Kimsesizlik nasıl dile getirilir? Çaresizlik nasıl anlatılır? Bilinmezlik nasıl tarif edilir? Ne tarafa bakarsam bakayım, etrafımı kaç kez dönersem döneyim bulamadım. Ne bir çare, ne bir dikme ne de bir kul. Boğulup duruyorum deryada. Derdin deryasında. Bilinmezliğin deryasında. Fakirliğin deryasında. Umutsuzluğun deryasında. Çareyi nerede bulurum bilmem. Derdimden nasıl kurtulurum bilmem. Ne yöne ilerlemem gerek onu da bilmem. Yol gösteren yok. Işık tutan yok. Yol yok. Yolu aç, yolu bul, yolu ışıklandır, yolu git. Hep kendin yap. Biri işaret etse yeter. Şimale git ya da garba git dese yeter. Bir işaret olsa yeter. Yaradan bir haber etse yeter…
Hep bir bilinmezlik bu derya. Hep bir el bana. Yabani, soğuk, ıssız… Güçlüsün, aşarsın, yaparsın, aslansın, yiğitsin, ağasın, paşasın dedim kendime. Olmadı öyle. Sürüne sürüne gittim. Bilinçsizce gittim. Kaderimi yendim sandım. Kaderimle savaşıyorum sandım. Çölleri aştım sandım. Ulaştım sandım. Burası nihai dedim. Evet her şey artık çok güzel olacak. Yendim dedim. Başardım dedim. Dünya benim dedim. Seraptı o nihai. Ulaşınca gördüm. Yenmedim, başarmadım, aşmadım, ulaşamadım. Nihai sandığımı avuçladım. Elimden aktı kum taneleri. Tekrar aldım. Parmaklarımın arasından döküldü. Yerin göğsünü söktüğümü sana sana aldım kum tanelerini avuçlarıma. Tutmak istedim. Bunca yolun, çabanın sonunda elimde bir şey kalsın istedim. Gerçek olsun istedim. Tutunayım istedim. Tutamadım, aktı gitti kum taneleri. Tüm emeğim, tüm inancım, tüm varlığım aktı gitti ellerimden. Çırpındım kumun içinde. Yakındım, ağladım, hırpaladım kendimi, etrafımı sonra sustum. Savaştığım kadere küstüm. Seni yendim kaderim, artık seninle barışabilirim diyordum. Kaderimin de benim kadar anlamsız olduğunu gördüm. Mucizeler bekledim. Nişanlar bekledim. Yaradandan tek bir haber yeter.
Kabullendim fırtınalarla savrulan kum tanelerini. Kum taneleri savaşmadı. Kum taneleri kendini gerçekleştirmedi. Kum taneleri ideolojiler edinmedi. Kum tanelerinin geçim derdi yoktu. Kum tanelerinin sorumlulukları da yoktu. Fırtınalarla savruldular. Var oldular sadece. Kabullendiler fırtınaları. Savruldular. Kum taneleri gibi bir farkım yoktu. Değiştiremedim. Vahalar bulamadım. Sanrılardan ibaret kaldı ömrüm. Hayat savurdu beni. Savurduğu yerde bırakmadı. Tekrar tekrar savurdu. Yeni ümitler verdi. Yeni başlangıçlar. Tekrardan savurabilmek için. Çırpındım ama nafile, savruldum. Edinemedim, edemedim. Savruluşum kaderimi kabullenmem olamadı. Kaygılarım şekillendi, çeşitlendi. Durmak istedim. Konacağım yeri bulmak istedim. Kaderimi edinmek istedim. Yaradan tek bir yer verse bana yeterdi.
Savruluşların arasında yürüdüm. Şahane planlarım olmadan. Garantilerim olmadan. Beş yıl sonrası olmadan. Zaman anlamını yitirdi. Güneşin sürekli tepemde oluşu kaybettirdi. Yolumu, yönümü, algımı… Hışırtılar var sadece. Kuruyan boğazım. Baygın gözlerim. Hantalaşmış ve sürüklenen bedenim. İleride bir vaha yok. Artık seraplarda görmüyorum. Geçmişin sanrıları da yok. Büyük savaşlar yok. Kinler yok. Alınacak intikam yok. Kurulacak bir hayat yok. Sadece yürüdüm. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Bir yerde yığıldım. Göğe baktım. Güneşi aradım. Ne tarafa yolculuk etmişti güneş? Hatırlayamadım. Bekledim yığılıp kaldığım yerde. Güneş canımdan etmesin diye örtümü çektim. Karanlık çöktü. Soğuk başladı. Bedenim tepkisizdi. Zihnim uyuşuktu. Yıllarca çalıştırdığım, içini doldurduğum zihnim mantık bulamadığında terk ediyordu beni. Mantık aradı zihnim. Bir mana bulmak istedi. Anlamlandırmak istedi. Yaradandan sormayı bekleseydi yeterdi.
Sesler geldi uzaktan. Çınlayan ziller. Atılan ağır adımlar. Ümitlenmeli miydim? Kervana ses etmeli miydim? Kervanın beni bulmasını bekledim. Buldular beni. Benden öncesinde de evini kaybetmiş bir tilki buldular. Gülümsedim tilkiye. Hangi deryadan geldiğini hangi deryada kaybolduğunu sordum. Tilki yabaniymiş. Kırgın biri ile denkleşmiş. Anlam arayan, sevgi arayan biri ile. Evcilleşmiş tilki. Sonrasında kaybetmiş genci. Bir kez evcilleştiği için yabani diyara dönememiş kalbi ile kalmış ortada. Kalbinin çölü yutmuş tilkiyi. Tam bırakmışken kendini tilki, kervan gelmiş. Almış tilkiyi. Tilkiye kervanın nereden geldiğini, nereye gittiğini sordum. Bilmiyormuş tilki. Sormamış. Ben de sormadım. Nereye gittiğinin bir önemi yoktu. Çünkü benim gitmek istediğim bir yer yoktu. Develerin zilleri, adımların çöküşü ile karanlıkta ilerledi kervan. Yaradanın bir kervan yollaması yetermiş.