır.
acaba başlık yanlış mı kaydolmuş diye baktım, bir sıkıntı yokmuş :)