Öteaçe

Fatma Dursun

Tan vaktinde ay semayı terk etmiş, son karanlık çökmüştü. Işığın yokluğu ile sert bir soğuk dağlara döküldü. Ateşe sırtımı vermiş ilerideki dağlara bakıyordum. Onun ardındaki ırmağı hayal etmeye çalışıyordum. Üstüme örtü almamıştım. Sönmekte olan ateşin başında uyumaya çalıştım. İzledim ardında ırmak saklayan çıplak dağları. Cinleri hayal ettim. Evvelden, buralar su altında kalmadan önce Cinlerin yaşadığı yedi inli mağara varmış. İçinde değişik şekiller varmış. Dedem çobanlık yaptığı küçük yaşlarında o mağaralarda çok gezermiş. Çok da cin görürmüş. Hatta bazı cinler onu hacca gittiğinde takip etmiş Arafat’a çıkmadan önce kaldığı mağarada onu sarsmış. Neden korkarlar anlamam cinlerden. Dedem pek korkmamış. Bu dağlarda tek başına dolanmaktan biraz sıkılıp arkadaş edinmiş de olabilir.

Öteaçe derler buraya. Bozkırın uçsuz bucaksız dağlarının arasından bir ırmak akıyor. Doğusunda yaşayanlar başka adla batısında yaşayanlar başka adla anılır. Oysa birdir geldiğimiz yer. Kuzeyinde ise düşman var. Öteaçe’nin tan vakti dolarken gözlerim doğuda ileride ufak ufak aydınlanan dağların tepelerine bakıyorum. Güneş yavaş yavaş belirdi. Güneşin belirmesiyle ırmağın sesi netleşti. Yusufçukların kanat sesleri te buralara kadar geliyor. Hele kurbağaların vırakları, en güzelini onlar oluşturuyor. Günün ilk ışıkları Öteaçe’yi ısıtmaya başlarken göz kapaklarım kapanıyor. Dağlara yumuyorum gözlerimi.

Tam gözlerim kapanmış vücudum ısınmışken çan sesleri geliyor. Meliyor kuzular. Çoban efendi ve sürü henüz gözükmüyor. Arkadaki dağlardan geliyor olsalar gerek. Mevsim hafiften değişiyor ortak. Topraklar daha bereketli. Irmağın suyu daha gür. Sazanlar daha bir besili. Suda zıplarken çıkardıkları ses buralara kadar geliyor. Gözlerim kapalı biraz uyuyum derken kadınlar hareketlenmeye başlıyor. Bugün de uyku haram. Açıyorum gözlerimi, güneşin doğumuyla kapattığım o kısa süre yetiyor. Kurulduğumuz yerde küçük bir ev var. Dedemin babasının evi. Köyün ağasıymış. Su gelmeden önce buradaki tarlalar hep bizimmiş.Tek odalı. İçinde ocağı var. Çatısı yok damı var. Ev topraktan yapılma. İçi buz gibi. Ama havasız ve karanlık. Kare evin yanında içine girilen kapı var. Ön kısmına kurulduk. Orada taştan temiz bir yer yapılı. Damın sarkan kısmında iki tane büyükçene kanca var. Koyun kesilince oraya ters asılır. Burada derisi yüzülür. Kanı akıtılır.

