Porqué

Feyza Nur Çalık

Kalbim gıcırdıyor dişlerimin ardından. Sonra yine dişlerim sonra yine kalbim. Oysa soğuk değil, bulutlu fakat sıcak. Kaçıncı adımın oturağı burası bilmiyorum. Evden kaçtım. 222’ye mi 363’e mi bindim? Bu şehir. Çok büyük bu şehir. Yüzlerce anayol, binlerce insan, arabalar arabalar ve kornalar. 30-28-27-26… yeşil yanarken geç. Hayır durma geç. Yeşil yanarken kalk git. Gelmişler. Hep aynı şarkı porqué, çalıyor. Beton beton beton! Ne iki yüzlü bir şehir. Küçük bir oğlan kırmızı bisikletiyle elli sekizinci turu dönüyor. Biz susuyoruz. Ben susuyorum. Kırmızı bisikletin peşinden pembe elbiseli, sarı saçlı minik bir kız gidiyor. Elinde kendisine pek benzer oyuncak bir bebek. Düşüyor, kalkıyor, oyuncak bebeğine sarılıyor sıkı sıkı. Kulağına fısıldıyor. Gülüyor. Bisiklet tur bindiriyor küçük kıza, bırakmıyor peşinden koşuyor elinde oyuncak bebeğiyle.

Sahi hangi otobüse biniliyordu eve gitmek için? 222 mi? 363 mü? Günce okuyorum. Aynılıkları takip ediyorum. Aynı yerlerden geçip aynı yerlerde deklanşöre basıyorum. Aynılık? Yeni bir anlam getirmek gerek bu kelimeye. Çünkü yetmiyor. Porqué. Kırmızı bisikletiyle küçük bir oğlan, kırk üçüncü turunu dönüyor ağaçların etrafında. Biz oturuyoruz. Sarı saçlı, yeşil elbiseli minik bir kız peşi sıra gidiyor. Biraz tökezliyor. Elinde kendi gibi yeşil elbiseli oyuncak bebek. Düşüyor, kalkıyor oyuncak bebeğine sarılıyor.

***

Müberra altı yaşında. Yıl 1987. Üç yıl önce teyzesi Almanya’dan gelirken oyuncak bir bebek getirmiş. Hem de bebeğin tam üç renk elbisesi varmış. Pembe, yeşil ve kırmızı. Sapsarı saçları ve çiçekli bir tokası bile varmış. Müberra’nın ilk öğrendiği renkler pembe, yeşil ve kırmızıymış. Fakat uzun süre yeşile kırmızı kırmızıya ise yeşil deyip durmuş. O günden beri elinden düşmemiş oyuncak bebeği. Müberra mahallede pek oynamaz, oyuncak bebeği elinde bütün gün pencerenin önünde bebeğinin saçlarını tararmış. Müberra’nın bir de abisi varmış. Kök söktürürmüş mahalledekilere Halit. Bütün gün kırmızı bisikletiyle mahalleyi bir uçtan bir uca turlar dururmuş. Sürekli kornaya basar mahalleliyi bağırtırmış. Halit'e laf geçtiği görülmemiş. Günler böyle gelip geçmiş. Müberra oyuncak bebeğine anne olmuş, Halit bisikletine yeni çıkartmalar yapıştırmış. Ahir baharın son günlerinde sımsıcak rüzgarların estiği güzel havalar olurmuş. O günlerden birinde sabah babaları Keskin tertibinin arabasını ödünç alıp kapının önüne çekmiş. Halit araba sesini duyar duymaz döşeğinden kalkmış, kocaman adımlarıyla odadan çıkıp tahta merdivenleri sarsa sarsa kapının önüne inmiş. Müberra tık olsa uyanır. Uyanmış. Hemen bebeğine sarılıp, rüyalarını anlatmaya başlamış.

Annesi, babası, ağabeyi, neneleri ve komşuları Gülizar teyze bir de Müberra doluşmuşlar arabaya göle gitmişler. Annesi önce göl kenarına kocaman bir piknik örtüsü sermiş, getirilen yiyecekleri arabadan indirmek epey zaman almış. Tüp, yastık, ekmek, karpuz, et, salatalık, domates, üzüm, çaydanlık, plastik top, şemsiye, kahvaltılıklar, hırkalar, çoraplar… Halit’in kırmızı bisikleti, Müberra’nın oyuncak bebeği. Piknik kurulmuş, Gülizar teyze karpuzu kesmiş, annesi çayı demlemiş, sofrayı hazırlamaya koyulmuş, babası çimenin üzerine uzanmış kollarında yürüyen karıncalara aldırış etmeden uykuya dalmış, neneler patik örmeye koyulmuş. Gök berrak, göl masmavi. Müberra Halit’in peşine koşuyor, Halit süratle bisiklet sürüyor yakaladığında oyuncak bebeğin saçlarını çekip Müberra’yı ağlatıp kahkahalarla gülüyor.

