Yıkılasıca Ev

Fatma Dursun

Dönüşü olmayan bir yolda yürüyordu. Esen keskin rüzgâra karşı sırtındaki ince palto anlamsızdı. Yine de yakalarını çekiştirdi. Isınamayacağını bildiği hâlde. Hep üşürdü zaten. Mevsim fark etmezdi. Gönlü soğuktu. Zihni soğuktu. Aklı karanlık ve esirdi. Neyin esaretini yaşıyordu? Titriyordu. Ses sevmezdi. Duyduğu tek şeyin hakaret, aşağılama ve iğneleme olmasından dolayı ses hiç sevmezdi. Hep sağır olmayı diledi. Duymamayı. O iğrenç ağızlardan çıkan korkunç seslerin nasıl olur da bir kalbin, zihnin süzgecinden geçtikten sonra böylesine korkunç kelimelere dönüştüğünü anlamazdı. Duymazsa belki de anlamazdı sesleri, imaları. Duymazsa üzülmezdi. Duymazsa bağırışları korkmazdı. Duymazsa eğer sesin yükseldiği yerde ağlamayı bırakırdı. Duymazsa eğer hatırlamazdı olanları, yapılanları. Duymamayı çok diledi. Duydu. En alaycı sesleri, en acı veren kelimeleri. En kötüsü korktuğu zamanla nefret ettiği o ağızlardan çıkan bağırışları duydu.

Bir eliyle paltosunun yakaları ile yüzünü saklamaya çalışırken diğer eli ile cebindeki zarfı sıkı sıkı tutuyordu. Uzun stiletto kesimli tırnaklarını avuçlarının dibine batırıyordu. Uyuşturucu olan bu soğukta zihnini acı ile uyarıyordu. Girme o girdaba. Hatırlama. Unut. Duyma sesleri. Tekrar tekrar yaşama. Çık o evden. Çıkmıştı o evden aslında. Ama zihni esir kaldı. Karanlık odalarda esir kaldı. Hayatının hatırlamadığı ilk yedi yılı da o evde esir kaldı. Öfkesi, hıncı ve korkusuydu oradan çıkan. Kendisi değildi. Yıllarca perdesini açmadı. Aynaya, yüzüne yıllarca bakamadı. Her gece aynı rüyayı gördü. Her seferinde daha da beterleşti. Yarası ilk hâli ile kalmadı. Sürekli derinleşti. Her nefesi o yarayı deşti. Kurtarılmadı. Duyulmadı. Susturuldu.

Korkusunun yerini öfke aldı. Oluşan hıncı içinde kaldı. Büyüdükçe büyüdü. Zehirlendi. Zihni, ruhu kalbi bir tarafları kapkaranlıktı. Bir tarafı ise apaydınlık. Gülümsedi. O güldükçe gamzeleri çiçeklendi. Duyulmayan yakarışlarına karşılık kahkahasını duymayan kalmadı. Her seferinde daha yüksek güldü. Daha yüksek sesle konuştu. Yanlış anlaşılmasın, bağırılmasını sevmezdi. Bağırmazdı zaten. Gümbür gümbür bir insandı. Dolu dolu yaşardı. Ne kadar çok saklansa da bir tarafı, diğer tarafı hep şov halindeydi.

Yürüyordu. Dönülmez o yolda. Hep aynı yerde aynı ara sokaklarda dolanıyordu. Yıllardır o zarf avuçlarında çıkıyordu sokağa. Yüzünü saklama ihtiyacı hissediyordu her seferinde. Normalde saklamazdı. Asla saklanmazdı. Hatasız olduğuna inanırdı. Yiğit meydandadır diyerek yüreğini ortaya koyardı. Gelene hodri meydan ulan.

Bu sefer gidecekti. O zarf yerine ulaşacaktı. O evden çıkamıyorsa o evi yıkacaktı. Yüzünü değiştirecekti. Unutamıyorsa unutulacaktı. Arka sokakları geçtikten sonra tarlalıklara çıktı. Rüzgârın keskinleşmesiyle yanağı sızlamaya başladı. Yaklaştığını biliyordu. Yaklaştıkça o eve yoğunlaşıyordu. Nefesi, etrafındaki hava, duyguları her adımda daha da ağırlaşıyordu. Son dönemece geldi. Henüz o evin gözükeceği sokağa girmemişti. Durdu. Boğuldu. Saklandı. Sesi kesildi. Kaldı orada. Ne geriye dönebildi ne de o dönemeci dönebildi. Kamyoncunun birini küfrü ile zihni gidemediği o evden çıkıp olduğu konuma döndü. Anlaşılan adam uzun süre kornaya basmış. Ecelini başka yerden bulmasını söylüyordu. Eceli bir son verirdi bu döngüye belki.

Geri döndü. Elini cebinden çıkardı. Parmaklarını çözdü. Avuçlarına kan oturmuştu. Zarf artık kırışamayacak vaziyetteydi. Zarfı Yeraltından Notlar’ın arasına koydu. Bu sarmalda tek dostu Dosto vardı. Masasına oturdu. Aynasını aldı karşısına. Kocaman gülümsedi. İçten, anlayışlıydı. Büyüklüğü kadar buruk bir gülümseyişti bu. Gamzelerine baktı. Çiçeklendi yine gülüşü ile gamzeleri. Gözleri yanağına gitti. Çiçek olur da sapları olmaz mıydı? Yanağındaki derin kesiğe baktı. Pembe soluk bir çizgiydi. Gülüşü küçüldü. Gamzeleri kayboldu. Çiçekler soldu. Gözleri taştı ardından donuklaştı. Her bakışında daha da derinleşen kesiğe daldı. Tekrar o evde kayboldu. Fırlatmak istedi aynayı. Bağırmak istedi. Hırçınlaştı. Hıncı ile cebelleşti tekrardan. Kırpmıyordu gözlerini bu fırtına koparken. Yara derinleşti. Gülümsemeye başladı tekrardan.

Paltosunu giymedi bu sefer. Zarfı çantasına koydu. Çok önemliymiş gibi elinde tutmadı. Gülümsedi. Nefretle. Kazanacağını, bugün biteceğini bilircesine bir gülüştü. Soğudu, sonunda hıncını alacaktı. Arka sokaklardan gitmedi bu sefer. Ana yoldan gitti. Saklanmadı. Dönemeci geçti. Sanki orada hiç dönemeç yokmuş gibi yürüdü geçti. O eve geldi. Bahçe kapısını gürültüye açtı. Kapının önünde oturanlara zarfı verdi. Zarfın içinde mahkeme sonucu vardı. Kazanmıştı. İnfaz mektubunu onlara kahkahaları ile verdi. Korkma, susma sırası onlardaydı.

FATMA DURSUN

Üç kelime ile öykü yazma. Kelimeler: Yanak, Korku, Zarf.