Kendi Kendine Konuşana

Fatma Ünsal

-Birader! Birader!

Yok duymuyor.

-Birader hayrolsun? Yardıma ihtiyaç var mı?

Yanına gidip sorayım duymuyor.

-Ya kusura bakma seni daha önce görmedik buralarda da. Hani küçük yer burası da. Yardıma ihtiyacın var mı? Nereye taşınacak bu?

Kafasını kaldırdı yavaşça. Suratıma bakıyor. Ama bakmıyor gibi de. Yok ya. Yüzüme bakıyor. Yüzümden öte uzak yerlere bakıyor gibi.

-İyi misin birader? Akşam da oluyor. Nereye taşıyacaksan ikimiz götürelim ha?

Hâlâ yüzüme bakıyor ama sanki yüzü yüz gibi değil. Yüzünde sadece gözler var gibi. Onlar da bana bakmıyor. Tövbe estağfirullah. Bismillahirrahmanirrahim.

-Konuşma biliyor musun kardeş? Kafa salla bari. Biliyor musun? Kimsin, kimlerdensin?

Yok. Konuşmayacak bu. Ya hem zaten sana ne be adam? Her naneye karışıyorsun. Geç git.

Geçip gittim. Gençten bir adam banka tünemiş oturuyordu yanında tek kişilik bir yatakla.

Çok saçma cümle. Adam ve yanında tek kişilik yatak.

Niye saçma olsun?

Saçma olan, olmuş olan değil senin anlatma biçimin.

Bana bak!

Bakamam. İnsan kendisine bakabilir mi?

Al ayna. Bak şimdi bana bak.

Baktım.

Benimle cebelleşmekten vazgeç tamam mı?

Benimle dediğin benim? Yani kendimle uğraşmaktan mı vazgeçeyim?

Hah şunu bileydin. Uğraşma kendinle. Yani benimle. Amaaan zıkkımın kökü. Sus!

Tövbee. Sana ne ulan? Uğraşmak istersem uğraşırım. Ruh benim can benim!

Uğraşamazsın. Ruh benim can benim!

Dön geri dön dön dön. Merak ettim ben o genci. Hâlini beğenmedim. Akşam da oluyor. Yabancı belli. Gidecek yeri yoksa ya bize çağıralım ya yer bulalım.

Dönmem. Annem kızıyor sokaklarda sürtüp durma diye. Yürü eve yürü.

Yürümem. Kaç yaşında adamım ben. Ne demek annem kızar? İnsaniyetten anla az ulan!

Sensin ulan, ulan! Senin yüzünden zılgıt yemediğimiz akşam yok. Bir akşamımız huzurlu geçsin ulan!

Ulanlı mulanlı konuşma, kırarım bak ağzımı yüzümü. Ne diyorum ben be? Gidip bakacağım. Günahtır.

Al akşam bastırdı iyice. Nasıl bulacağız orayı?

TOKİ’nin ora yaa yürü yürü.

Yürümeyip ne yapayım? Aynı ayaklar aynı beden. Be hey güzel Allah’ım. Bu bedende iki ruh fazla değil mi?

Cidden fazlasın sen. Hadi öl. Hep sızlanan korkak yanım. Öl hadi öl.

Ölmem. Önce sen öl. Öl ulan öl.

Bu ağızları hep o ucuz mafya dizilerinden öğreniyorsun. İki satır kitap okusan adam olurdun.

Sen okuyorsun da ne oluyor? Galebe çalabiliyor musun bana? Yok. Konuşmaa uzaa.

Tövbee. Geldik sus. Adam bankta yok. Gitmiş. Hay senin aklına uyanda kabahat. Üstelemedik. Ne yaptıysa zavallı yok işte.

Ben bu kadar abartmayı anlayamıyorum. Ömrümüz boyunca sağda solda bir sürü adam göreceğiz. Hepsine böyle kafayı takacak mıyız? İnsani yardım kuruluşu muyuz biz?

Değiliz ama insanız. Adam sen de geç git diyemeyiz.

Niye diyemeyiz? Ben derim valla sen bilirsin.

Yoruldum az oturalım şurada. Döneriz az sonra.

Yorulduk ya. Ayaklarım, ayaklarımız şişti.

Sessizlik. Cırcır böcekleri mi adı her neyse gece öten böcek sesi. Karşı binalarda yanan ışıklar. Belki sofraya geçiyorlar şimdi. Evlerde çocuklar. Hadi ellerinizi yıkayın da sofraya gelin, sesleri. Tepede koyu lacivert yıldızlı bir gök. Allah nasıl da nizam sahibi. Bu içimizdeki kaosun sebebi peki?

Cebelleşme benimle. Bitiremeyiz bu yolları. Kim bilir nerelere toslayacağız hem de kaç kere. Nasıl olacak? Eğer sen benimle yani kendinle girersen savaşa. Kim kazanacak?

İnsan en çok kendi sesine itiraz eder. Anlaşma böyle. İşine gelirse.

Biri geliyor. Sus sus deli sanmasın şimdi.

-Hayırdır birader? Akşamın bir vakti oturmuşsun. Bir sıkıntı mı vardı?

-

-Hem biriyle konuşuyordun? Kimdi o? Rahatsız eden varsa halledeyim icabında.

-

-Eh akşamın hayrolsun o zaman.

Deli herhalde.

Yok ya ne delisi, yorulmuş da oturmuş belli.

Hemen itiraz et hemen! Kendi kendine konuşuyordu duymadın mı?

Duydum. Duyduk. Kulaklarımız bir.

Olmaz olaydı.

Valla anlaşma böyle. İşine gelirse.