1. bölüm: Nakış Dağındaki Çukurlar Nereye Çıkıyor
İ-DDAK AWİL-UM
Tam yedi ay sonra bitmişti adamın düşüşü. Ayağını yere bastı ve gözlerini açtı. Yüzündeki huzur dolu ifadeyle etrafındakilerin şaşkın bakışlarına cevap vermek için hikâyesini anlatmaya başladı. Yan taraflarında duran çukurlardan birini gösterip başladı söze:
- Ölüm anım nasıl olur diye çok düşünürdüm, mezarım nerde olur, mezar taşımda ne
yazar diye düşünüp dururdum o vakitler. Nerden bilirdim sırtımdan hançerleneceğimi, kim derdi mezarın şu dipsiz çukur olacak diye. Üzüldüm fakat ne öleceğime ne mezar diye şu çukura gömüleceğime üzüldüm, kardeşimin mal mülk uğruna canıma kıydığına üzüldüm. Fevzi’m, kardeşim tanıdın ya ağabeyini?
Belli belirsiz birkaç kelime duyuldu yaşlı adamın ağzından:
- Ama, ama, ama sen ölmüş olmalıydın ağabey!
Titreyen sesiyle ancak bu cümleyi kurabildi Fevzi amca.
Muzaffer ve arkadaşları yedi ayın sonunda düğümün çözüleceğini, bu adamın neyin nesi olduğunu anlayacaklarını sanıyorlardı fakat bir düğüm daha atılmıştı, bir soru işareti daha oluşmuştu kafalarında. Fevzi amca nereden tanıyordu bu adamı ve neden ağabey diyordu bu adama? Gökyüzünden düşen adamın yüzündeki huzur dolu ifadeye hoş bir tebessüm de eklenmişti Fevzi amcanın sorusu üzerine ve tekrardan girdi söze:
- Ölüyorum sandım ben de ilkin, anama babama kavuşuyorum, seni bu dünyada
tek bırakıyorum sandım. Düştüm de şu çukura kim bilir kaç vakit bitmedi düşüşüm. Uçuyorum dedim baktım mavi gökyüzü ayaklarımın altında, tekrardan düşüyorum dedim, ne düşüşmüş yedi ay sürdü toplamda. Ne dillerinden anlarım ne âdetlerinden bir kavim karşıladı beni. “i-ddak awil-um” deyip durdular ellerindeki keskin kılıçlarla etrafımda dönerek. Sonraları öğrendim gökten gelecek olan bir adamı beklediklerini. Ben sandılar ya da gerçekten bendim bekledikleri bu adam. Gelişimin şerefine şölen kuruldu, ziyafet verdiler tüm halka. şŞölen bitmeye yakın dünyalar güzeli bir kızı getirdiler karşıma. Ninemin anlattığından daha güzeldi nakış işleyen prenses. Kral babası erkek varisi olmadığı için kızını benimle evlendirip bana devretti tahtını.
Fevzi Amca son birkaç kelimeyi de dinlemeyip koşmaya başladı ardına bakmadan.
- Sen ölmüş olmalıydın hayır hayır geri gelemezsin.
Muzaffer ve arkadaşları bu son olayla birlikte iyice afalladılar. Dayanamayıp artık soru sormaya başladı Muzaffer:
- Ağabey sen de kimsin, Fevzi Amcayı nerden tanırsın hem, nedir senin bu yedi ay
süren düşüşünün olayı? Gökyüzünden düşen adamın yüzündeki huzur dolu ifade ve gülümseme Fevzi Amcanın koşmaya başlamasıyla yerini üzüntüye bırakmıştı. Adam Fevzi Amcanın ardından baktı bir süre sonra Muzaffer’e dönüp sorularına cevap vermeye başladı:
- Adım Ömer, Fevzi’nin ağabeyiyim.
Muzaffer bu cevabın ardından dayanamayıp bir soru daha sordu:
- Nasıl ağabeyi olursunuz Fevzi Amcanın, çok gençsiniz?
Adam bu soruyla tekrardan gülümsemeye başladı.
- Anam Fevzi’yi doğurup vefat ettiğinde ben 6 yaşındaydım, elbette onun ağabeyi
oluyorum. Şimdi gelelim esas mevzuya, zaten pek vaktim yok. Yaşım 25’i bulduğunda babam da kanserden vefat etti. Tüm mallarının üçte ikisini bana üçte birini Fevzi’ye bıraktığını söylediğinde başlamış olacak bana olan kini ve nefreti. Beni ortadan kaldırıp tüm malı üstüne almaya planlıyormuş. Bir gün onun isteğiyle çıktığımız keklik avında buraya kadar yürüdük. Bana babamızın malı eşit paylaşması gerektiğini hakkını yediğimi söyledi. Onun payıyla insanlara yardım edip sevgilerini kazanıyormuşum. O insanlara esas yardım eden kendisiymiş. Ağabeyi olarak onu alttan alıp babamızın vasiyetinin böyle olduğunu söyledim. Biraz daha konuşup aramızdaki problemi hallettiğimizi sanıp helalleştik. Bana ninemin anlattığı hikâyeleri anlatmamı söyledi. Çukurlarla ilgili kısma geldiğimizde daha yakından bakmak için bu çukura yaklaştık. Duyduğum son şey “özür dilerim ağabey” demesiydi. Sonrası zaten anlattığım gibi gençler. Buraya hesaplaşmaya geldim. Beni görmenin verdiği korku, sizin gözünüzdeki itibarının yerle bir olması yeterli bir ceza olmayacak elbet. Şimdi ben gideceğim fakat daha büyük bir felaket onun için gelecek.
Gökyüzünden düşen adam bu sözlerin ardından kardeşinin kendisini attığını söylediği çukura doğru yöneldi. Adam tam çukura atlayacağı sırada işte geliyor diyerek haykırırken eliyle göğü gösterdi. Muzaffer ve arkadaşları gördüler ki, en tepeden bir göktaşı, bir salyangozun işe gitme hızıyla yere düşüyordu.
“i-ddak” Akadcada öldürmek demek. Ben gökteki, gökten gelen anlamında kullandım.
“awil-um” Akadcada adam demek, aynı anlamda kullandım.