Neyin Ne Etmediği

Ayşenur Önler

Kelimeler: Ufuk, Endişe, Söz

NEYİN NE ETMEDİĞİ

Zaman, dünyayı izlerken çok hızlı akıyor. Boşluğun içine doluyor gibi hissediyorum. Ayaktayım ama bir noktadan kara deliğe çekiliyorum. Dakikaları bükmek benden çok uzakta. Saniyeleri bile. Durup bakmaklara, durup düşünmeklere vakit yok. “Abi! Bu durakta inecektim. Ah ya.” Kaçırdım.

Hâlbuki düğmeye de basmıştım. Hızla öteki durağa doğru ilerlerliyoruz. İki durak arasındaki yürüme mesafesine bakıp inmekten vazgeçiyorum. İçimden bir ses, yine de dene, diyor. Düğmeye tekrar basıyorum. İnmeyecek olsam da. Yine durmuyor. Ufka doğru hızlıca yol alıyoruz.

“O düğme bozuk galiba. Ben de bastım az önce. Durmadı.” sağımdaki gülümser sese bakıyorum. Niye bu kadar mutlu bu adam? O da durağı kaçırdı. Şimdi mesela ben erkek olsaydım endişeden hiddetlenirdim. Sesimi çıkarırdım. Sessizce, ibi iniciktim, diye hayıflanmazdım. Abi çok sakin bakıyor dışarıya. Sanki olmaktan memnun kaldığı bir yere gidiyoruz. Sanki o durakta değil de bu durakta inecekmiş meğerse. İyi de, ineceğimiz yerden hızla uzaklaşırken yanlış yoldayken niye bu yola kıymet verelim? Niye hafiften tebessüm edelim. Sinirlenip bağırmak, büyük harfli cümleler kullanmak gerekmez mi? Esaslı bir tavır koymak ve homurdanmak gerekmez mi?

Son günlerde dile yerleşen bir tabir var ya hani, “yaşam biçimi” diyorlar, ciddi bir şeye işaret ediyor bu. İnsanın geleneksel veya modern, kültürel bir seçimi; dünya görüşünün, hayata bakışının olmazsa olmazı, temel şartı. Şimdi ben durağı kaçırmışken ve bu adam bana hâlâ gülümserken ne yapsam da kendi yaşam biçimimi inşa etmiş ve gerçekten doğru yerde doğru şeyleri yapabilen bir insan gibi davrandığımı kanıtlasam? Kime mi? Bilmem. Sinirleniyorum.

Duraklar ardı ardına ilerlerken ve hala gitmek istediğim yerden hızla uzaklaşırken acele karar vermem gerekiyor. Ellerime bakıyorum, titriyorlar. Adama bakıyorum, hâlâ gülümsüyor. Duraklara bakıyorum, geçiyorlar. Ne yapacağım?

Nasıl inşa edilirdi bu “yaşama biçimi”? Şimdiye kadar yapmadığım “neyi” yapmış gibi görünmeliyim? Kolay mı, zor mu bu; uzun sürüyor mu yoksa hemen ele geçiyor mu?

Hemen ele geçiyorsa ne âlâ! Çünkü şimdi bunun için çok az vaktim var gibi geliyor. Ani bi ferahlığa ihtiyacım var. Ama uzun süren bir şeyse eğer hemen Asya taraflarına bilet alacağım. Keşişlerin dergâhına başvuracağım. En yakın durakta inmem yeterli olur sanırım. Şuradan dönünce… Demlene demlene Nirvana’ya ulaşırım artık. Ne diyorum ben?

Ama önce kimliğimi seçmeliyim; modernist mi olmalıyım yoksa geleneksel mi? Fıtratıma hangisi denk düşüyor? Toplumun dayattığı değil -toplumun dayattığı da nedir ya bu nasıl cümle kurmaklar- kendi seçimlerimle şekillendirilmiş bir kimlik. Fıtratımdan uzaklaşmadan.

Onların hepsi kimliklerini seçmişler. Ben bu konuda şöyleyimdir, diyorlar; şu konuda duruşumu böyle belli ederim falan. Gıpta ediyorum, eğer gerçekten bunu yaşıyorlarsa. İnsanın o gün, orada, herkesin aynı anda aynı yerde olduğu günde verdiği söz, yani kabul etmekle alakalı, hani A’râf suresinde geçen. Kendimi inşa etmeye oradan mı başlamalıyım?

Diğer durakların yanından da hızla geçerken bi düşünce beliriyor zihnimde: Dönüşte o durakta inebilecek kuvveti kendimde nasıl bulacağım?