*ek zorluk kullanıldı
TEK KİŞİLİK KISIR TARİFİ
Hayatta her şey birden olur zannediyorlar. Bir sabah uyandı ve birden böceğe dönüştüğünü gördü. Samsa bir günde böcek olmadı. Burada beni Pavese ile karşı karşıya getirmeyin bak. Pavese mi kim? Franz Pavese. Samsa’ya hayat veren. Cahil okurla uğraşmak zor.
Pavese mi dedim? İşte, dedim ya hayatta her şey birden olmuyor. Edebiyat camiasının en kıyak editörüydüm ben be. Kapımda sabahlardı cümle yazarlar. Yazılmamış kitaplarının ellerimden geçeceği anın hayalini kurarlardı. Ah be diye iç geçirirlerdi karşılaştıklarında. Nasip olur mu be? Nasip olmaz derdim içimden. Ulan tıfıl yazar taifesi, size kim baksın? Daha burnunuzu silemiyorsunuz, bir de kitap yazmışsınız. Vakur bir baş selamıyla yanlarından geçer ümidin ü sünü biraz atardım önlerine. Sevinsin garibanlar. Sevinirlerdi de, anlardım. Genç bir yazar sevinince ortalıkta çıkan sesi bilirdim.
Bir gün bir kafede oturuyorum. Gençten bir çocuk yaklaştı gülümseyerek. Bak yüzü de hâlâ hatırımda. Esmer, kıvırcık kafa. Bonus mu diyorlar? Ondan. Lisede bunun saçına az kopya saklamamışlardır diye düşünüp kıkırdamıştım, aklıma geldi. Dedi ki:”Merhaba Rıfat Bey, nasılsınız?” Merhaba, dedim. İyiyim falan filan. Sizi sormalı. Heyecanla iyiyim dedi ve müsaade istedi oturmak için. Tabii, dedim buyurun. Ben dedi geçen size bir öykümü atmıştım. Çok beğendiğinizi söylemiştiniz. İsmim Fuat, dedi. Hatırlayamadım başta. Normali bu. Çünkü ne demek bir öyküyü beğenmek? Hem de tarafımca? Ama çaktırmak da istemedim. “Ha,” dedim, “Evet, cidden muazzamdı. O ne finaldi genç, maşallah sana.” Yüzünden bir tereddüt gölgesi geçer gibi oldu. “Ne oldu?” der gibi bakmış olmalıyım ki:”Şey ama,” dedi, “Finaline biraz uğraşmalısın. Zayıf olmuş yazmıştınız. Karıştırdınız mı acaba öyküleri?” Ulan Rıfat dedim, ulan Rıfat. Havan batsın Rıfat. Yalanı bile beceremeyen Rıfat. Al çevir bu topu şimdi, al. Böyle durumlarda karşı tarafın kafasını karıştırmak ve onu şüpheye düşürmek evladır. Üç kâğıtçılık kuralı bilmem kaç. “Yahu olur mu Fuatçığım,” dedim, “Karıştırıyor olmalısın. Harika bir finaldi. Kendine haksızlık etme şimdi. Neyse, kahve içersin değil mi?” Mahcup bir baş işaretiyle olur, dedi.
Epey konuştuk. Âdetim de değildir hani çaylaklara bu kadar vakit ayırmak ama falso vermiştim. Unutturmalıydım. Neden sonra yine öyküsüne getirdi konuyu. Başka öykülerinin de olduğundan dem vurdu. Dedim Fuatçığım, vaktim olursa ne âlâ, onları da okumak isterim. Lakin çok meşgulüm. Orhan’ı Ayfer’i sürekli yazıyorlar. Onlara zor yetişiyorum inan. Ben böyle anlattıkça gözleri parladı. Olsun, dedi, hiç fark etmez. Ben beklerim. Pes etmiyordu. İlla okutacak öykülerini. Tamam dedim Fuatçığım. Soy ismin neydi senin? Heyecanlandı, Güher dedi, Fuat Güher. Hımm, dedim tam yazar soy ismi. Sevindi. Kim bilir bu sözümden ne hayaller kurdu, ne ümitler besledi. Onun kendine söylediği şeyi bir editör ağzından duymak hayalin gerçekleşmesine ramak kalması demekti. Veda edip ayrıldı sonra. Bir yürüyüşü vardı. Sanki ayakları toprağa değil de Ay yüzeyine basıyor. Uçar gibi. Tüy gibi yürüyor. Toy dedim ona bakarken. Sonra işime döndüm.
