Sevgili mektup arkadaşım,
Ben Zimon. 16 yaşındayım. Yarı teleferik yarı karnabaharım. Buna şaşırdığını tahmin edebiliyorum. Genelde bir taşıma aracı türüyle bir sebze türü evlenmezler. Evlenseler bile çocukları baskın türe çeker. Doktorlar benim durumumun nadir olduğunu, daha önce bir karnabahar ve teleferik evliliği görmedikleri için bunun ne anlama geldiklerinden emin olamadıklarını söylemişler. Bu iki tür eşit derecede baskın DNA’lara sahip olabilirmiş. Tabii bu açıklama benim yaşadıklarımın zorluğunu değiştirmiyor.
Çevremdekiler benimle dalga geçmeye daha ben küçücükken başladılar. Ben de hep kimliğimi gizlemeye çalıştım. Teleferik kısmımı göstermeyecek uzun kıyafetler giydim, en arka sıralara oturdum, yeni ortamlara girmedim ve genelde odamda oturup kitaplar okudum. Arkadaşlarım oldu tabii. Ama benim çekingenliğim ve dışarıya çıkmamayı tercih etmemden dolayı onlarla çok da vakit geçiremedim.
İşte bu yüzden mektup arkadaşlığı etkinliğini gördüğümde katılmak istedim. Çünkü yaşamak için, mutlu olmak için başkalarının varlığına, bizi gören bir çift göze ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Bana bakanlarsa hiçbir zaman beni görmediler. Başka türlü bir bakışın mümkün olduğuna inanmak istedim.
Tüm bunlara rağmen benimle konuşmak, mektup arkadaşım olmak istersen çok mutlu olurum. İstemezsen de anlarım elbette. Cevabını bekliyorum.
Zimon Serse
Ona gönderdiğim ilk mektup buydu. Dört sene önce bir gün, ellerim titreyerek yazmıştım bu mektubu. O zamanlar hayattan korkuyordum. Yaşamaktan, konuşmaktan, görülmekten… Belki de layık görmüyordum kendimi. İnsanların söyledikleri korkunç sözler bir araya gelip etrafımı sarmış, büyük bir duvar oluşturmuştu çevremde. Orası dardı, boğucuydu ama aynı zamanda güvenliydi de. Yine de o duvarı yıkmam gerektiğinin bilincindeydim. Belki okuduklarım yardım etmişti bana. Kitaplarda gördüğüm dostluklar ve aşklar o kadar güzeldi ki kendi dünyamda kalmak için ne kadar çabalarsam çabalayayım hayatımda böyle şeylerin olmasını istemekten kendimi alamıyordum. Sevmek istiyordum, sevilmek istiyordum. Bu yüzden etrafımdaki duvarı biraz da olsun aşmaya çabalayarak bu mektubu yazmıştım.
Mektubu postaneye bıraktıktan sonra iki hafta boyunca her sabah heyecanla uyanıp her gece üzgün bir şekilde yatmaya gittim. İkinci haftanın sonunda mektup elime ulaştığındaysa heyecanımın yerini korku kaplamış, ya “seninle konuşmak istemiyorum” gibi bir cevap gelmişse diye bir gün boyunca zarfı elime alamamıştım. Sonunda annemin ısrarıyla mektubu açtım.
Merhaba Zimon,
Ben Zuçini. İsmimden de anlaşılacağı gibi bir kabağım*. Mektubunu almak beni çok mutlu etti. Ama yaşadıklarını duyduğuma gerçekten üzüldüm. Ve tabii ki seninle mektup arkadaşı olmak isterim! Belki ben senin yaşadıklarını yaşamadım ama kendi görünüşünle barışık olmamak ne demek, insanlardan kaçmaya çalışmak nasıl olur çok iyi biliyorum. Hatta benim bu etkinliğe katılmamdaki en büyük etken de buydu…
Mektup böyle devam ediyordu. Zuçini iki türün birleşimi değildi. Annesi havuç babası ise kabaktı. Aslında dışarıdan bakıldığında bariz bir kusuru da yoktu. Ama bedeniyle ilgili ciddi sorunları vardı. Hatta birkaç mektup sonrasında öğrendiğim kadarıyla bulimia denen bir rahatsızlığı vardı. Kontrol edemediği yeme atakları yaşıyor ve ardından kendini kusturuyordu. Biz konuşmaya başladığımızda bu konuda herhangi bir destek almıyordu ancak bir sene kadar sonra -benim de ısrarımla beraber- tedavi görmeye karar verdi. Şimdi çok daha iyi durumda.
