Kelimeler : Dedektif Yoksul Yonca
KURTARAN DEDEKTİFLİK
Saat sabahın sekizi olmuş. Eskiden olsa altı oldu mu dikilirdim ayağa. Yaşlılık işte. Perdeleri kenara sıyırıp camları açıyorum. Şehrin tüm gürültüsü evin içine doluyor. Arkadaşlarımın çoğu emekli olduktan sonra memleketlerine gittiler. Her telefonda “İyi ki gelmişiz memlekete hatta çok bile geç kalmışız” diyorlar. Benim neden şehirde kalmakta ısrarcı olduğumu anlamıyorlarmış. Anlayamazlar evet, çünkü çok ulvi bir görevim var. Gizlilikle yürütülmesi gereken bir görev bu. Onlara söyleyecek kadar kafayı yemedim. Ne biliyorsam müşterilerimle benim aramda.
Mutfakta hızlı hızlı bir şeyler atıştırdıktan sonra kapıya yöneliyorum. Aynanın kenarına sıkıştırdığım kartvizit her sabah olduğu gibi beni selamlıyor. Kurtaran Dedektiflik. Evet beni bu şehirde tutan, hizmet ettiğim ulvi bir görevim var. Bu kartvizit de onun yegane simgesi. Vestiyerde duran ses kayıt cihazımın şarjını kontrol ediyorum. Ceketimi ve şapkamı da aldım mı her şey tamam şimdi evden çıkabilirim.
Kayıt düğmesine basıyorum.
Bugün yirmi beş temmuz bin dokuz yüz altmış. Saat on beş elli. Bu ses kayıt cihazını amcam Almanya’dan getirdi. Onunla ne yapacağımı henüz bilmiyorum. Amcam dedektif hikayelerini çok sever, fırsat bulduğu her an bize anlatırdı. Ondan bu cihazı ben istedim. Kardeşim de bisiklet istemişti. Abime ayakkabı, ablama elbiseler getirdi. Onları görünce biraz üzülmedim değil ama amcama hiç belli etmedim tabi. Yemekten sonra herkes bi tarafa dağıldı. Babamla amcam köy kahvesine gittiler. Cafer Emmi çağırmış. Amcamın yavuklusu Zehra ablanın babası olur. Ben de cihazı kaptığım gibi sahanlığa kaçtım. Burada kayıt yapıyorum. Annem bana sesleniyor. Eve gitmem lazım.
Bugün yolum epey uzun. Uzun zamandır büyük bir iş üzerindeyim; seri katilleri araştırıyorum. Henüz kimse bilmiyor. Evet ülkede bir sürü seri katil var. Kimse görmüyor. Görenler varsa da görmezlikten geliyor. Yürürken sürekli etrafı izliyorum. Yorulduğumda bir kahveye oturuyor soluklanıyorum. Dikkat çekmemek için insanlarla fazla diyaloğa girmiyorum. Bazen çok erken bazen çok geç saatlerde olur olmadık mekanlarda insanların karşısına çıkıyorum. “Bu yaşta adamsın, ne işin var burada?” diyorlar. Dedektifim diyemiyorum. Polisim diyorum ben. Yalan da değil. Emekli polis memuru Naci Taklamazoğlu benim adım. O zaman insanlar sorgu suali bırakıp izzet ikramda bulunuyorlar. Yaşım gereği de biraz çekiniyorlar. Bu da benim işime geliyor. İz sürdüğüm zamanlarda kim nerede, neyi nasıl bulurum kolayca bilgi alabiliyorum. Bugün mü? Bugün çok iş çıkmadı. Şehrin en işlek caddelerinde saatlerce gezdim. Müteahhitlerin milyon dolarlık inşaatlarına uğradım. Lüks lokantalara girip çıktım. İş merkezlerine göz gezdirdim. Bir iz bulamadım. Seri katiller her yerdeler ama aynı zamanda hiçbir yerde de yoklardı. Anlaşılan kendilerini kamufle etmekte ustaydılar. Üzücü olan şu ki; buna destek veren insan da çoktu. Doğru ya vicdan artık yoksulların ekmeğiydi.
Bugün otuz temmuz bin dokuz yüz altmış. Havalar çok sıcak. Ben de köyün en yüksek tepesine çıktım. Ahmet var arkadaşım onunla beraber geldik. Kayıt cihazını görünce çok heyecanlandı o da kullanmak istedi ama kırar diye veremedim. Amcam geldiği günün ertesi valizinden bir kitap çıkardı. Dedektif kitabıymış. ‘’Oku bunu sen seversin.’’ dedi. Üç günde bitirdim. Kitaptaki dedektif polisin bile yakalayamadığı suçluları yakalıyordu. “Bir gün ben de dedektif olacağım.” dedim, babama. Güldüler. “Öyle şeyler yalnızca filmlerde olur. İlla suçluları yakalamak istiyorsan polis ol.” dediler. Kafam karıştı.
