İNSAN OLMAK
*Nankör, ahmak, kan dökücü, irade sahibi, akıllı, eşrefi mahlukat, halife, varlık sebebi, inkar, İnsan olmak dediğimizde ilk bunlar aklıma geldi. Daha onlarca kelime var insan olmayı anlatmak için.
*Her şey bir fıtrat üzere var olur. Ağaç meyve verir, su gemileri taşır, ateş yakar, çiçekler güzel kokar ve güzel görünür, arı bal yapar. Örnekler arttırılabilir. Bu saydıklarım, onların asli görevidir. İnsanlar farklı bir amaç için kullanmadıkları sürece bu şekilde kulluklarını yerine getirirler. İnsan da kendi fıtratı üzerine var olmuştur. Bu fıtrat üzerine yaşaması ise kendi elindedir. İnsanı canlı veya cansız her varlıktan ayıran şey budur. Yani kendi elinde olmak.
*İnsan eşref-i mahluk olarak dünyaya gelmiştir. Çocukluk bunun en saf halidir. Akıl baliğ olduktan sonra bu saflıktan uzaklaşmaya başlar. Artık bir daha tam manasıyla “olamayacak”tır. Olmak fiilinden bahsediyorum. Cümle eksik değil. Sadece ‘olma’ya çalışacaktır. Kimisi çalışmayacak hayvandan da aşağıya doğru yani esfeli safiline doğru gidecektir. İnsan olmak işte budur; eşref-i mahlukat ile esfeli safilin arasında gidip gelmektir.
İnsanın fıtratında merhamet, sevgi, adalet, muhabbet, şefkat, yaparken veya duyarken gerçek huzuru, kendimizi bulduğumuz her şey, hür yaşama arzusu, zulme ve haksızlığa karşı koymak gibi birçok özellik vardır. Buradan haksızlıklar ve zulümler karşısında sızlayan, bizi kötülükten alıkoyan, kötülük yaptığımızda da azap duyduğumuz vicdanımız da fıtratımızdandır. Tüm bunları içinde barındıran kalbimiz ise fıtratımızın yuvasıdır. Yukarıda saydıklarım insanın kabiliyet ve yetenekleri yönünden fıtratımızda bulunan özelliklerdir. Bunun yanında zaafiyet yönünden de; nankörlük, cimrilik, şımarıklık, inatçılık, sinirlilik vardır. Bu kötü olarak görünen özellikler olmazsa iyi olanların da bir anlamı olmazdı. Hayat tezatlıklarla sırlanmıştır. Vefa varsa nankörlük de var veya cömertlik, cimrilik var diye anlamlı. Biz bu zaafiyetleri Allah rızası için kullanarak da bu özellikleri anlamlandırabiliriz. Sinir kötü gibi görünür ama bunu zulmedenlere karşı kullanırsak fıtrata uygun bir şekilde kullanmış oluruz. İnsan olmaya çalışmak da bunu gerektirir.
*Olmak, pişmeye benziyor. Çok pişen kendinden geçiyor. Biz insanların bir yanı hep çiğ kalacak.
*İnsan olmak gelip geçmektir, sınavdır, ağırdır, hem çok zor hem çok kolaydır, topraktır.
*Olmak ya da olmamak. Bütün mesele bu.
ZAMAN
*Durmayan, hep devam eden, bazen hızlanıp bazen yavaşlayan, göreceli olan, geçen, gelecek olan ve yaşanan. Biten gibi görünüp sonsuz olan. Değerli, parayla satın alınamayacak olan. Üzerine yemin edilendir. Ağlatan, güldüren, öldüren.
*Cümlelerimizin hepsinde vardır. O olmasa eksik olur cümlelerimiz. Sonra yorum yaparlar mesela “Zaman kayması olmuş. Tekrar bir bakarsanız iyi olur” diye. Öyledir, kayandır. Su gibi. Bulunduğu kabın şeklini alandır. Bizimle beraber geçendir, geçmesini istemediğimizde, “artık biraz dur” dediğimizde ruhumuzdan önce gidendir. Bir şeyin olmasını beklediğimizde, onun çabuk geçmesini istediğimizde arkamızdan tutandır.
*Zaman deyince aklıma Momo geliyor. Zamanı çalan duman adamlar ve insanların zamanlarını kurtarmaya çalışan Momo. O kitabı okuduktan sonra zamanın ne olduğunu daha iyi anlamıştım. Bazen kör olarak yaşıyormuşum, etrafıma bakacak zaman yokmuş gibi yaşıyormuşum, fark ettim. Zamandan tasarruf ettiğimizi sanıp harcadığımız onca zaman varmış, anladım. Kitabın bir yerinde diyor ki:
“Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu.
Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu.”
Güzel bir kitap, tavsiyedir.
*“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu iki nimetin kıymetini bilme noktasında aldanmışlar, hataya düşmüşlerdir. Bunlar, sağlık ve zaman nimetidir. ” demiş peygamber efendimiz aleyhisselam. Belki de en çok onu israf ediyoruz. Oyunlarla, sosyal medya ile, boş konuşmalarla. Geri dönmeyeceğini bilerek yapıyoruz bir de bunu. Dünyada bize verilen belli bir süre var. Şu kadar nefescik veya bu kadar saat, yüz binler kalp atışı. Bunları okurken verdiniz birkaçını. Bitince bitecek. İsraf ettiğimiz hiçbir şeyin anlamı kalmayacak. Böyle.
*Olan olmuştur. Olacak olan da olmuştur.
HAK
*El Hak ya Allah. En başta O’nun ismi. Kesin olan. Varlığı hakiki olan. Ahirette herkese hakkını veren.
*Adalet, hukuk, pay, doğru, zulüm,
*Her şeyin hakkı sorulacak. Bu beni bazen çok korkutuyor. Kimin hakkı üzerimde, kimin kalbini kırdım, hangi çiçeği ezdim, hangi taşa vurdum, neyi görmezden geldim, kimi duymadım? Öğrenciliğimin, mesleğimizin, yaşımın, annemin, ailemin, arkadaşlarımın dostlarımın hakkını verebildim mi? Alıp verdiğim nefesin hakkını verdim mi? Hepsi muamma. Bu bilinmezlik korkunç. Bir zaman bu bilinir olacak. O zaman her şey çok geç olacak. Olabilir.
*Her şeyin hakkı sorulacak. Bu beni bazen çok sevindiriyor. Belki de dünyayı yaşanır kılan çok az şeyden biridir bu. Yoksa ne yürek ne ciğer ne beyin dayanır bunca şeye. Ölen çocukların, annelerin, mazlumların hakkının sorulacak olması hatta yardım istemek için bağıran insanların tahriş olan her ses telinin dahi hesabının sorulacak olması hatta ve hatta o masum insanların üzerine yıkılan evin yapısında bulunan taşın, evi yıkan bombadaki demirin dahi hesabının sorulacak olması beni rahatlatıyor. Elhamdülillah ahiret var.
*Kul hakkı. Kulların birbirine helal etmedikçe veya haklarını almadıkları sürece geçmeyen üzerimize yük olandır. Rahmetlik bir akrabamız geliyor aklıma kul hakkı deyince. O zamanlar çocuktum. Çok anlamıyordum. Şimdilerde daha iyi anlıyorum. Çok hakkı yeniliyordu. Ama o durmadan helallik istiyordu. Mahsun ama yüreği zengin olanlardan. Pazarda bir tezgahta bulunan meyvenin tadına baktığında helallik almadan ayrılmıyordu. Çok önem veriyordu buna. Allah taksiratını affetsin, rahmet eylesin.