Hareketlenilmişti. Güneş tüm bozkırı esir etmişti artık. Sığınacak iki ağaç vardı. Onlar da şansa yalağın aşağısında kalırdı. Yalaktan taşan su oraları hep çamur etmişti. Yalağın suyu kar suyuydu. Dağların tepelerinden gelirdi. Öteaçedeki evin kapısında kilit yoktu. Çobanlar geldiğinde burada dinlenir, hayvanlar yalaktan su içerdi. Seyyahlar, dervişler için de kilitsizdi bu kapı. Kim kaybolduysa ona sığınaktı bu ev. Irmağın doğusunda kalan bizlere Türkmen derler. Batısında kalanlara ise Yörük. Tek fark ırmağın neresinde oluşumuz. Oysa onlar da bizim gibi giyinir. Konuşur. Yaşar. Ananelerimiz birdir. Ruhumuz birdir. Yazın yaylağa çıkarlar, kışın kışlağa konarlar. Kışladıkları köy bellidir. Yayladıkları yaylalar bellidir. Öteaçe yaylağımız. Herkes işine koştururken ben ırmağın yukarısına kuzeyine giderim. Karışan olmaz bana, dinleyen de olmaz. Kendi halime bırakırlar. Beni her gören farklı tepki verir. Kimi güler, kimi korkar, kimi görmezden gelir kimi tiksinir. Yakıştırmazlar konuşmamı bana. Dedesi gibi cinli annesi gibi deli derler. Bir de üstüne ağzım da bozuktur. Ben de onları sevmem. Karşılıklı bu sevgi nefret ilişkisinin yarattığı gerginlik asla dinmez. Dağlara kaçmak isterim ama bulurlar beni. Güvercinlerin kanatlarını keserler ya hani alışsın kaçmasın diye, işte onların sevgisi bu. Normalmiş bu, ben deli olduğum için çok düşünüyormuşum. Koşamam, ağ atamam, konuşamam, gidemem, ağlayamam sadece dinlememi beklerler. Yazık onlara. Bir deliden istediğiniz gibi davranmasını bekleyemezsiniz. Deli olmak ne kadar güzel.

Karlar yeni erimiş, bayram vakti gelmişti. Şenlik vakti delilerin en sevdiği zamandır. Delilikleri yani varlıkları göze batmaz. Külfetmiş gibi davranılmaz. Şenliğin en önemli imgesi olan çiçekler demet demet toplanmalı. Bu çiçekler iki mevsim arası doğarlar. Kışın sonunda eriyen karlar arasından ilk çıkan çiçeklerdir. Kardelenler. Kara kışın bittiğini haber eder. Badem ağaçları ise açarak baharı müjdeler. Kardelenler ırmağın kuzeyinde dağların yükseldiği yerlerde gözükürler ilk. Onları toplama görevi ise bana verildi. Çarığımı giydim, heybemi yüklendim. Yapuğumun uçlarını bağladım. Boynumdan rüzgârı hissedebiliyorum. Kat kat kılığımı giydim. Kuzeye, ırmağın yukarısına dağların yükseklerine uçacağım. Yavaş yavaş yürüdüm önce, kurulduğumuz yer gözden kaybolunca koşmaya başladım. Benim kadar mutluydu bozkır. Toprağın altındaki gelincikler, fareler, karıncalar diğer böcekler çıkmaya başlamıştı. Çomarlar koşuyordu. Koyunlar geviş getiriyordu. Yusufçuklar uçuyordu. Benimle birlikte koşuyorlardı. Tökezleyip düştüm tabii. Allah’ın delisi dağın tepesine doğru koşulur mu? Oo sen bir de inerkenki yuvarlanmamı gör. Dağlar beni olduğum gibi kabul eder. Irmak beni olduğum gibi alır götürür. Gerginlik sebebi değilim buralarda. Varlığım bir parçası bozkırın. Kuzeye, dağların tepesine çıktım. Geride solumda kızılırmak tüm ihtişamı ile beni çağırıyor. Rüzgar eteklerimi, yapuğumu dalgalandırıyor. Derin bir nefes alıyorum. Bozkıra bakıyorum. Sonra kardelenler. Açmışlar. Dipleri eriyen karlar. Demet demet topluyorum. Kardelenler. Ne kadar güzeller. Toprağın dibine ait değiller. Kar onları zaptedemedi. Açtılar. Benim kara kışım da bitecek onlarınki gibi. Kardelenleri görmek istiyorum. Kardelen olmak istiyorum.

FATMA DURSUN

Üç kelime ile öykü yazma. Kelimeler: Demet, Güney, Gerginlik. 03.10.2021.

Öteaçe:Irmak, çay ve dere gibi sınırların karşı tarafına veya öbür tarafına denilir. Öteaçe olarak bizim köylüler kullanır. Kayseride Kızılırmağa yakın bir köy. Ötegeçe olarak kullanımıda mevcut. Türk kökenli bir kelime.

*Kızılırmak hattının batısında kalan konar göçerlere Yörük, doğusunda kalanlara Türkmen kullanımı yaygındır.