Ben de onun sayesinde çok gelişme gösterdim. O zamanki korkak, kaçıngan halim onun bana yaklaşımını gördükçe azaldı. Arkadaşlığın ne demek olduğunu, bir insanın diğerini nasıl olduğu gibi kabul edebileceğini hep onunla anladım. Sonra bir gün, artık aramızdakinin arkadaşlık olmadığını fark ettik.
Arkadaşlığı da içeren, daha büyük bir şeydi. Sabah uyandığımda, kahvaltımı yaparken, kitabımı okurken, uyumadan önce… Kısacası her an aklımda o vardı. Bunu ona söylemem de çok sürmedi. Ona şöyle bir mektup gönderdim
Sevgili Zuçini,
Sen de böyle hissediyor musun bilmiyorum. Hatta bunu sana söylemekle doğru yapıp yapmadığımı da bilmiyorum. Ama senden hiçbir düşüncemi saklamadığım gibi bunu da saklamayacağım.
Hiç beklemediğim bir anda hayatıma girdin. Senin gibi bir kızla tanışabileceğimi düşünmezdim bile. Ama tanıştım. Ve hayata dair tüm bildiklerim değişti. Bir zamanlar hiç kimseyle bu denli yakın olabileceğimi düşünmezdim, oldum. Her şeyimle beni kabul edecek birinin olmadığını sanırdım, var olduğunu gördüm. Birini bu şekilde sevmemin mümkün olmadığını sanırdım, seni tanıdım.
Sana daha önce annemle babamın tanışma hikayesini anlatmamıştım sanırım. Babam ufak bir kaza geçirmiş yolcuları taşırken. Hasarı çok ağır değilmiş ama ne olur ne olmaz diye hastaneye götürmüşler. Annem de o hastanede hemşireymiş. O gün babam anlamış o zamana kadar annemi beklediğini.
Sevgili Zuccini, ben de seni bekliyormuşum. Ve tüm imkansızlıklara rağmen anneme olan aşkından vazgeçmeyen babam gibi ben de her türlü zorluğu seninle aşmaya razıyım. Tabii sen de istersen.
Bu mektubun üzerine günlerce cevap bekledim. Normalde her mektubun bir, en fazla bir buçuk hafta içinde cevabı gelirdi. Ama bu mektubuma cevap gelmiyordu. İki hafta oldu, üç hafta oldu hala cevap yoktu. Yanlış bir şey yaptığımı düşünmeye başlamıştım. Acele ettiğimi, çok ani bir şekilde konuyu açtığımı düşünüyordum. Belki de o beni sadece arkadaş olarak seviyordu. Belki sadece arkadaşlık için dış görünüş önemli değildi. Konu aşk olunca dış görünüşün önemsizliği de ortadan kalkıyordu.
Her sabah daha da karamsar bir ruh haliyle yataktan çıkıyor, eskiden olduğumdan çok daha içe kapanık bir hayat yaşıyordum. Hatta sonunda uzun ceketimi kaldırdığım yerden çıkarmıştım. “İstediğimiz şey görülmek değil.” Diyordum. “İstediğimiz şey istediğimiz şekilde görülmek.” Zuçini’nin beni istediğim şekilde görmediğine inanıyordum. Belki de sadece acımıştı bana. Bilemiyordum.
Sonra bir gün kapı çaldı. Mektubun geleceğine inancımı kaybettiğim için kapılara heyecanla koşmuyordum artık. Ayaklarımı sürüye sürüye kapıya kadar gittim. Delikten bakmaya bile gerek görmeden açtım. Başımı kaldırdım…
“Zuçini?”
Yüzünde büyük bir gülümseme vardı.
Hacer Uyğur
*Zucchini kelimesi İngilizce ’de kabak anlamına gelmektedir.