Kaos’un Diyarında Unutulanlar

Fatma Dursun

Karanlığın yaratıkları derin uykuya daldıktan binlerce yıl sonra altın yüzük tarafından tekrar çağrıldılar. Binlerce yıl önce unutulmuş bir çağda karanlığın yaratıkları ve yüzüğün hikayesi gerçekleşmişti. Uzak bir diyarda kaos hükmetmekteydi. Bu kaosla tüm krallıklar ateşler içindeydi. Yüzyıllarca süren savaş artık başladığı gibi değildi. Kimler arasında olduğu, neden olduğu çoktan unutulmuştu. Savaş Hükümranların hırsları, soyluların entrikaları, burjuvaların açgözlülükleri ve halkların aptallığı ile bilinen tüm dünyaya yayılmıştı. Zamanla bunlar da unutuldu geriye ateş, duman ve kül kaldı.

Bu diyarda karanlığın varlıklarının yanında aydınlığın varlıkları da vardı. Onlar perilerdi. Periler büyücüler tarafından çağrılır ve büyücünün ömrü kadar anlaşmaya varılırdı. Büyücü periden güçlü olmalıydı yoksa peri anlaşmayı kabul etmez ve bağ kurmazdı. Büyücüler sadece aydınlığın varlıkları ile bağ kurabilirlerdi. Büyücülerin gücü İlahi kudretten geldiğine inanılırdı. İlahi güç karanlığın varlıkları ile bağ kuramazdı. Karanlığın varlıkları ile bağ kurabilenler ise cadılardı. Cadılar bilinenin aksine aydınlığın varlıkları ile de bağ kurabilirlerdi.

Savaşın ilk yüzyıllarında büyücüler bağlı oldukları hükümdarlar için kan döktüler. Doğa kan dökülmesini ister. Ama dökülen her kan karşılığında doğa yeniden can verir. Bu savaş doğayı ezdi. Ölümler unutuldu. Cesetler ateşin odunu oldu. Büyücüler hükümdarlarını terk edemedi. Yanan ormanlarla birlikte orman perileri de yandı ama ne yazık ki orman gibi ölmedi. Orman perilerinin çığlıkları başta sarssa da insanları, zamanla insanlar bunu da duymaz oldu. Sulara karışan kan su perilerinin ışığını kirletti. Su perilerinin azabı duruluklarını, saflıklarını kaybetmekti. Onlarında çığlıkları duyulmadı. Hava, toprak, taş ve diğer tüm periler bu savaş yüzünden ızdırap içindeydiler. Periler büyücülerine savaşın bitmesi için yalvardı. Büyücüler hükümdarlarını terk edemedi. Savaş bitmedi. Peri kraliçesi Titania, kirlenmiş olan bu ruhların ilahi gücü artık barındırmadıklarına inandığı için perilerine başkaldırmalarını emretti. Periler büyücüleri öldürdü. Peri Kraliçesi Titania önderliğinde periler bilinen diyarı terk ederken ormanı dostları olan karanlığın varlıkları kuzgunlara bıraktılar. Titania, karanlığın efendisi olan üç gözlü kuzguna altın yüzüğünü vererek beklenilen geldiğinde bu yüzüğü ona teslim edip yol göstermesini söyledi. Periler bilinen diyarı terk ederken, kuzgunlar gölgelerin içinde yaşamaya başladılar.

Savaş yerini kaosa terk etmişti. Büyücüler yok olmuştu. Aydınlığın varlıkları diyardan gitmişti. Karanlığın varlıkları gölgeler içinde beklemekteydi. Bunlar unutulmuştu. Kaos kalanlar için yeni düzendi. Bunun içinde yaşamı bulmuşlardı. Aptal insan her zaman yaşamı bulurdu.

Kaosta en çok cadılar unutuldu. Cadılar lanetli, terk edilmiş, ölü ormanların derinliklerinde karanlığın ve aydınlığın varlıkları ile yaşarlardı. Taşları, otları, sihirli yaratıkları ile ormanın derinliklerinde sessiz süren bu yaşamları oldukça yalnızdı. Cadıların ömrü, insana göre çok çok daha uzundu. Bu yüzden periler bir cadı ile bağlanmayı istemezlerdi. Her şey unutuldu. Cadılar unutuldu ama cadılar unutmadı. Gölgelerinde karanlığın varlıkları ile bilinen diyarın farklı yerlerine dağıldılar. Yeni bir cadının doğumuyla birlikte gölgesine karanlık varlık yerleşti. Diğer karanlık varlıkların haber etmesi ile gölgeler içinde cadılar bir araya geldi. Yeni cadı bekledikleri cadıydı. Kızıl saçları, altın gözleri ile günbatımını ve doğuşunu anımsatan bu cadı alametleri taşıyordu. Bu cadının doğumu ile karanlığın efendisi üç gözlü kuzgun onun gölgesine yerleşti. Karanlığın efendisi cadıyı yetiştirdi.

Cadı 22 yaşına geldiğinde diğer cadılar karanlığın varlıkları ile birlikte gölgeler içinden gelerek konseyi topladılar. Cadılar 22 yaşında arınma töreni düzenleyerek güçlerini uyandırırlardı. Orman hazırlandı. Karanlığın varlıkları gölgelerden çıkarak ağaçlara dizildi. Ormanın içindeki göl dolunayı yansıtıyordu. Gök ve yer tam o noktada yekleşmişti. Cadılar kanları ile yetiştirdikleri çiçek ve otlardan hazırladıkları tütsüleri ateşe verdiler. Ayin başlamıştı. 22 yaşındaki cadı ay taşını boynuna takmıştı. Ayaklarına kadar uzanan kızıl saçlarının arasına otları, çiçekleri yerleştirmişti. Cadı göle doğru yürüdü. Diğer cadılar getirdikleri farklı özellikteki taşları toprağa sundular. Cadı gölün ortasına geldi. Dolunayın yansıdığı yerde durdu. Cadının boynundaki ay taşı dolunay ile bütünleşti. Cadıyı sakinleştirdi, cesaretlendirdi, duygularını dengeleyerek yaşamın ritminin parçası olmasını sağladı. Ayin sabahın ilk ışıklarına kadar sürdü. Güneşin doğuşu ile cadı gölden çıktı. Islanmış kızıl saçlarını keserek ateşe sundu. Cadının ad almasıyla ayin sona erecek, cadılığı tamamlanacaktı. Cadı Gün adını aldı. Tan bitmiş güneş kızıllığı ile dağlardan yükselmişti. Üç gözlü kuzgun Gün cadısına altın yüzüğü teslim etti.

Gün cadısı, üç gözlü kuzgun ile bilinmeyen diyara doğru yolculuğa başladı…