BİRTAKIM GARİPLİKLER 2
Adam usulca indi ve toplanan kalabalığa her şeyi anlatmaya başladı:
"Aylardır beni izlediğinizi biliyorum. Başlarda belli belirsiz noktalar dışında yeryüzüne ait hiçbir şey göremiyordum. Ama yüzeye yaklaştıkça sizleri gördüm. Ahhh canlıları görmek hele hele kendi türümden olan canlıları görmek beni ne kadar sevindirdi bilemezsiniz. Bu düşüş hiç bitmeyecek boşlukta kaybolacağım zannettim. Kollarımı açtım, kuşlar gibi kanat çırpıp yere bir an önce inmeye çalıştım. Kendimi yere doğru ittim durdum. Ha diyeceksiniz ki yere düşmen zaten ölmen demek değil mi? Değilmiş, görüyorsunuz."
"Eyi de agabeyi ne işin varidi göklerde?"
Bunu soran köyün muhtarıydı. Muhtar böyle atılınca köyün en yaşlısı Şahmettin ona sinirle ve kinle baktı. Korali ise yere az önce düşen adamın tam karşısına oturmuş, elini çenesine koymuş, büyük bir dikkatle adamı dinliyor. Adamın, köylülere uzaydan düştüğünü söylemesini bekliyordu. Çünkü adamı göğün en tepesinden düşerken görmelerinin üzerinden çok geçmemişti ki Korali tüm köylüye, adamın "Ben uzaydan gelirem. Uzaya çıhirdih aracımız bozuldi. Ben de ele yavaş yavaş düşirem." dediğini söylemişti. Kehanetinin asılsız çıkması onun köyün en tahsilli kişisi olma vasfına leke sürebilirdi. Bunun yanı sıra köyün meczubu vasfının daha da kuvvetlenmesini sağlardı. Muhtarın sorusu üzerine köylülerin ve habercilerin merakı katmerlendi. Her kafadan ahiret sorularına benzer sorular türüyor ve bu sorular dillerde geziyordu. Öyle ki birinin kafasında türeyen soru öbürünün diline komşu oluyor. Kelimelerle vücut buluyordu. Adam baktı ki bunların soru türetmekte üstlerine yok ayağa kalktı ve "Sessizzzzzz" diye bağırdı. Büyük sesler, küçük fısıltılara dönüştü. Adam, ortalık tekrar karışmadan sözü aldı.
"Ben gökyüzünüze sevdalıydım. Dünyanın keşmekeşliğinden, hayallerin kavuşulmazlığından, kaygılarımdan, keşkelerimden, kendimden ve insanlardan sıkılıp bunaldıkça gökyüzüne bakar ve iç geçirirdim. Gündüz bulutlar, gece yıldızlar ve ay melcemdi. Bulutların üzerinde gezinmeyi, yatmayı, seksek oynamayı isterdim. Ayın üzerinde ise salıncak kurup sallanmayı. Hatta bir gün bulutları seyredip seyredip şunları yazmıştım:
Bir yumuşak yastık
Bekler beni gökyüzünde
Erişince varlığınıza bedenim
Huzura kavuşur mu
Uzatsam ayaklarımı sonsuzluğa
Kıskanır mı kuşlar
Ya annem üzülür mü
Size geldiğim için
Salt kaçma isteği değil
İçimdeki bu his
Meylim var size
Yanınıza gelmek isterim bu yüzden.
