Birinci kısım: https://docs.google.com/document/d/1-C3pApVM9_lnQQPPCwEuUrooA5_QzoVC75EvL3AzJOo/edit?usp=sharing
Gökten Düşen Adam
Düşüşü tam yedi ay sonra bitti adamın, yere ayağını bastı ve toplananlara hikâyesini anlatmaya başladı:
“Burası dünya, değil mi? Sonunda dünyada mıyım tekrardan?” Köylüler şaşkınlıkla başlarını sallayabildiler sadece. Adamın Türkçe konuşabilmesine mi şaşırsınlar, yoksa sorunun saçmalığına mı bilemediler. “Şükürler olsun!” deyip toprağı öptü adam. “Çok uzun yoldan geldim. Bir daha dünya gezegenine asla kavuşamayacağımı düşünmeye başlamıştım ki bütün görkemiyle karşıma çıktı. Ama yine hiç insan olmayacak diye çok korktum. Kontrol etmek için hızlıca bir iniş yapayım dedim. Sizi gördüğüme o kadar sevindim ki anlatamam.”
Köylüler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Sonunda konuşabildiklerinde biri “Diğer dünyalar mı?” diye sorabildi. Bir diğeri “Hızlı bir iniş mi?” dedi şaşkınlıkla. Sonra bir anda soru yağmuruna tutmaya başladılar adamı. Herkes hikayesini merak ediyordu ama merakları o kadar fazlaydı ki bir türlü soru sormayı bırakıp adamın anlatmasına müsaade edemiyorlardı. Ve adam, birdenbire bayıldı.
Köylüler el birliğiyle adamı muhtarın evine taşıdılar. Evler arasında en genişi oydu. Kadınlardan birkaçı adamın uyanmasını beklerken evlerine gidip sıcak çorbayla birkaç lokma yemek hazırladılar. Tansiyonu düşmüş olabilir diye tuzlu ayran getirdiler. Yapılabilecek hiçbir şey kalmayınca köy halkının tamamı adamın kendisine gelmesini beklemeye başladı.
Adam birkaç saat sonra gözlerini açtı. Birdenbire, bir kâbustan kalkar gibi bir uyanıştı bu. Yataktan hızla fırlayıp bağırmaya başladı: “Geliyooor, geliyooor!” Etrafına toplananların bir kısmı onu yatıştırmaya çalışıyor, bir kısmı ise ânın dehşetiyle ne yapacaklarını şaşırmış halde etraflarına bakıyordu. Adam birkaç kere daha “Geliyoooor!” diye bağırdıktan sonra sakinleşip yerine oturdu. Nerede olduğunu yeni fark etmiş gibiydi. Çevresindeki insanlara uzun uzun bakışlar atarak yaşananları hatırlamaya çalıştı. Dünyayı arayışını, Veliyi, göktaşını, neden geldiğini… Tüm anılar yavaş yavaş zihnine dolarken az önceki hali geçmeye, üzerine korkak bir sakinlik yerleşmeye başlamıştı. Şimdi hafif hafif titriyor bir yandan da her şeyi anlatmak için kendini toplamaya çalışıyordu.
Muhtar ondan önce davrandı: “Evladım, bak ben bu köyün muhtarıyım. Sen aylardır yavaaş yavaş gökten iniyordun. Hepimiz merak ettik kimsin necisin diye. Sen anlatabilecek misin şimdi? Bak anlatamam diyorsan söyle göndereyim herkesi evine. Köylüler çorba, yemek falan getirdi, onları yersin. Güç kazanırsın. Sen toparlanınca kahvede toplarız herkesi öyle anlatırsın.” Kendinden memnun bir ifadeyle bitirmişti cümlesini. Hem aklındaki soruları sormuş hem de misafirperverliğini göstermişti gökten gelen adama. Etrafındakilere de kısa bir bakış atıp yüzlerindeki onay ifadesini görünce daha da bir keyiflendi. Bir anda adamı bile unutmuştu. Ancak bu uzun sürmedi. Adamın itirazıyla kendine geldi. “Hayır hayır,” dedi adam “Anlatacaklarım çok önemli. Bir an önce anlatmam lazım. Yapılacak çok iş var.”
Herkes merakla adama bakıyordu. “İsmim Burak. Bu dünyada, Türkiye’de doğdum. Yurt dışındaki en iyi üniversitelerde eğitim gördüm, astronot oldum. Daha üniversiteden mezun olduktan birkaç sene sonra Nasa’dan iş teklifi aldım. Birkaç yıl içinde de gizli bir uzay keşfi ekibine katıldım. Hepimiz aynı uzay aracına binmiştik ancak araç Mars’a iniş yaptıktan sonra kendi kapsüllerimizle bize bildirilen rotasyonlarda gidecektik. Hepimizin ayrı görevleri vardı. Benim görevim yakın menzillerde bulunan birkaç asteroidin atmosfer değerlerini ölçmekti. Ama bir sorun çıktı. Aracım bir kara delik tarafından yutuldu ve kendimi bambaşka bir alemde buldum. Öyle ki gittiğim yerde uzay boşluğunda dahi dünyaya benzer bir atmosfer vardı. Yani rahat bir şekilde uzay aracından çıkabiliyor ve nefes alabiliyordum.”
