Aklından bir sayı tut, bırak, öksür. Etrafında bir kere dön. Başladığın noktada iki tane şişe bulacaksın. Tuttuğun sayı kadar şişeleri birbirine vur. Kırılmazlarsa onlarla yola çıkman mümkün olacak.
Yürüyen insanların ve oturan isyanların kıyısından geçtim. Her şey girift ve karmaşıktı. Sade bir şeyler aradım. Sade kişiler belki sade hayatlar. Kaç yüz kişi oldukları bilinmeyen bu kalabalığı bir türlü bitiremedim. Yürüdükçe çoğaldılar. Sekiz kişiyken seksen, seksen kişiyken sekiz oldular. Sayıların ağırlığını kaldıramadım.
Durmak ölmek demekti.
Tanışmaksız ve tartışmasız yola çıkmak varken -ve çıkmışken- durmak, ölmek demekti. Durmamak için her kaldırımın taşında dinlendim. Ben dinlenirken dahi duramadım, zihnimden insanların adımlarını saydım. Sekiz adımda bir başa sardım. Seksen adıma ulaşamadım. Sonra kalkıp yine yürüdüm.
Aklımdan tuttuğum sayıyı cebime koydum. Elimi de cebime attım. Aklım hala başımdaydı, şaşırdım. Zira her şey tıkırında değildi. Kıvrımların birbirine olan bağları zarar görmüştü. Yani herkesin görevi, duyguları karmakarışık, kimdir nedir belli olmayan bağlar.
Yürüyüş devam ediyordu. Kendimi yürüyüşe ve imgelere hasrettim. Sokaklar, bisikletler ve pencereler geçiyordum. Sokak isimlerini yazdım kalemime. Bisikletlerin vitesine göre hızımı ayarladım. Pencereleri kapattırırken kafama bir şey fırlattılar. Kulaklarımda bir sinyal sesi. Kulaklarımdan sinyal sesini çıkardım, baktım ufak bir radyo denk gelmiş. Koşmakla sevinmek arasında durdum.
Antenini de çıkardım kulağımdan, frekansını ayarladım. Bundan sonra pusulamı bu frekanslar belleyecektim. Komşu olduğum bir zaman, akşamları dinlediğim frekanslar yürüdü önümde. Onları takip ettim. Bu yolun nereye çıkacağını bilemedim.
Bir katili azmettiren de önümdeydi, lisede sevdiği kız gideceği için onun sırasında oturmayı düşünen genç bir delikanlı da. Afişlerin anlamsızlaştığı ve dahi saçmalaştığı dakikalar geçmek bilmedi. Doğum günlerinin kâbusu devam eden bir asırda sıkıştım. Ve çıkamadım henüz.
Önce şehirler ayrıştı, biri bir kenara uçtu diğeri bir kenara. Radyo cızırdadı, metreler uzadı ve derin oyuklar belirginleşti. Frekansı baştan ayarlamam gerekti. Ayarladım.
Hikaye devam ederken yürümek anlamlı hale geldi. Neden ölmek istemediğim. Neden durmadığım. Neden sekiz insan ve neden doğum günleri. Gelmek bilmeyen tarihler ve ulaşılamayan şehirler. Cebimdeki sayıya dokundum. Hiçbir şeyin temelinde olmayan üç tane kelime geldi aklıma. Belki ilaç da bunlardan biriydi ama üsteleyemedim.
Boş verip öyle bıraktım. Şişeleri birbirine vurdum. Kırıldılar. Yolda kaldım.
Ayşenur ÖNLER
Kelimeler: İlaç, Afiş, Radyo