Daha birçok yerde söz etmişimdir göğe olan sevdamdan. Bir gece yine her şeyden bunalmış bir hâlde yatağa girdim. Gözlerimi kapattım ve türlü hayallere daldım. Hayalimin birinde zihnimde kurduğum ve olmak istediğim mekânlara ışınlanabiliyordum. Sessiz sakin bir denizin hemen ortasındaki bir salıncakta sallanıyorum. Hızlandıkça salıncak kanatlarım oluyor. Bir bakmışım yanımda kuşlar, bulutlar… Sonra yavaş yavaş bedenim gevşiyor ve ruhum bedenimden çıkıyor. Hayallerime rüyalarımda devam ediyorum. Gökyüzünün en tepesindeyim, bulutlar bile benden aşağılarda. Bir salyangozun işe gitme hızıyla yere düşüyorum. Düşmek başlarda olumsuz bir eylem değildi benim için. Çünkü yer ayaklarımın altındaydı ve hep istediğim yerdeydim. Gökyüzünde, bulutların içinde. Gözlerimden kalpler çıka çıka etrafı izliyor, beni yakmayan güneşe çıplak gözle bakabiliyordum. Ama istediğim gibi hareket edemiyordum. İleriye, geriye, öne, arkaya gidemiyordum. Yalnızca aşağı inebiliyordum, bu durumda benim istediğime göre şekillenmiyordu. Derinden bir ses geliyordu, telefonumun alarm sesi olsa gerekti. Uyanıp onu susturmak için kendimi zorladım. Gözlerimi açmadan elimle koltuğu aradım. Koltuk olması gerektiği yerde yoktu. İstemeye istemeye gözlerimi açtım. Etraf mavi, beyaz. Koltuğu bırakın ortada ev bile yok. Koca bir boşluk. Gözlerimi ovuşturdum, kolumu cimcikledim. Değişen bir şey yoktu. Rüyamda olduğum yerdeydim ve aynı hızla aşağı düşüyordum. Şaşkınlığım bir türlü geçmek bilmiyordu. Evet belki bir hayalim gerçekleşmişti ama yanlış gerçekleşmişti. Ben bunu istemiyordum ki. Ne kadar sürem düşmekle geçti bilmiyorum. Hep yeryüzüne kavuşmayı bekledim. Sahi ne kadar süredir oradaydım biliyor musunuz?"
"Yeddi aydır gardaş. Biz seni behledıh behledıh ahanda yeni düştün."
Köylüler de haberciler de adamın anlattıkları karşısında hüsrana uğramıştı. Herkes, adamın daha alengirli şeyler anlatmasını bekliyordu. "Rüyasından uyanır bir bahır ki gökten düşir. Deli saçması şeyler anlatir bahtavar. Yoh göğe sevdaliymiş yoh uçmah istirmiş. De get amburdan devamsız." Bu gibi tepkilerle adama zerre inanmadıklarını belirttiler. Haberciler uzaydı, kıyametti, mehdiydi, farklı bir evrendi falan daha büyük şeyler duymak istiyordu. Korali de kehaneti gerçekleşmeyince kederlerde boğuldu. Her ne kadar kimse duymak istediğini duymasa da ortada olağan dışı bir durum vardı. Bu olay uzun bir süre konuşulur, ortalığı kasıp kavururdu.
Haberciler işleri biter bitmez tası tarağı toplayıp gittiler. Köylüler gündelik işlerine döndü. Köy meydanında yalnız adam ve Korali kaldı. Korali adama, adam yere bakıyordu. Bir süre sessizce oturdular. Sessizliği ilk bozan adam oldu.
"Burası Erzurum, değil mi?"
"He. Sen nerelisen?
"Buraliyem."
"Az evvel asortik konişirdin. Neye aşimdi dilin döndi?"
"İstanbul'da doğdum büyüdüm. Ama bizimkiler aynı sizler gibi konuşur."
"Amburada çahıldıh kaldıh. Açsındır, buyur bize gidah."
Adam ve Korali yola koyuldular bir tavşanın işe gitme hızıyla eve vardılar. Yemekler yenildi, kıtlama şekerle çaylar içildi. Çay içme faslı epey uzun sürdü. Korali adamın bu kadar çay içtiğini görünce Erzurumlu olduğuna inandı. Başta biraz tereddüt etmişti. Çünkü adam gökteyken Korali transa girmiş ve adam ona uzaydan geldiğini söylemişti. Bu yalan olunca adamın her söylediği yalandır diye düşünmüştü. Baktı ki bu da buralı dayanamadı sordu.
"Sen bana uzaydan düşirem demişidin. Millete neye rüya bilmem ne deyip durdun.
"Şşşş çaktırma!"