O günden sonra Fuat en az beş öykü daha yolladı bana. Bakmadım. Bir daha nerede rastlayacaktım? O kafeye de uğramadım. Uğraşamam şimdi. Mimlendi bir kere orası. Burası güzeldi. Fil dişi kule yani. Ulaşılamaz olmak keyifliydi. Hiçbir Fuat bunu bozamazdı. Neydi ya o garip soy ismi? Geher büher beher? Deyip deyip gülüyordum. Geher büher beher. Biher giher şüher. Nihahahaha. Deher küher lüher. Neyse ne. Bakmadım yani öykülerine. Meşhurluğuma meşhurluk katacak işlerim vardı. Hem kim uğraşırdı ki bunlarla? Bana ne, ben insani yardım kuruluşu değildim neticede.
O sabah uyandığımda kafamda bir tuhaflık vardı. Değişik. Geceden yumruk yemişim gibi. Neyse dedim, yaşım da küçük değil a. Ondandır. Yorgunluktandır. Ortalığı toparladım. Kallavi bir yazar grubunu ağırlayacaktım. Her biri ağır top. Şimdi kırk kusur bulurlardı. Sanki bana yazıyorsunuz ulan. Neyse. Koştur koştur ortalığı toparla, ikram ayarla derken geldiler. Yürüyen fularlar. Bir havalar bir havalar. Sanki ejd… Bu kadar sokak ağzına gerek yok sanırım. Keyifli keyifli sohbet ederken nedense onlara Fuat’tan bahsedesim geldi. Dedim böyle bir gençle tanıştım. Öykü yazıyormuş. İlgilenir gibi yaptılar. Eee falan derken ee si bu dedim. “Soy ismi neymiş?” dedi biri. “Bizim dergiye öykü atıp duruyor bir Fuat. Belki odur.” Kafamda uğultular. Küher. Koher. Buher. Yok, gelmiyordu. Neyse ne dedik devam ettik sohbete. Küçük yazarlar bu kadar konuşulurdu.
Biri dedi ki ama seni takdir ettim bak. Cahit Bey de böyle desteklermiş genç yazarları. Evet dedim, Cahit Özdenören cidden genç yazarları sahiplenen biriymiş. Ortalık bir sessizleşti. Sonra bir kahkaha koydular. Anlamadım niyesini. Ben de güldüm. İlahi dedi biri, ne şakacısın. Ne şakası? Gogol ayol bu dedi biri. Dalgayı ne seviyor. “Fyodor Gogol, en sevdiğim.” dedim. En sakini güleceğim derken ağzından çayı püskürttü. Neden?
Kitaplığımı karıştırmak için ayaklandılar. Tarif et bakalım nerede ne var, dediler. Şiirler şu köşede dedim, işte Necip Fazıl Ran, Attilâ Uyar vs vs. Birbirlerine bakıştılar. Şurada yerli romanlar var dedim. Ayfer Gürbüz, Ahmet Hamdi Abasıyanık efendime söyleyeyim Hüseyin Nihal Ergin dedim. Kısa boylu tıknaz olanı geldi, kuzum dedi ateşin mi var? Bu kadarı da fazla, espri değil gibi bunlar. Ne esprisi ne ateşi dedim. Garip garip bakıp fısıldaştılar. Çok durmadan da ayrıldılar. Yine geliriz falan filan. Bir daha da gelmediler. Niyeyse.
O günden sonra arayanım soranım azaldı. Koskoca bir kalabalıktan kocaman bir yalnızlığa itildim. Nedenini hâlâ bilmiyorum. Başı kalabalık bir adamdan başı sinekli bir adama dönüştüm. Hep o Fuat denilen yeni yetmeyi gördükten sonra oldu hep. Aklıma geldikçe küfürler saydırıyorum herife.
İşte şimdi Boğaz’a karşı bu evde. Elimde bir domates. Sonra biraz bulgur. Ne bileyim soğan, maydanoz vesaire.
Tek olanlar nasıl yaşar onu öğrenmeye çalışıyorum. Tek ve niye tek kaldığını anlamayanlar. Ama sanırım her şey birden olmuyor hayatta. Neden bu manzarası hoş çatı katında kısır yapmaya çalışıyorum? Hem de artmasın diye tek kişilik.
Annem rahmetli, yemeğin azı yavan olur, derdi. Koca tencerelerle pişirirdi. Cidden de yavan olmazdı yemekleri.
Ama işte hayatta her şey birden olmuyor. Yalnız kalmak gibi. Kafayı sıyırmak gibi. Unutkan olmak gibi şeyler. “Çok” u az yapmak da kolay olmuyor. Tek kişilik kısır mı olur misal? Oluyor.
Yaptım da. Olmadı gibi. Olsun. Bir mail düştü ekrana. Yine Fuat’tan. Öykü ismine bak be. Ne fiyakalı. Ama okumayacağım. İnsan Neyle Yaşar? koymuş adını. Taklitçi velet seni. Bu şeyin kitabı değil miydi ya? Lev Dostoyevski’nin?