Bence Kanımca Kararımca

Emine Ecran Şenel

Hak

Birinin ya da bir şeyin hak ettiği. Birine ya da bir şeye ayrılması gereken, verilmesi gereken kazanım. Ama genel olarak insanların, bu gerekeni yapmayıp başkasına ait olanı yediği fakat yerken yediklerini göremeyip kendilerine düşen kısım yenildiğinde feryat ettikleri şey. “Hak yemek sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi bu ülkede.'' demiş ya İsmet Özel. İşte tam da bu.

Burada Bakar sr. 188. ayete başvurursak Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın. buyrulduğunu görürüz. Ayrıca Nisa sr. 29. ayette de şöyle buyrulmaktadır: Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızânıza dayanan ticaret böyle değildir ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. Bu ayetlere dayanarak sadece Müslümanlar hakka riayet etse dünya daha yaşanılabilir bir yer olabilir. Hatta Müslümanların sadece hakka riayet ederek dinlerini en güzel şekilde tebliğ edebileceklerini iddia ederim. Ama günümüzde Müslümanlar… Neyse oraya girersek çıkamayız.

Bağıran vicdana kulakları tıkadıktan sonra ikamesi zorların en zoru, yemesi ikamesinden daha kolay ve lezzetli olan şeydir de diyebiliriz hak için. Dünyaya gelmiş olmanın getirdiği haklar vardır. İnsan olmanın getirdiği, hayvan olmanın getirdiği, canlı olmanın getirdiği haklar vardır. Emeklerin karşılığı olan, olması gereken haklar vardır. Hak edene hak ettiği verildiği, hak edenin hak ettiklerine engel olunmadığı takdirde beklenenden daha da fazla güzellikler meydana gelecektir.

Ama ne yazık ki günümüzde zincirleme bir hak yeme söz konusudur. Örneğin anne çocuğunun hakkını yiyor, baba annenin, amiri babanın, amirin amiri onun derken krallara kadar uzuyor bu zincirin ucu. Kur’an-ı Kerimde kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı bir günden bahsedilmesi de bu sebepledir. Çocukken söylediğimiz bir tekerleme vardı, daha önce bir hikâyemde kullanmıştım buraya da çok yakışacağını düşünüyorum. Hakkı haklının hakkını yemiş. Haklı Hakkı’dan hakkını istemiş. Hakkı haklının hakkını vermemiş.

Hiç kimsenin hiçbir şeye ve hiç kimseye sahip olmadığı, hepsinin emanet olduğu bilincinde olmak bu duruma ilaç olur mu bilemiyorum.

Zaman

Klişe olacak belki ama değeri bilinmeyen hazinedir zaman. Hazine olan zaman, sadece ve sadece şu andır. Âna odaklanmak defineye malik olmaktır. Geçmiş zaman, vitrinde duruşu güzel ama herhangi bir pahası olmayan antikadır. Gelecek zamansa değerlenmek için sandıklar içinde, yerin altında beklemesi gereken müstakbel bir mücevherdir.

Asr suresinde hüsranda olmayanların özellikleri zikredilmeden önce zamana yemin edilmiştir. Allah’ın yaptığı hiçbir iş öylesine olmadığına göre üzerine yemin ettiyse zamanın ölçülemez bir kıymeti vardır diyebiliriz.

Dünyaya ait her şey gibi zaman da geçicidir. Geçer, gider ve biter. Bazen tutmak isteriz, akmasın, bitmesin isteriz ama o, her zamankinden daha hızlı akar. Bazen de geçmesini isteriz, bir an önce bir sonraki evreye atlamak isteriz. O zaman da geçmek bilmez. Bitmez. Aslında biz geçmesini isterken de geçmemesini isterken de aynı hızla akar zaman. Bir dakika hep altmış saniyedir. Bir saat hep altmış dakika. Ama zaman öyle sihirlidir ki hep aynı olmasına rağmen farklı farklı hissettirir. Bir tutsağın hissettiği dakikayla bir özgürün hissettiği dakika, mutlu geçen bir saatle mutsuz geçen bir saat ölçü olarak aynı olmasına rağmen aynı değildir.

