Mezardan Dünyaya! Mezardan Dünyaya! Ölü Konuşuyor, Tamam.

Emine Ecran Şenel

Mezardan Dünyaya! Mezardan Dünyaya! Ölü Konuşuyor, Tamam!

Ölü

Ne? Sade bir mermer mi? Sade bir mermer üzerine sadece adımı, soyadımı, doğum ve ölüm tarihimi yazdırmak mı? Yazıklar olsun? En azından mermer, renkli olsaydı. Ne bileyim, turkuaz mavisi güzel olurdu mesela. Yahu bir özlü söz yazdırsalardı bari. Hiç olmadı bir ayet. Her canlı ölümü tadacaktır yazdırsalardı mesela. Bu kadar basit bir mezar taşını hak etmedim ben. Kimi insan ölünce kıymete biner, benimse ölüm’ün bile kıymeti yok. Püüü… Yazıklar olsun.

Ciddi değilim tabii ki. Yer altındaki insan yeryüzünün süsünü ne yapsın? Kebap yiyen insana makarna fotoğrafı göstermek gibi bir şey bence. Her canlı ölümü tadacaktır ayetinin yeri mezarlar değildir. O ayet evlerin, iş yerlerinin, eğlence mekanlarının kapılarına duvarlarına asılmalıdır ki canlılar tam hayatın ortasındayken, eğlencenin doruklarındayken, hüznün kollarındayken hatırlasınlar bir gün ölümü tadacaklarını, bir gün her şeyin son bulacağını.

Münker-Nekir ne zaman gelirler acaba? Gelip gitseler de biraz uyusam. Ohh bee, yıllardır bugünü bekledim. Huzur içinde dinlenebilirim artık. Ses yok, gürültü yok, dırdır yok, vırvır yok, dert yok, elem yok, keder yok, hastalık yok, açlık yok.

Aslında genç ölmek de güzelmiş. Baksana, cesedim ne kadar güzel. Neyse, önemli olan ruh güzelliği. Ceset çürüyüp gidecek nihayetinde. Ne zaman çürümeye başlar acaba? Ahhh… Saçlarım, gözlerim, ellerim, ellerim ve parmaklarım… Hepsi çürüyecek. Hepsi yok olacak.

Bu Münker-Nekir’in geleceği yok, sıkıldım. Eve mi gitsem? Ne yapıyorlardır acaba? Gidip Eee daha daha nasılsınız? Ben geldim diye mi kasıldınız? Bugüne özel mi toplandınız? Cenazem mi var ışıl ışılsınız? desem.

https://youtu.be/RFw7xtzSc0U ;)))...

Kalan Sağlar

-Okunan Kur’an-ı Kerim’den hasıl olan ecr-u sevabı merhumenin ruhuna hediye eyledik, ahsenen kabul (kabullerin en güzeliyle) kabul eyle Ya Rabbiiii!

-Amiiinnn

-Amin

(Burun çekme sesleri)

-Pek gençti yavrucak.

-Sorma. Sorma. Daha dün gördüydüm. Fidan gibiydi. Bir anda gitmiş.

-Selvi boylum, ceylan gözlü yavrum gittiii.

-Yanıyor, ciğerim yanıyor. İçim paramparça.

-Nasıl gitti bizi bırakıp? Nasıl? Ben onsuz ne yaparım? Nasıl yaşarım?

İşte tüm ağlamaların, yanmaların, parçalanmaların sebebi buydu aslında. Bırakılmak. Geride kalmak. Ölenin gitmesi değil. Zaten ölene neden ağlansın ki? Ölmüş ve kurtulmuş. Gurbet bitmiş, çile bitmiş, dert, tasa, sıkıntı, üzüntü, elem, keder, hastalık, gözyaşı, hepsi bitmiş. Ölene değil, kalana ağlar sağlar, kendine ağlar.

Ölü

Gerçekten üzülmüşler, bu kadar üzeleceklerini bilseydim ölmezdim. Şaka şaka. Ecel geldi bir kere ne yapalım, takdiriilahi. Abartmayın ya hu, siz de biliyorsunuz alışacağınızı hatta belki de unutacağınızı. Bakın şu köşede kıymalı pideleri gömen teyze gibi “Hepimiz bir gün öleceğiz” deyin ve devam edin.

Helva da mı yapmışlar? Ne gerek vardı? Bütün ölüler için ne yapılıyorsa hepsini yapmışlar? Benim klasik şeylerden hoşlanmadığımı bilmiyorlar mı? Kırk gün sonra mevlit de okutur bunlar. Son görevleri tabii. Hayattayken yerine getirilmeyen görevler için vicdan rahatlatması. Yapın bakalım, yapın. Rahatlasın vicdanlarınız. Doyurun eşinizi, dostunuzu, komşunuzu. Neyi telafi edebilecekseniz?

Daha düne kadar yüzüme bakmayan, elimden tutmayan insanlar, gözlerinde yaş, yüzlerinde hüzünle ruhuma Kur’anlar, tesbihatlar, helvalar, yemekler bağışlıyorlar. Sağ olsunlar, var olsunlar. Onlar sağ olsun, ben ölüyüm zaten.

Kalan Sağlar

-Kabullenemiyorum. Nasıl olur, aklım almıyor. Daha dün birlikteydik. Güldük, eğlendik, yedik, içtik.

-Telefon rehberimden ismini nasıl sileceğim? Silmesem her gördükçe nasıl dayanacağım?

-Hayat bu işte arkadaşlar; bugün varız, yarın yokuz.

-Ecel, genç-yaşlı dinlemiyor. Bak, seksen yaşında anneannesi yaşıyor, yirmi beş yaşında gencecik kız öldü.

-Kim öldü? Asıl ölü biziz; diri sandıklarımız. O, gerçek dünyaya uyandı, bizlerse hâlâ rüyadayız…

Sessizlik olur. Herkes bir kaç dakika derin düşüncelere dalmıştır. Ya da dalmış gibi yapmıştır. İçeri giren yeni bir ziyaretçinin başsağlığı dilemesiyle ağıtlar ve ağlamalar yeniden başlar. Bu döngü en fazla bir hafta devam eder...

Ölü

Eh, müsaadenizle ben artık gideyim sayın sağlar. Sağ olun, var olun. Size yalan dünyanızda yalanlarınızla mutluluklar dilerim. Ben gerçeklerime döneyim. Ara sıra mezarımı sulamayı ihmal etmeyin, solmasın çiçeklerim.

Sizi sevdim ve başıma ne geldiyse sizi sevdiğimden geldi. Şimdiyse sevgi tükendi, aşk tükendi, vefa tükendi, ömür tükendi, ecel geldi, hayat bitti. Hayat bitti ve ben gittim. Ben gittim ve siz kaldınız. Siz zaten hep kalırdınız. Ben yürürdüm, peşimden gelmez, geride kalırdınız. Ben yürürdüm, yanımda yürümez, karşıma dikilir kalırdınız. Kalbimin sınavlarından kalırdınız. Sıfır aldınız, oturun. Sağ olun, var olun.

Ben gideyim, son sınavımı da vereyim. Meleklerle Rabbime selam göndereyim. Mahşerde hepinizi beklerim. Beni unutmayın desem de unutursunuz, bilirim. Unutun beni, unutursanız sevinirim. Ara sıra hatırlarsanız dua edin. Yine de boş verin, unutun. Sağ olun, var olun.

Emine Ecran Çeliksu