Allah cezanı versin Hızır. Yanlış anlama, beddua etmedim. Beddua etseydim Allah belanı versin derdim. Cezanı versin demekle yaptıklarının karşılığını versin demek istedim. Versin de gör bana neler çektirdiğini. Ulan nereden çıktın karşıma bee?
Allah cezanı versin Hızır. Bu pervaneyi ateşten kurtar dedim getir yanardağın tepesine de koy demedim. Ne halt yiyeceğim ben şimdi burada? Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bilmenin bedelini böyle mi ödeyeceğim? Bileydim her önüme gelenden “Hızır yoldaşın olsun” diye dua alır mıydım?
Kul bunalmayınca Hızır yetişmezmiş. Yetiştin de ne oldu? Ben bunalmaz olaydım, sen de yetişmez olaydın Hızır. Gül yüzünle gülerek uzattığın gül demetini almaz olaydım. Ak sakalına uymayan gür sesinle söylediğin “Güneye giit. Güneye giit…” sözünü duymaz olaydım. Allah cezanı versin Hızır.
Nereden bileyim böyle olacağını? Seninle karşılaştığım güne kadar her sakallının gözlerine medet umarak baktım. Bulursa bana Hızır çare bulur, dedim. Her cuma namazından sonra “Hızır’ı karşıma çıkar Ya Rabbi! Amin.” deyip çıktım. Poşetlerini taşımaya yardım ettiğim yaşlılardan, bozuk para verdiğim dilencilerden “Hızır yoldaşın olsun,” diye dua aldım. İstedim ki Hızır çıksın karşıma “Gel yavrum. Ben Hızırım. Derdinin dermanı bendedir,” desin. Desin de yaralarıma merhem sürsün.
Tam ümidimi kesmiştim ki geldin, dikildin karşıma. “Anlat,” dedin. “Ben Hızırım,” demedin de ben anladım. Ak sakalından, nur yüzünden, pejmürde giyiminden anladım. Tam Hızır gibiydin. Bir de sanki şakaklarındaki çizgilerde Hızır yazıyordu. Ne bileyim, anladım işte. Bir bir anlattım dertlerimi. İşsizliğimi, tembelliğimi, çalışmayı sevmediğimi, emir altına girmek istemediğimi, başarısızlığımı, parasızlığımı, yediğim kazıkları, milletin gözündeki beş para etmezliğimi, her şeyi anlattım. Sonra dileklerimi sıraladım. “Bol kazançlı, iyi bir işim olsun. Ama kimsenin emri altında değil. Patron oluyum. Paraya para demeyim” dedim. Bir tane kırmızı ferrari istedim. “Kazık atmayacak dostlarım olsun. Çok havalı oluyum. Güneş gözlüklerim olsun. Herkese gözlüklerin üstünden bakayım ve herkes bana imrenerek, ağzı açık baksın.” dedim. Bir de Fenerbahçe şampiyon olsun istedim. Ulan, sanki canını istedim.
Sen ne yaptın? Elime tutuşturdun o dallarında diken değil ateş olan, küllere bulanmış gül demetini. “Güneye giiit. Güneye giiit,” dedin. Senin bu sözün müdür yoksa elime tutuşturduğun gül demeti midir bilmem, bir şeyler beni gerdi. Ayak parmaklarımdan başlayıp tüm vücudumu saran bir gerginlik oluştu bedenimde. Damarlarım, kaslarım, kemiklerim elektrik telleri gibi gerildi. Ne yaptın bana Hızır? Gerildim, gerildim, gerildim. Gerildikçe yerden yükselmeye başladım. Yükseldikçe gerildim. Gerildikçe yükseldim. Her yerden senin sesin geliyordu “Güneye giit. Güneye giit…” Güneye doğru uçtum. Gül demeti ellerimi yaktı, içimi yaktı. Yanarak uçtum. Sonra bu yanardağın tepesine kondum. Şimdi bana diyorsun ki “Bu gül demetini bırakmadan kırk gün Allah diyeceksin.” Oğlum, senin o dediğin başka hikâyeler için geçerli. Mecnunlar için yani. O, ben değilim. Bir yanlış anlaşılma oldu herhalde. Ya da teknik bir hata. Bu demet elimi yakıyor, beni geriyor. Hani diyorum ki sistemini yeniden bi’ tarasan. Beni geri göndersen memlekete. Ama sen kabul etmiyorsun. Kırk gün burada açlıktan ölürüm ben Hızır. Tamam, para, pul, iş, güç istemiyorum. Bir ferrari yeter. Bir de Fenerbahçe şampiyon olsun. O da mı kabul değil?
Hızır, bana bir şeyler oluyor. Yine gerilmeye başladım. Damarlarım, kaslarım. Başlayacağım gülüne de demetine de. Geriliyorum diyorum. Attım ulan bu ateşten demeti. Yok, bu sefer gerilen ben değilim. Ayaklarımın altındaki toprak geriliyor sanki. Bak, bu yanardağdan sesler gelmeye başladı. Patlayacak mı ne? Bir şey yap Hızır. Tamam lan her şeyden vazgeçtim. Geri gönder beni. Bak ısınmaya başladı buralar. Yanacağız oğlum! Hızır! Nereye gittin? Tamam. Başlıyorum zikretmeye. Allah, Allah, Allah. Kaç gün Allah diyecektim? Kırk gün müydü? Allah, Allah, Allaaahh!... Allah cezanı versin Hızııır!
E.Ecran Çeliksu