Çoktan

Hacer Noğman

Onu öyle gördüğümde var gücümle koşmaya başladım. Hemen varmalıydım köye ve bir doktor getirmeliydim. Belki bir hemşire. Hangisi çare olacaksa. Ona ne olduğunu anlamamıştık, ne o ne ben. Öylece yerde yatıyor ve ses çıkaramıyordu. Göz kapakları inmişti. İlkin seslendim. Sonra dürttüm. Tepki vermedi. Soluğunu kontrol ettim, nefes alıyordu. İşte o an koşmaya başladım. Yani görür görmez değil, ilkte söylediğim gibi.

Bizim buralar koşulacak yerler değil. Koştukça toprak kalkar önüne bir set koyar. Gözlerine doluşur toprak parçaları. Burnundan içeri girmek için solukla yarış ederler. Acelen mi var, Allah seni bu arazilerde koşmağa düşürmesin. İnsanın acısını birden ona çıkarıyorlar. Tahminimce üç yahut dört kilometre koşmuştum. Uzaklardan bir ses işittim. Koşmaya devam edecektim ama ses göğü yarar gibi sızlıyordu. Durdum. Kalbim şakaklarımda atıyordu, yüreğim şakaklarımdan çıkacak gibiydi. Boğazıma bir ağrı oturdu. Sesi işitmeye çalıştım fakat duyamadım. O sesin bir sanrıdan ibaret olduğuna inandırdım kendimi, birkaç saniye içinde. Çünkü o görüntü geldi gözümün önüne. Üç beş kilometre geride bıraktığım görüntü. Adalelerimi dinlemeden devam ettim. Bu dünya yorulmak içindir dedim kendime. Koştukça toprak, setler kurdu önüme. Çelme takmaya kalkıştı ama başaramadı. Yolun nereye gittiğini bilmeden koştum çünkü dünyada her yol aynı yere çıkıyordu. Daha da hızlanmalıyım çünkü her şeyimi kaybedebilirim. Ama şu ses nasıl ve niçin yükseliyor hangi dağların ardından. Keşke görebilsem. Kimsin diye. Biliyorum hangi dağın ardındaysan ve kimsen, niçin bu sesleri çıkarıyorsun. Ne kadar yaklaşsam da ulaşamam sana. Bunu bilerek ve beni aldatmaya çalışarak yapıyorsun bunu. Geldiğim yeri unutmamalıyım seni duysam da. Bu yüzden daha çok koşuyorum. Kerahat vaktinin turunculuğu bir de konuyor önüme set diye. Günlerden cuma olsa keşke diyorum. Bugünün hangi gün olacağının yıllar önce belirlendiğini bilerek. Olsun diyorum. Olsun. Başka çarem olmadığını bilerek. Olsun.

Tozu toprağı kaldıranın bir motor olduğunu fark ediyorum. Uzaklarda, sesini işitiyorum sadece. Daha hızlı koş. Daha da. Daha da. Bağır. Dursun motor. Daha yüksek. Ulaş motora. Bu toprak yolda ne kadar hızlı gidebilir ki? Daha hızlı koş.

Akşam hiç olmadı. Meğer hep batıya koşmuşum. Motoru gördüm. Durmuş vaziyetteydi. Onu gördüğümde yavaşladım. Nefesimi düzenlemeye çalıştıysam da olmadı. Bir kilometre kadar yürüdüm hızlı adımlarla. Aradığım oradaydı. Motorun arkasında kırmızı hilal vardı. Ne kadar şükretsem az dedim. Yaklaştım ki orta yaşta bir adam. Beyaz önlüklü. Kim benden önce varmış da birilerini çağırmış dedim. Sade ben duydum. Niye orada yatıyorsun ben, diye merak etmedim hiç.