Öykünüzde şu üç sorunun cevabı olsun/ Öykünüz şu üç sorunun cevabını içersin: 1. Neden baş karakteriniz kadın olduğunu saklamak zorunda? 2. Bunu hangi yollarla yapıyor? 3. Erkek olmadığı nasıl fark ediliyor?
Neden Ben Demedim
“bir rüya içinde
ağır ve sessizce
ince buz üstünde yürüyorum”*
Bu yolculuk diğerlerine benzemiyor. Nasıl benzesin? Ben böyle göğsümde korkunç bir sıkışmayla yolculuk yapmadım hiç, kimseden de kaçmadım şimdiye dek. Valizim olmadan uzun yola da çıkmadım. Maske iyi oldu maske. Yüzümü göremeyecekler en azından. Kim? Bilet kontrolü yaparlarsa yandım. Niye yanayım? Belki erkek gibi giyinmeyi seven bir kadınımdır. Miroğlu kabanını bir ben giyiyor olamam! Abim yarın ne giyecek bu soğukta? Ona da yazık, çaldım kabanını.
Sal kendini kızım azıcık. Hem yolcular adımı bilmiyor nasılsa. Kontrolde patlamayayım da… Aman ya ne patlayacağım! Sadece ineceğimiz yerleri not ediyor adam işte. Vallahi paranoyak olmuşum ben. Bir bu eksikti. Oh!
“Hoş geldiniz nerede inecektiniz?”
“Son durak.”
Ses tonumu iyi ayarladım ama cevap olmadı işte. Elindeki dosyadan kafasını kaldırıp baktı. Şehirlerarası yolculuk yapan birinin son durak demesine şaşırması kadar doğal ne olabilir ki?
Adam arkamdaki kişiye sormak için bir adım atmıştı ki otobüs durdu. İşte hikâyem yarım kalacak yine. Belki de hiçbir hikâyenin kahramanı, zamanı, mekânı tek olmadığından sonu tek olamayacağı için…
Allah’ım yüzüme güldü. Gidiyoruz. Beni kolumdan sürüklemiyor kimse. Daha ne? Rahat edemiyorum işte, olmuyor. İzleniyormuşum gibi geliyor. Neden izlesin ki ne yapacaksa yapardı, ne söyleyecekse söylerdi. Hem de neler neler… Otobüsteyim kurtuldum artık, demek istiyorum. Kapüşonumu indirsem mi? Hayır. Tehlikeler bitmez. Hava serin zaten. Başımı cama yaslamak için de iyi oluyor. Şikayet etmek yerine böyle bakmak gerekiyormuş olaylara. Bırakalım arkamızdan gelen katilleri de olumlama yapalım. Oldu kardeş. Salağız çünkü biz. Of!
Çok araştırdım. Türlü teşhisler koydurdum psikologlara. Biliyordum narsist bir adamla uzun süre mutlu kalınamazdı. Anladım ama fırsat vermedi ki rahat bir nefes almama. Her bitti dediğimde yanımda bitti inadına. Bırakmam, dedi. Sahiplenicilerin nefret ettiğim o iğrenç sözlerini söyledi. Hatırlamak bile istemiyorum. Neden ben, diye soruyor musun demişti bir arkadaşım. Neden ben, demedim hiç. Demek mi lazım acaba? İnsanın başına gelenler kusurlu olduğu için ya da ödül olarak gelmiyor ki? Sebepsiz de yazılıyor hayat hikâyemiz. Yani sebebini biz göremiyoruz desem daha doğru.
Bir bebeğin ağlamasına sevinecek kadar yalnızım zihnimle. Biraz sussak iyi gelecek. Annesi mahcup. Mahcup olunacak onca şey varken… Gülümsedim kadına. Bendeki bu kendini karalama meyli ile çok benzer ondaki suçluluk hissi. Her şeyin sebebi biziz, sorunların da çözümsüzlüğün de değil mi? Ağlasın bebek ne var bunda? Ama öyle değil işte birazdan oflayıp puflayacak millet. Biliyor kadın. Koca ıslak mendil paketini ısırmaya başlamasıyla sustu bebek. Bir an için kendime geri dönmekten korktum. Beynim konuşmasa keşke, en azından benim hakkımda. Pat. Islak mendil paketi düştü. Koridora eğildim, tam paketi alıyordum ki kapüşonum açıldı. Bu kaçıştaki saklanış şeklim hayatımda yaptığım en doğru şey gibi görünüyordu o ana kadar. Olmadı işte. Kömür karası saçlarım kadının gözlerine uzanmıştı. Kadın hayretler içinde bakıyordu. Ne yapmalıyım diye düşünürken elime baktı bebek. Paketi verdim usulca. Mahcup olma sırası bendeydi. Mahcup olacak onca şey varken... Kaçabilirsin ama bir sonu var işte. Saklanabilirsin de istersen ama bir sonu var. Düşleyebilirsin ama onu henüz bilmiyorum sonsuz mudur ya da bir sonu var mıdır?
Tuğçe Asiye Ballı
- Cem Adrian’ın şarkısı