İç Dökülmez

Tuğçe Asiye Ballı

Kelimeler: Renk, eski, burç

İç Dökülmez

Dört yıl önce hangi akla hizmetse cami yeşiline boyattığımız duvarları eskitmediğimiz hâlde -sırf utanıyoruz diye- açık griye boyatıyoruz. Ev mis gibi tiner kokuyor. Kokluyoruz. Koltuk takımımız eski geliyor gözümüze. Yeniliyoruz. Amanın ne de güzel oldu. Oturuyoruz. Pek de rahat. Yayılıyoruz. Halıların püskülsüz olanları çıkmış. Hemen alıyoruz. Parkeler eskimiş. Hay aksi! En başta değiştirseydik, diye hayıflanıyoruz. Ama eski hiçbir şeye tahammülümüz kalmıyor. Ne var ne yoksa yeniliyoruz. Bu evde görücü ağırlanır, diye geçiriyoruz içimizden. Bir sürü borcumuz oluyor ama mutluyuz hâlimizden. “Hazır aday da var. Şöyle yenilenmişken gelse istese ya beni.” diyorum yine içimden. Ama adayımın niyeti yok evlenmeye. Karadaki balık gibi çırpınıyor evlilik deyince. Oltama gelmek için süzülürken iyiydi. Korktuğu için hırçınlaşıyormuşmuş. Evlilik korkusu… Te Allah’ım ya. Üzerine gitmeyecekmişim. Demiyorum bir şey. Bekliyorum biraz. Aslında mesele evlenmek değil, adı konulsun millet çenesini kapasın istiyorum en çok ama birden ortalık karışıyor ve bunu söylemek aklıma gelmiyor. Birbirimizi yiyip durduğumuz günlerden birinde “TAMAM O ZAMAN BİTSİN.” yazıyorum. Benimki de iş. Olan oldu. Olması gerekiyordu ki oldu.

Mavi tik...

Bekledim.

Bekledim.

Bekledim.

Aslında yirmi dakikaydı ama bana çok uzun geldi. Size de gelirdi bence. Evet sonunda bir şey yazdı. “Saçmalama. Ne alakası var.” Soru işareti de koymamış. Anlamaz imladan filan o. Mesaj attı mesaj! Arayıp durumu toparlamaya çalışmadı. Araması şart değil ama bir şeyi açıklamak için bakkalları Mehmet amcayı “Neyse yazmayayım ayıp olur.” diyerek arayan ince bir yengeç erkeğiydi o. Ya biliyorum burçlar saçmalık. Ama bu kadar da uymaz ki arkadaş! İkizler burcu bir arkadaşım var, beni deli eder mesela bir öyle bir böyle tavırlarıyla. Koç burcu bir arkadaş var, o da kasım kasım kasılıyor tavus kuşu gibi. Annem tam bir terazi burcu, babam balık. Nasıl reddederim burçları, tüm çevrem ispatlı örnekken? Neyse sayıp dökmeyeyim şimdi tüm tanıdıklarımın özelliklerini. Asıl mesele evlenmeyi düşündüğüm sevgilimin bir günde nasıl eski sevgiliye dönüştüğüydü. Yo konumuz evlilikti. Hayır hayır bir konumuz yok. Sizi tanımıyorum bile nasıl sizinle ortak bir konumuz olabilir ki?

Neden yazıyorum, diye düşündüğüm anlardan biri daha. Meselem ne şu an tam olarak? İç dökme. Hiç de değil. Öyle olsa içimde bir şey kalmazdı. Duruyorlar. Demek ki iç dökülmüyormuş.

Terk ettim ama terk edilmiş gibi hissediyorum. Ondan böyle oluyor. Herkesi, her şeyi suçluyorum. Belki de evimiz cami yeşili kalmalıydı. Belki eski olan şeyleri gerçekten eskimeden attık diye cezalandırılmıştım. Belki en suçlu benimdir. Belki de tek suçlu odur; sevmemiştir, sevmiş gibi yapmıştır. Cevap veriyorum: D şıkkı, eminim, son kararım.