Zorluk: 3 Kelime: Dedektif, Yoksul, YONCA.
Derya kuru
SÖZÜ GEREKSİZ UZATMA CESARETİ
‘’Bir gün bir düşün açığa vurulduğuna tanık oldum.’’
E.M.C.
Dedektif: Hatırlıyor musunuz?
Yoksul: Hayır. Nasıl öldüğümü hatırlamıyorum.
Dedektif: Ölümle ilgili neyi hatırlıyorsunuz.
Yoksul: Anları. Ölmek istediğim anları çok iyi hatırlıyorum.
Dedektif: Yaşamak sizin için ne ifade ediyor? Neden gülümsediniz?
Dedektif: Yakalandığınızın farkında mısınız?
Yoksul: Elbette. Bu ilk yakalanışım değil.
Dedektif: Çok şeyi açık ediyorsunuz.
Yoksul: Her şeyi ve her zaman değil.
Dedektif: Yardımcı olmuyorsunuz. Sizi tanımaya çalışıyoruz.
Yoksul: Ölümümden sonra beni tanımaya çalışmanızın maksadı nedir?
Dedektif: Bu platformda soru sorma hakkınız bulunmuyor.
Yoksul: Öyle miymiş?
Dedektif: Evet. Öyle. Sorduklarımı yeterince açık cevapladığınızı düşünmüyorum.
Yoksul: Muhatabı siz olmadığınız içindir.
Dedektif: Zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yoksul: Yaşayarak.
Dedektif: Ama siz bir ölüsünüz. Unuttunuz mu? Neden gülümsediniz?
Yoksul: Ölüler de zamanlarını yaşamakla değerlendirirler.
Dedektif: Bu yonca size ne hatırlatıyor.
Yoksul: Dünya Ağrısı’nı
Dedektif: Dünya’yı tanımlar mısınız?
Yoksul: Dönüyor.
Dedektif: Ağrıyı? Ağrımıyor mu? Neden gülümsediniz?
…
Dedektif: Çevirin lütfen. Evet. Güzel. Dursun. Sesi ayarlayalım. Evet. Güzel.
…
Üniversiteydim. İkinci sınıf. Bulutların üzerinde uyuduğum bir gece ve ben dönerken sallanan bir ranzanın ikinci katında, tavana yakın. Uykuya düşmüşüm ve her düşte olduğu gibi rüyanın ortasından başladık. Rüyaların ortası ve sonu vardır da başı yoktur. Masmavi bir göğün altında, yemyeşil bir düzlüğün üzerinde boylu boyunca uzanmışım. Vücudumda hareket eden bir şeyin gürültüsüyle uyandım. İnsan gözlerini açar açmaz Mavi’yi görürse, düşten uyandığına inanmaz. Mavi diye anlamlandırdığın neydi ki diye sormayın zira sorunuza soru ile karşılık verip, inanmaktan ne anladığınızı soracağım.
Vücudumda hareket eden şeyin gürültüsü dışında her şeyin sesi kestirilmişti. Boylu boyunca uzandığım için gürültü çıkaran şeyi göremiyordum. Uzandığım yeri anlamaya çalışmak ister gibi serçe parmağımı kımıldattım ve parmağımın dokunduğu nesneyi tanımaya çalıştım. Bu bir kumaş değildi ve muhtemelen tavana yakın ranzamda yatıyor değildim. Ve muhtemelen kumaş olmadığından kefenimin içinde de yatıyor değildim. Bu kadar genç ölmemiş olmayı dilerdim ama ölmeyi çok dilediğimden ve bir taze olarak ölmeye meylettiğimden olsa gerek Münker’i de Nekir’i de göremedim. Kendime bir karşılama töreni bekliyor(!) elbette değildim. Dokunduğum şeyin ne olduğunu anladım. Çimen. Kokusunu almaya başladıkça biraz daha eşeledim. Toprak. Göğe yüzüstü durduğumu hatırlayınca, denizin üzerinde yüz üstü durduğumu, kımıldamadan durduğumu, suyun içindeyken dünyanın sesinin kesildiğini ve huzuru bulduğumu hatırladım. Denizin üzerindeyken ve denizin içiyle yüzyüzeyken kımıldayan tek şeyin kalbim olduğunu hatırladım. Öyle bir kımıldıyordu ki, her vuruşu denizin içine bir taş düşürür gibi etrafında halkaların yayılmasına sebep oluyordu. Halkaları bozmak için de serçe parmağımı kımıldatıyordum. Halkalar bozulmazsa her vuruşun duyurduğu, halkanın içerisinde kalırdı ve denizin derinlerine gizlenirdi. Halkaları bozarsam, küçük bir kesik ile aralanır, halkanın içinde olan sessizlik denize yayılırdı. Birden yağmur başladı. Gök gürlemedi Şimşek çakmadı. Sessiz bir yağmur yağdı. Vücudumda hareket eden, yağmurla ıslanmaya başlayınca delirdi birden ve vücudumu o kadar sarstı ki başımı hafifçe kaldırıp kendisini görmemi sağladı. Yemin olsun ki, etten ve kandan bir parça göğe vuruyor, göğsüme giriyor, göğe çarpıyor göğsüme giriyor ve tek bir kelimeyi zikrediyordu. Omuzlarımı ve başımı tekrar toprağa indirdim. Uyumuşum. Uyandığımda vücudum yoktu ve yeşil düzlüğün bir parçasıydım. Acıkınca, ekmek yiyince, yiyip de doyunca, ekmek yok olunca ve ben yine ben olunca da böyle hissederdim. Bana sorulsa bir gün bir rüyayı mı yaşamak istersiniz yoksa dünyayı mı diye, size yine rüyadan ve dünyadan ne anladığınızı soracağım. Vücudum bir yonca tarlasına karışmıştı ve göğe vuran parçam topraktan yükseldikçe kelebekler uçuşuyordu.
…