Bir haftadır geziyorum henüz bir ipucu yakalayabilmiş değilim. Ses kayıt cihazımın şarjı full dolu. Bir kaç bir şey gevelemişim sadece. Eski gazeteleri okuyorum. Faili meçhul cinayetler, iş kazaları, trafik kazaları, iyi hal indirimleri, zaman aşımına uğrayan davalar hepsi, hepsi birer aldatmaca. Gerçek katiller aramızda dolaşmaya devam ediyor. Sadece kurbanların aileleri kendi imkanlarınca bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ben de onlara ölene kadar yardım edeceğime söz verdim. Gariptir ki kurbanlar genelde yoksul insanlardan seçilmiş. Hani cinayetler ortaya çıkarsa peşine düşemesinler belki de kan parasına susturulsunlar diye. Çok acı. Kabul eden çok insan gördüm. Kabul etmeyen de işte benim gibi özel dedektiflerden medet umuyor. Beni diğer insanlardan ayıran ise emekli bir polis olmam. Daha çok güveniyorlar bana. Onların bilmediği başka bir şey daha var aslında. Ben de onlardan biriyim. Ben de çok yoksulluk çektim. Benim babam da faili meçhul bir cinayete kurban gitti ve evet polis olmama rağmen suçluyu halen bulamadım. Yıllarca çabaladım tam buldum derken tüm kapılar suratıma kapandı. Güçlünün zayıfı, zenginin yoksulu ezdiği bu dünyada babam da sadece bir kurbandı. Bu yüzdendir ki emekli olduktan sonra profesyonel olarak dedektiflik yapmaya başladım. Ölene kadar bu ulvi göreve hizmet etmek benim için şereftir.
Bugün on ekim bin dokuz yüz altmış. Babam ve amcam yonca ekmek için tarlaya gittiler. Bir sürü ineğimiz var. Babam ineklere yem parası çıkıştıramayınca yonca ekmeye karar verdi. Yoncalar büyüdüğünde yolmaya ben de gideceğim. Köyde yapmayı sevdiğim tek iş diyebilirim. Abim beni hep işten kaçmakla suçluyor. Aslında benim de bir işim var. Dedektifçilik. İlk ay kayıt cihazını Ahmet'e hiç vermedim. Bozar diye korktum. Bozulursa bir daha yenisi gelmezdi. Amcam köyden bir kızla nişanlandı ve artık Almanya'ya dönmeyeceğini söylüyor. Bozulursa alan da olmaz. Ahmet; eğer kayıt cihazını kullandırmazsam bir daha benimle dedektifçilik oynamayacağını söyledi. Çok üzüldüm. En yakın arkadaşım olduğu için izin vermek durumunda kaldım. Bundan sonra o da kayıt yapacak. Ne mi araştıracağız? Geçen gün Halime Teyze’nin tavuklarından biri çalınmış. Herkes tilkidir diyor ama ben köyün gençlerinin yonca yolduktan sonra tenekede tavuk kızarttıklarını gördüm. Hem de Halime Teyze’nin tavuğunun kaçırıldığı gün. Şimdi Ahmet’ le onun peşindeyiz.
Bir aydır evden dışarı çıkmıyorum. Yataktan kalkacak halim yok. Sadece lavabo ihtiyacı için kalkıyorum. Bugün de o günlerden biri. Kızım geçen hafta yemek getirmişti. Halen dolapta duruyor. Yedim diye yalan söyledim. Canım hiç bir şey istemiyor son günlerde. Kızımın ismi Yonca. Onu gördükçe köydeki yoncalar aklıma geliyor. Çocukluğumun güzel günleri. Ahmet’le beraber oynadığımız dedektifçilik oyunları. Onca yoksulluğa rağmen dilimizden şükrün yüzümüzden tebessümün eksik olmadığı güzel günler. İşte biraz da nereden geldiğimi unutmamak adına kızıma bu ismi vermiştim ve evet halen seri katilleri bulamadım. Kendimi çok yorgun hissediyorum. Ayağa kalktığım ilk an sokağa atacağım kendimi. Zira katiller halen aramızda ve can almaya devam ediyor. Bugün günlerden sekiz mayıs iki bin on.
Kayıt cihazını kapatıp yatıyorum.
Bir gün sonra.
- İşte böyle Emel Hanım. Babama beş yıl önce alzaymır tanısı konuldu. Başlangıç denildi. Haplarla durdurabileceğini söylediler. Ben yanında kaldığım zamanlar dikkat ediyordum. Zorla içmesini sağlıyordum. Uzakta olduğum günlerde ise telefonda tembih ediyordum ama almıyormuş demek. Yanına yatılı hizmetçi tutalım dedim onu da kabul etmedi. Ses kayıtlarında dinlediniz. Babama bu hastalık geldikten sonra şu an ile bağlantısını yavaş yavaş kopardı. Geçmişte yaşıyordu. Her gün sabah erkenden evden çıkıp sokak sokak gezip sözüm ona seri katilleri arıyordu. Çocukluğundaki gibi dedektifçilik oynuyordu. Dedemin katilinin bulunamaması ve babamın yıllar yılı kendini suçlaması kaçınılmaz sonucu doğurdu. Anlayacağınız ortada ne dedektiflik şirketi var ne de seri katiller. Hepsi babamın zihninin ona oynadığı oyunlar.
- Peki ya nasıl haberiniz oldu?
- Babama hastalık teşhisi konulduktan sonra apartmandaki komşulara, apartman görevlisine durumu haber ettik. Görevli sağolsun sabah akşam kapısına tıklar evde mi değil mi kontrol ederdi. Evde değilse hemen beni arardı. Ben de babamı arardım. Bugüne kadar açmadığı olmadı. Gece geç vakitte de olsa eve dönerdi. Dönmediği bir gün olmamıştı. Dün sabah da kapıyı açan olmayınca apartman görevlisi beni aradı. Ambulans gelmiş hemen. Kalp krizi, demiş doktorlar. Sonrasını biliyorsunuz işte.
- Anladım Yonca Hanım. Babanız için çok üzüldüm. Emekli polis memuruymuş. Burada herkes onun hizmetlerinden bahsetti. Tanıma fırsatım olmadı. Anladığım kadarıyla dürüst, işini seven biriymiş. Böyle anılmak, hatırlanmak da güzel değil mi? İfadenizi imzalayıp gidebilirsiniz. Sizi daha fazla yormayalım. Tekrardan başınız sağolsun.
- Teşekkür ederim Emel Hanım.