Adam odaya göz gezdirdi. Çevresindekilerin kendisini anlayıp anlamadığı çözmeye çalışıyordu. Gözlerdeki merak yerini koruyordu ancak bir kısmının kafası karışmış görünüyordu. Herkes anlattıklarını sindirebilsin diye birkaç saniye ara verdi. Önünde duran sudan birkaç yudum aldı. Sonra devam etti:
“Bahsettiğim yerde birçok gezegeni gezdim. Dünya’ya çok benzeyen gezegenlere de rastladım. Ancak bu gezegenlerde yaşayan kimse yoktu. Yine de dünyaya benzeyen çoğu yerde bir süre konaklayıp bazı ihtiyaçlarımı karşılamam gerekti. Hesaplarıma göre sekiz sene sonunda -artık yuvamı bulacağıma dair umudu tamamen kesip diğer dünyalardan birine yerleşmişken- kapsülümden gelen bir ses duydum. Veli diye biri konuşuyordu. Bir insan sesi duyduğum için o kadar mutlu olmuştum ki anlatamam size. Hemen sorular sordum ona. Benimle nasıl iletişim kurduğunu, nerede yaşadığını… Bir sürü soru sordum. Ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım hiçbirine doğru düzgün cevap alamadım. Tuhaf şeylerden bahsediyordu. Cümleleri kopuk kopuktu.
Arada bir benimle dertleşiyordu. Köyünü, insanların onun için yaptığı güzel şeyleri anlatıyordu. Anlattıklarını dinledikçe parçalar oturmaya başladı zihnimde. O gerçek dünyadaydı. Buradaydı. Aylarca onun benimle konuştuğu yeri tespit edip oraya kapsülün rotasını oraya kilitlemek için çabaladım. Bu sırada da bir şey fark ettim. Veli benimle her gün konuşuyordu ancak ben onu neredeyse haftada bir duyuyordum. Farklı zamanlarda yaşıyorduk.”
Burada köyün muhtarına döndü: “Sanırım bu farklılık ben yere inene kadar da bir şekilde devam etti. Çünkü bana göre yere oldukça hızlı bir şekilde indim.”
Muhtar anlamış görünmeye çalıştı. Adamın anlattıklarını genel olarak anlıyor gibiydi, uzaya çıkmış, kaybolmuş ve Veli diye biri ile iletişim kurmuştu, ancak bazı söylediklerini bir türlü aklı almıyordu.
“Her neyse, sonuç olarak yola çıktım. Bir kara delikten daha geçtim ve yaklaşık bir senedir kapsülümdeydim. Ancak dünyaya çok yaklaşmıştım ki kapsülümde bir hata oluştu. Sebebini araştırırken yaklaşan bir göktaşının kapsülün manyetik alanını bozduğunu fark ettim. Ve göktaşının yörüngesini hesapladığımda hem kapsülüme…” Adam duraksadı. Önündeki bardaktan birkaç yudum aldıktan sonra odadakilere göz gezdirdi. Birkaç kişi olayın takibini yitirmiş gibi görünüyordu.
“Dünyaya bir göktaşı çarpacak,” dedi “Fazla zamanımız kalmamış olabilir.”
O zamana kadar anlatılanları zihinlerinde çözmeye çalışan köy halkı son cümleyle beraber kalan her şeyi unutmuş gibiydi. Bir anda herkes panikleyerek hızlı hızlı konuşmaya başladı. Kimse adamın kapsülden kurtuluş hikayesini merak etmiyordu bile. İnsanlar korkuyla birbirlerine bakıyordu. Çocuklar ağlamaya, yaşlılar kalplerini tutmaya başlamışlardı.
O sırada dışarıdan bir ses duyuldu. “Geliyooor, geliyooor!” Veli’nin sesiydi bu. Haftalarca, aylarca aradıkları, sonunda öldüğüne kanaat getirdikleri Veli, dışarıda bas bas bağırıyordu. O an herkes Veli’yi hatırladı. Adamın hikâyesindeki Veli’nin kim olduğunu çoğu kişi o anda fark etti. Önden gökten düşen adam, ardından odadaki herkes hızlı adımlarla dışarıya çıktılar. Köy halkı Veli’ye doğru hamle yaparken Adam başını göğe kaldırdı ve eliyle göğü gösterdi. Köydekiler gördüler ki, en tepeden bir göktaşı, bir salyangozun işe gitme hızıyla yere düşüyordu.