Adı Meryem

Emine Ecran Şenel

Adı Meryemdi. Doğduğu günün gecesi Ammar oldu. Ammar büyüdü, Meryem küçük kaldı. Meryem gömüldü, Ammar yüceldi. Ammar, Ammar olmakla hayat buldu, Meryem, Meryem olmakla memat buldu. Çünkü Meryem, Meryem olmanın suç olduğu bir çağda geldi dünyaya.

Doğduğu gün Meryem ağladı, annesi ağladı. Annesi ağladı, babası ağladı. Babası ağladı, Meryem ağladı. Meryem için toprağın altından başka diyar, ölümden başka hayat, ah’tan başka söz yoktu. Olamazdı. Çünkü Meryem, Meryem olmanın günah olduğu bir yerde doğdu.

Babası gece karanlığı çöktüğünde annesinin göğsünden kopardı Meryem’i. Çöle sürdü atını, dört nala. Bir saniye dursa dağlar parçalanacak, gökten taşlar yağacak, dünya batacak sanıyordu. Meryem’in ağıtları çiçekleri solduruyor, annesinin feryatları bulutları kurutuyordu. Babası göğsünü yumrukluyor, yüreğini taşa çevirmeye çalışıyordu. Duyulursa Meryem’in Meryem olduğu bakamazdı kimsenin yüzüne. Kimselerin yüzüne bakamamaktansa yüreği taş olsun daha iyiydi.

Onlardan birine bir kız müjdelendiğinde, öfkelenerek yüzü mosmor kesilir.

(Aklınca) verilen müjdenin kötülüğünden dolayı halktan gizlenir. Böyle bir alçaltıcı duruma rağmen onu yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Görün işte, ne kötü yargıda bulunuyorlar![1]

Çukuru derin kazdı Meryem’in babası. Derin kazdı ki Meryem’in çiçekleri solduran feryadı duyulmasın, günahı yeryüzüne taşmasın, ahı babasını bulmasın. Kucağına aldı kızını, çakmak çakmak gözlerine baktı, öptü bir kez. Göğsüne vurdu yeniden, yüreği taş olsun diye. Kazdığı çukura bıraktı Meryem’i. Gözüne toprak kaçmasın diye kundağıyla yüzünü örttü. Meryem’in figanı harflere, harfleri kelimelere, kelimeleri cümleye dönüştü ve dağlarda yankılanan sesiyle Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda![2] dedi.

Meryem’in babası korktu. Şimdi de Meryem’i gömerse gök parçalanıp başına çökecek, yer yarılıp onu yutacak gibi hissediyordu. Her yerde Meryem’in sesi yankılanıyordu Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda!

Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda!

Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda!

Kızını kucakladı, atını şehre sürdü. Gün doğmadan eve vardı. Adı Ammar olsun, ömrü uzun olsun, adı ebediyyen yaşasın, dedi. Meryem’in annesi Ammar’ı kucağına aldı, öptü, kokladı, yüzüne gözüne sürdü. Ertesi gün dünyaya bir oğul bağışladık diye ziyafet verdiler. Meryem’in babasının yüzünü mosmor değil aydınlık gören insanlar oğlu olduğuna inandılar. Eğlendiler, yediler, içtiler, ağırlandılar ve uğurlandılar.

Ammar büyüdü, okul çağına geldiğinde hemcinsi olmayan hemcinsleriyle eğitim hayatına başladı. Meryem olarak yaşasaydı okula başlayamazdı. Ya ailenin utanç kaynağı olarak evin bir kuytu köşesinde kalır ya da hizmetçi diye bir ağaya satılırdı. Çünkü Meryem’in doğduğu diyarda kız çocukları ya diri diri yer altına ya da diri diri dört duvar arasına gömülürdü.

Ammar, tam bir erkek gibi yetiştirildi. Saçları hep tıraş edildi, erkek gibi giydirildi, tütünle karıştırılan otlar sayesinde sesi kalınlaştırıldı, çeşitli yağlarla sakalları, bıyıkları gürleştirildi. Erkek gibi erkek oldu. Erkek arkadaşlarından daha iyi ok atıyor, daha iyi ata biniyor, daha iyi güreş tutuyordu. Babasının yüzü mosmor değil apaydınlıktı. Her şey yolundaydı. Eğer Ammar, Meryem olsaydı hiçbir şey böyle olamazdı.

