Hatırladığım ilk görüntü karanlık. Yoğun bir tozun arasından ışık titrek bir şekilde süzülerek bu karanlığı deliyor. Esnaf Cafer antikaları temizleyip düzenlemeye çalışıyordu. Eline geçen yeni malları ayırıryordu. Hangisini hangi kılıfla satacağını belirliyordu. Esnaf Cafer gitti. Karanlık.
Gözümü açtım. Esnaf Cafer gelmiş. Etrafımda bir sürü takı var. Kimisi pirinçten, kimisi gümüşten. Her renkten taşlar var. Gözkamaştırıcı. Hala karmakaraşık buralar. Yaşlandı bu Cafer. Her yer her yerde. Bırakmalı artık bu işleri. Bu takılarda çok konuşuyor. Hele yeni gelen bir tanesi var yok saraylardan gelmişde buralara mı düşecekmiş! Satılsa da bir dinlense millet. Cafer gitti. Karanlık.
Cafer gelmiş. Tekrardan görüyorum. Sokaktan geçenleri. Kış gelmiş. Yeni yıla yaklaşıyoruz galiba. Dükkanlara süsler asılmış. Hava soğuk olsa gerek kadının biri montunu yüzüne kapatarak yürüryor. Yüzündeki yarayı saklamak için. Nereden biliyorsun diye sorarsanız ben hisleri de görürüm. Yıllardır aynı şekilde geçer bu kadın. Yıkılacak bir ev varmış oraya gider. Hava karardı. Sarı sokak lambalarının karda bıraktığı o yumuşaklığı görmeyi özlemişim. Dükkan kapandı. Karanlık.
Işık, baharın tatlı güneşinden gelen ışık… Karlar erimiş. Cafer geldi. Cafer kilo almış, sakal bırakmış. Demek ki bu kış gelmedi dükkana. Cafer toz almaya başladı. O sıra bir adamla oğlu geldi. Adam Cafer beyin tedarikçilerinden. Oduncu. Oğlu ise âmâ. Nereden biliyorsun diye sorarsan ben onları da görürüm. Onlar da benim gibi farklı görürler. Oduncu her ay olduğu gibi oyduğu eşyaları getirdi. Caferle pazarlık atmaya başladılar. Cafer efendi yine ruhlarını emdi zavallıcıkların. Bu adam iflah olmaz. İçindeki Kayserililiği bırakamıyor. Cafer gitti. Karanlık.
BUgün erken geldi Cafer efendi. Yanında bir gençle gelmişti. Genç garibandı. Rengi ağırmış ceketi, yanlardan açılmış ayakkabıları, nasırlaşmış elleri ve yenmiş tırnakları bunu gösteriyordu. Çantasını açtı. İçinden eski kitaplar çıkardı. Kırmızı kapaklı kalın bir lügatın içinden bir fotoğraf düştü. Büyük bir arkadaş grubunun fotoğrafıydı. Fotoğrafta gördüğüm duygu çok güzeldi. Ruhlarının bir kısmı o fotoğrafa hapsolmuştu. Genç fotoğrafı eline aldı. Gülümsemesi titredi. Özlemini, acısını, sevgisini gördüm. Sessizce fotoğrafı ceketinin iç cebine koydu. Ormanda ve gölde ölen arkadaşlarının kitaplarıymış bunlar. Rehine bırakmak istiyor. Cafer efendi her ne kadar parayı sevse de insanları daha çok sever. Kabul etti. Gence üç ay mühlet verdi. Genç gitti. Cafer tütün yaktı. Tütün bitti. Cafer gitti. Karanlık.
Yaz kendini hissettirmeye başladı. Yandaki genç halıcı halılarda uçar diyerek halıları havada fır fır dönderiyordu. Tonla da toz kaldırıyor yerden. Camı batacak Cafer efendinin. İki sokağı izleyelim diyoruz halıcının yaptığına bak. Cafer çıktı sokağa. Cafer efendiyi görünce, genç halıcı eline geçen eski bir kilimi satmaya çalıştı. Kilim güzeldi ama yıpranmıştı. Delikleri vardı. Duyguların yanı sıra anıları da görürüm. Bu kilim zamanında uçanlardanmış. Çok diyar gezmiş. Cafer efendi tüm hikayesini bilmese de kilimin değerli olduğunu anladığı için satın aldı. Kilimi aldı serdi yanıma. Yakından ayrı güzeldi. Desene oldukça güzeldi. Anadolunun ezgilerini taşıyordu üstünde. Kilim tamir için arka tezgaha taşındı. Cafer efendi gitti. Karanlık.
Cafer efendi geldi. Yazın tüm sıcağı dükkanı kavuruyordu. Yazla birlikte turistlerde bölgeye akın ediyordu. Cafer efendini antikacısı en popüler duraklarıydı. Cafer efendinin anlaştığı bir rehber vardı. Eskiden mimarmış. Tam kalpazan tipli. Onda da var az sıkıntı. Defteriyle falan konuşuyor. Cafer efendi ile iye anlaşmalarının sebebi ikisi de tüccar. Kafaları fırıl fırıl çalışıyor. Ha bir de hemşeri bunlar. İki Kayserili ile aynı dükkandaysan kaçacaksın. Turistler görmüyor ama bilirsiniz ben görmediklerini görürüm, Cafer efendi ile Rehber efendinin pençeleri uzamış ellerini sıvazlarken salyaları akıyor. İki kurdun görüntüsü yordu bakamayacağım daha fazla. Turistlerin meraklı gözlerini izlemek daha güzel. Her gördüklerine karşı duydukları o şaşkınlık ifadesini izlemek harika. Gelen geçenle çok göz göze geliyoruz. Renk renk göz. Çok fazla duygu. Çok fazla anı. Hepsi beni çok yoruyor. Çatlamıyorum yine de. Gözler etrafımda olduğu sürece dinlenemem. Hasılat çok olduğundan Cafer efendi bugün geç gidiyor. Karanlık.
Yazın sonları geldi. Genç bir kız. Kapının önünde durmuş bana bakıyor. Uzun zamandır beni farkeden olmamıştı. Farkedenler ise hızla gözlerini kaçırır uzun süre bakamazlardı. Bu genç kız kara kaşlı kara gözlü buğday tenliydi. Bakışlarını anlayamadım. Bu sefer o beni görüyor gibiydi. Benim bir anım, duygum yoktu. İçeri giren kız Cafer efendiye selam verdi. Elini kaldırdı. Elini kaldırdığında bileğindeki çeşit çeşit uyumsuz bileklikleri gördüm. Dostlarıyla değiştirmiş. Eliyle beni gösterdi. Bana baktı. Cafer efendi afalladı. Oradaki varlığımı unutalı çok olmuştu. Cafer konuştu:
-Nazar boncuklarının çeşit çeşit hikayeleri vardır. Evil eye der ecnebiler, buralar kem gözden koruduğuna inanır sen ne olduğuna inanırsın?
-Tüm hikayelerde göz olduğuna ortaktır. Bir göz sahibinin hissine kalbine göre görür. Kalbim iyi ise benimle yaşar. Gördüklerimi görür. Kalbim kararmış ve kör ise bu boncukta kararır görmez. Bu boncuk kalp gözüm olsun istiyorum. Gördükçe vicdanımı hatırlayayım.
Cafer efendi kızın cevabını sevdi. Yıllardır caferle gören gözüm şimdi bu kızla kim bilir neler görecekti.
Fatma DURSUN
Munçuk:Eski Türklerde Nazar boncuğu demek.