***

Gök kapalı, hava sıcak. Çalıyor, aynı şarkı. Porqué. Birazdan yanıma elli yaşlarında bir kadın gelip oturup oturamayacağını soruyor. Tabii buyurun diyorum ve biraz daha sola kayıyorum. Fakat sigara içeceğini söylüyor. Önemli olmadığını söylüyorum ve gülümsüyorum. Oturuyor, sigarasını yakıyor. Tedirgin. Gelip geçtiler, gülüp geçtiler, bağırıp geçtiler. Dinliyorum, kulağıma gelen her cümleyi tamamlıyorum ve hikaye uyduruyorum fakat yetişmek epey zor. Yoruluyorum. Sigara içen tedirgin kadın gitmiş. Acaba bana iyi akşamlar demiş midir? Cevap vermedim. Ayıp olmuş mudur? Kucağımda açık duran, okumadığım kitabın sayfaları damla damla ıslanmaya başlıyor. Gözlerim daima kitabın üzerinde. Ben sayfalara bakarken yoldan geçen adımları seyrediyorum. Görüntü bir flu oluyor bir net. Dinliyorum, uyduruyorum, yoruluyorum. Kırmızı bisikletli çocuk gelip etrafımda tur atıyor. Sarı saçlı küçük kız pembe elbisesiyle yürüyor peşinden, elinde kırmızı elbiseli bir bebek. Bakmıyorum onlara. Yağmur artıyor. Tüm banklar ve ben ıslandık. Bakmayınca gelip sayfanın üstüne çıkıyorlar. Kelime oluyorlar kırmızı bisikletli çocuk yirmi üçüncü turu atıyor. Peşinden sarı saçlı kız koşuyor elinde kırmızı elbiseli bebeği, elinde bebeği, oyuncak bebeği, koşuyor, koşuyor, düşüyor, bebeği, oyuncak… dişlerim gıcırdıyor. Yağmur damlaları neredeyse tüm sayfayı ıslatmış. Kitabı kapatıyorum ve kalkıyorum. Acaba sigara içen tedirgin kadın bana iyi akşamlar dedi mi? Dişlerim gıcırdıyor ve sonra kalbim.

***

Müberra babasının yanına oturmuş, bebeğine kırmızı elbisesini giydiriyormuş. Uzaklardan bir gök gürültüsü gelmiş. Müberra korkup bebeğine sarılmış. Halit ayağında topu sektire sektire gelip Müberra’yı korkutmak için kulağına korkunç şeyler fısıldamış kendince. Kardeşi hemen ağlamaya başlamış. Nenesi Halit’i kovalamış küçük torununun yanına geçmiş. Gülizar teyze yağmur geliyor toparlanalım demeye başlamış ki gök yarılmış. Öyle ki sankj biri kovayla su boşaltıyormuş başlarından aşağıya. Gök kararmış, göl bulanmış. Çimenler yerlere yapışmış. Tüp sönmüş, karpuzlar, peynirler, domatesler mundar olmuş. Halit bisikletiyle su birikintilerinin üstünden geçiyormuş. Müberra’yı ıslatmış, bebeğini çekip almış. Hava karardıkça kararmış. Annesi bir yandan topluyor bir yandan Halit’e bağırıyormuş “gözün kör olmasın e mi Halit.”

Yağmur insanları katıp karıştırmış. Eşyalar toplanmış, Müberra ağlıyor. Bebeği yok, gök karardı. Halit yok. Neneler ve Gülizar Teyze arabaya binmiş babası arabayı çalıştırmış. Halit yok. Annesi arıyor. Müberra ağlıyor, bebeği yok. Yağmur hiç dinmemiş. Katıp karıştırmış. Saatler geçmiş, Halit yok. Neneler arabada elleri duada bekliyorlar. Jandarma gelmiş. Gece olmuş Halit yok, Müberra’nın oyuncak bebeği yok. Yağmurun altında dişleri gıcırdaya gıcırdaya bekliyor. Laf tesir etmiyor. Arabaya binmiyor. Günler geçiyor. Ne Halit geliyor ne de Müberra’nın bebeği. Bir gün Halit’in kırmızı bisikleti geliyor yalnızca. Müberra’nın dişleri gıcırdıyor. Şarkı başlıyor, hep aynı, porqué. Kalbi gıcırdıyor, sonra dişleri, sonra kalbi.

***

Günü batırıyor insanlar, sevgililer, dostlar, keyifle izliyorlar. Güneşin batmasına ne meraklı insanlar. Pek matah bir durum değil. Biraz gecekondu, biraz apartman, biraz rezidans… batıyoruz. Eser miktarda roman havası geliyor kulağa, batıyoruz. Büyükler dur demiyor, batıyoruz. Bir şarkı çalıyor. 234’e binip eve gidiyorum. Evden kaçıyorum. Bir şarkı çalıyor, porqué, kırmızı bisikletiyle Halit trafikte karşıma çıkıyor. Yeşil elbisesiyle oyuncak bebeğim peşimden geliyor. Dişlerim gıcırdıyor, sonra kalbim yine dişlerim. Hep aynı şarkı porqué…

şarkı: porqué - pochill

Feyza Nur Çalıkoğlu