Zaman, üzerinden geçtiği her şeyi eskitir. İlginçtir ki üzerinden zaman geçen eşyalar antika diye değerlenir insanların gözünde. Fakat üzerinden zaman geçen insanlar yaşlı diye değersizleşir, önemsizleşir.

Değeri bilinmeyen hazine demiştik zamanın tanımını yaparken. Değeri tabii ki, boşa harcanmayarak bilinebilir.

Esas zamanın ân olduğunu söylemiştik. Ânı yaşamanın, o an ne gerekiyorsa onu yapmanın çok mühim olduğunu düşünüyorum. Şimdiyi nasıl geçiriyorsak, sandıklar içinde, toprağın altında bizi bekleyen istikbalimiz de ona göre şekilleniyor. Umarım bize bahşedilen bu eşsiz hazinenin değerini daima bilerek yaşamımızı sürdürebiliriz.

İnsan Olmak

İnsan olmak unutan olmaktır. En güzel biçimde yaratılan[1] ama bazen yaratılan olduğunu bile unutan olmaktır.

Hata eden, düşen, yaralanan, acı çeken, seven, merhamet eden, vefa gösteren, şefkat duyan, nankörlük eden, vuran, kıran, ezen, üzen olmaktır insan olmak. Yeryüzünde fesad çıkarmak, karayı, havayı ve denizi ifsad etmektir.[2] İfsad edilenler karşısında yüreği sızlamak, toparlayıp düzenlemeye çalışmaktır bazen de.

Aciz, güçsüz, beceriksiz, cahil, korkak olmaktır insan olmak. Kendisinin sadece bir yaratılan olduğunu hatırlayıp Yaratan’ına kul olarak boyun eğdikçe güçlenen, cesaretlenen olmak, unutunca kibirlenen, dev aynalarında kendisine bakmaya doyamayan, aynası kırılınca da küçük çocuklardan daha da küçülerek şıltak yapmaktır insan olmak.

Vatanından sürüleli asırlar olmuş, vatanının kokusunu bile unutmuş olmaktır insan olmak. Geldiği bu gurbet diyarında hiçbir zaman sahip olamayacağını bilse de mutluluğun, huzurun peşinde koşmaktır. Vatanına kavuşmadan acılarının dinmeyeceğini, yaralarının sarılmayacağını bile bile. Delirircesine ölmek isteyip delirircesine ölmekten korkmaktır.

İnsan olmak bazen bekleyen, bazen beklenen olmaktır. Yerine getirmediği kendisinden beklenilenleri, başka insanlardan beklemektir mesela.

İnsan olmak bazen akıl edememek, bazen gözünün önünü görememek, bazen kalbinin varlığını unutmak, bazen her şeyin düzelmesi tek bir dokunuşa bakarken parmaklarını kullanamamaktır. Bazen yanacağını bile bile ateşe atlamak, bazen yanması gereken bir kıvılcıma üfleyecek nefesi bulamamaktır.

İnsan olmak bazen iyi olup kendisini, dünyayı ve dünyalıları kurtarmaya adamak bazen de kötü olup etrafındaki tüm canlıları kendi ateşiyle yakmaktır.

İnsan olmak çoğu zaman zanneden olmaktır. Bazen kötülerden bir kötüyken kendisini iyilikperver zannetmektir. Bazen de zulmedenken kendisini mazlum sanmaktır. İnsan olmak her şey olmak ve hiçbir şey olmamaktır.

İnsan olmak bazen yerin en diplerinde yaşamak bazen göklerde uçmaktır. İnsan olmak sürekli değişerek değişmez sona varmaktır.

İnsan olmak her olaya ‘insanım’ gözüyle, her insana ‘insandır’ gözüyle bakabilmektir, vesselam.

Emine Ecran Çeliksu

________________

[1] Bknz: Tin sr. 4

[2] Bknz: Rum sr. 41