Ammar hiç aynaya bakmadı, Meryem olduğunu hatırlamasın diye. Mutfağa girmedi, mutfak kızların yeridir diye. Evine akşamdan akşama geldi, erkek adam evde durmaz diye. Savaş filmleri izledi, kılıç kuşandı, ava çıktı, kurban kesti, cilt cilt kitaplar ezberledi, meslek sahibi oldu, sanatçı oldu, adam oldu. Ammar oldu, Meryem öldü. Çünkü Meryem, Meryemlerin diri diri ölmekten başka hakkı olmadığı bir diyarda dünyaya gelmişti.

Bir gece o diyarda alışılmadık şeyler oldu. Önce dolunay ortadan ikiye ayrıldı, sonra yıldızlar neredeyse insanların üzerine yağacak gibi yaklaştı yeryüzüne. Şehrin bir tarafına yağmur yağdı, bir tarafına kar yağdı, bir tarafında çiçekler açtı, bir tarafı çöle dönüştü. Hepsi bir gecede oldu. O gece en korkunç olansa her yerde yankılanan sesti. İnsanlar duydukları bu sesin dehşetinden kurtulmak için evlerinin pencerelerini, kapılarını kapatıp yorganların altına da saklansalar, ta yüreklerinde yankılanıyordu o ses. Ses, Ammar’ın sesiydi. Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda! diyordu.

Yürekleri, korkudan yerinden çıkmasın diye elleriyle göğüslerine bastırarak yorganlarının altında sabahlayan insanlar, gün doğumuyla rahat bir nefes aldılar. Çünkü Ammar’ın sesi kesilmişti. Şimdi korkunun yerini bir merak, bir öfke kaplamıştı. Ammar’ın derdi neydi? Ne diye insanları dehşete düşürmüş, ne diye gönül karartan, yoldan çıkaran laflar etmişti? Toplanıp Ammar’ın evine gittiler, evde yoktu. Geceden beri yoktu. Babası insanları sakinleştirmeye çalıştı. İçlerindeki nefret safrasının zehrini gözlerinden fışkırtan insanları gören annesinin yürek yangını aklını ve tüm bedenini kuşatmıştı. Bağırdı “Kızımı bırakın! Bırakın kızımı!” İnsanlar, Ammar’ın kız olduğunu duyunca daha da öfkelendi. Yıllardır erkek diye aralarında dolaşan bir günahkârın öldürülmekten başka kurtuluşu olamazdı. Şehrin dört bir tarafına dağıldılar. Ammar’ı değil Meryem’i aradılar.

Tam üç gün aradılar. Geceleri arayamıyorlardı çünkü her gece aynı ses aynı şiddetle yankılanıyordu. Bu yüzden geceleri yürekleri parçalanmasın, akılları kaçmasın, dehşetle açılan gözleri yuvalarından fırlamasın diye çabalıyorlardı. Üç günün sonunda çölde buldular Meryem’i. Yıllar önce, doğduğu gece, babasının Meryem’i gömmek için açtığı çukurda duruyordu öylece.

Korktular, yaklaşamadılar. Oklar yağdırdılar çukura. Mızraklar attılar. Taşlarla doldurdular çukuru. Meryem ah, dedi. Ah… Babası derin kazmıştı çukuru ama yine de her yerden duyuluyordu Meryem’in ah’ı. Meryem ahladı, annesi ağladı. Annesi ağladı, babası ağladı. Babası ağladı, Meryem ahladı. Meryem’in ah’ı kelimelere, kelimeleri o cümleye, o cümle çığlığa dönüştü, şehri kuşattı. Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda! Bu sayha teker teker yıktı tağutları, parçaladı yürekleri. Kara bulutlar yuttu şehri, insanlar yenilmiş ekin kabuklarına dönüştü. Allah, her zulmeden halkı helak ettiği gibi onları da helak etti. O şehri yerle bir etti sonra yeniden yarattı. Şehrin adı Meryem.

E.Ecran Çeliksu

________________

[1] Nahl sr. 58-59

[2] Tekvir 8-9