Adam usulca indi ve toplanan kalabalığa her şeyi anlatmaya başladı. “Başardım, başardım, zaman yolculuğunu keşfettim.” diye heyecanla bağırdı. Kalabalık, onlara göre oldukça garip görünen bu adama şaşkınlıkla bakakaldılar. Adam mutluluktan önce durduğu yerde zıpladı, sonra ne yapacağını bilmez halde sağa sola koşmaya başladı. Herkese teker teker sarılmaya çalıştı, sevinçten ağladı, “Ben dünyanın sonundan geldim.” diye bağırdı. Kalabalık, adamın söylediklerinden hiçbir şey anlamadı. Kalabalığın içinden bir adam bağırarak bir şeyler söyledi, kalabalığın içinden birileri gökten inen adamın üzerine çullandılar ve ellerindeki kalın ağaç yapraklarıyla adamın elini ayaklarını bağladılar. Adamı sürükleye sürükleye bir yere getirip bıraktılar. Sonrasında kalabalık dağıldı, geriye beş adam kaldı. Kendi aralarında hararetli bir konuşmaya başladılar.
Başında kırmızı kuş tüyünden bir başlık takan adam “gökten inen bu adam tanrının bize lanetidir” dedi. Yeşil kuş tüyü başlıklı adam “gökten inen bu adam tanrının bize lütfudur” diye tepki gösterdi. Siyah kuş tüyü başlık giyen adam, gökten inen adamı tanrıya kurban etmek istedi. Beyaz kuş tüyü başlığı olan adam, gökten inen adamı tanrı adına, siyah kuş tüyü başlık giyen adamın mızrağından korudu. Mavi kuş tüyü başlık takan adam, gökten inen bu adamı tanrının neden gönderdiğini anlamak istedi.
Beş adam bir uzlaşmaya varamadı. Beş adam ve onların halkı adama inandıkları gibi davranmaya başladı. Beş adam ve onların halkı arasında çetin bir mücadele başladı.
Gökten inen adamı tanrı adına koruyanlar, onu güvenli bir yere götürdüler. Tanrının lütfu olarak görenler, gökten inen adamın önünde diz çöktüler, ona en lezzetli yiyeceklerini sundular. Gökten inen adamın tanrıya kurban edilmesi gerektiğine inananlar, onu kurban etmenin planını yapmaya başladılar. Gökten inen adamı tanrının laneti olarak düşünenler bu laneti nasıl kaldıracaklarını düşünmeye başladılar. Tanrının bu adamı neden göndermek istediğini anlamaya çalışanlar da gökten inen adamı gözlemlemeye başladılar.
Zaman yolculuğuyla gelecekten gelen adam durumu az biraz anladı. Kendisini koruyup, ikramda bulunanlar olduğu için rahatladı. “Bir an önce bu adamların dillerini öğrenip olanları anlatmalı” diye düşündü.
İlk zamanlar çok büyük olaylar yaşanmadı fakat zaman geçtikçe işler kızışmaya başladı. Lanetten kurtulmak isteyenler, kurban etmek isteyenlerle güçlerini birleştirdi, gökten inen bu adama suikastlar düzenlendi. Bu çetin mücadelelerde ciddi kayıplar yaşandı.
Gelecekten gelen adam yaşanan kayıplar karşısında kahroluyordu. İnsanoğlunun her çağda aynı olduğunu görmek büyük bir umutsuzluğa düşmesine sebep oldu. Oysa zaman yolculuğunu ne umutlarla keşfetmişti. Dünyanın akıbetini değiştirecekti, insanoğlunu silkeleyip kendine getirecekti. Ah keşke gördüklerini, bildiklerini bir anlatabilseydi. Dünyanın sonunu uzaylılar, zombiler getirecek diye beklerken insanoğlu getirmişti. Yıllarca süren savaşların neticesinde, dünyanın sonunda gelecekten gelen bu adam dışında kimse kalmamıştı. Tanrı bu adamı dünyada tek bırakarak onu cezalandırmak mı istemiş, lütufta mı bulunmak istemiş tanrıdan başka kimse bilmiyor fakat adam bunu bir lütuf bildi. Tanrının onu seçtiğini, insanoğluna tekrar bir şans daha verdiğini düşündü. Bu yüzden de yıllarını zaman yolculuğunu icat etmeye ve dünyanın akıbetini değiştirmeye adadı.
Gelecekten gelen adam seçkin biri olduğunu hatırlayıp, umutsuzluklarını bertaraf etti. Yapılan savaşları durdurmanın tek çaresi dili öğrenip meramını anlatabilmesiydi. Bu yüzden gecesini gündüzüne katıp dili öğrenmeye cehdetti. Bu süreçte ona en çok tanrının onu neden gönderdiğini anlamaya çalışanlar yardımcı oldu. Birlikte iletişim kurmaya, birbirlerini anlamaya çalışıyorlardı.
Gökten inen adamı tanrı için öldürmeye çalışanlarla, gökten inen adamı tanrı adına korumaya çalışanlar savaşıp ölürken ve gelecekten gelen adam dil öğrenmeye çalışırken aylar geçti. Bir gün gelecekten gelen adam olanca kuvvetiyle “durun” diye bağırdı. Gökten indiğinde meraklı bakan gözlerle bulduğu kalabalığı tekrardan topladı ve asıl şimdi her şeyi anlatmaya başladı.
Kalabalık zaman yolculuğuyla gelecekten gelip gökten inen bu adamı pür dikkat dinledi. Tüm söylediklerini anladı. Kalabalığın içinden bir adam bağırdı. “Gökten inen bu adam gelecekten gelse de tanrı yanına almayarak onu lanetlemiştir, bu lanetten kurtulmalıyız.” Kalabalığın içinden başka bir adam öfkeyle karşı çıktı. “Bu adamla tanrı insanoğluna lütufta bulunmuş, dünyanın akıbetini değiştirmesi için onu seçmiştir, onu el üstünde tutmalı, dinlemeli ve dünyayı hep birlikte değiştirmeliyiz.” Kalabalığın içinden sesler yükselmeye başladı, sesler kavgaya, kavga savaşa dönüştü. Bu bir ceza mıydı lütuf muydu tanrı dışında kimse bilmedi, nihayetinde insanoğlunun kaderi de değişmedi.