Pas Tutmak

Emine Genç

“Su içmekten bıktım. Pas sökücü stoğum bitmek üzere, artık ciddi ciddi spor yapmam gerekecek. İşleyen teleferik sağlığına kavuşur, demişti babam. Karnabaharın güzeli, oturmasını bilendir, demişti annem. İyi halt etmişler. Zavallı Kaptika ne yapsın?”

Kaptika, spor yapmak için en uygun yöntemin bir ileri bir geri gitmek olduğuna karar verdi. Babası ona öyle öğretmişti. İleri, ileri tıpps, geri. Geri, geri tıpps, ileri. Her su içtiğinde bunu tekrarlamaya başladı. Çok değil, ön elindeki kablolar bitene kadar. Ama birkaç gün geçince çözümün spor yapmak olmadığını anladı. Çünkü spor yaptıkça susuyor, su içtikçe spor yapması gerekiyordu. Ne yapıp etmeli pas sökücülerden bulmalıydı. Usulca yuvarlanarak Yuvdol’un alt çekmecesine iki kablo tıklattı. Yuvdol olanca gıcırtısıyla çekmecesini açtı. Heybetinden aldığı güçle, “Var, var?” dedi. Kaptika vücudu kabarıklaştırıp kablolarını usulca indirerek “Yuvdol, rahatsız ettim kusura bakma. Ama pas sökücülere gerçekten ihtiyacım var, böyle giderse yakında her yanım pas tutacak” dedi. Yuvdol, “Yook yok” dedi bir uzun, iki kısa gıcırdamayla. “Gıcırdamak senin şanından değil mi Yuvdol? Baban tekerlekli şifonyerin, annen papağanı gıcırdamasıyla kendisine aşık ettiğini biliyoruz. Sen atanı yaşatıyorsun. Ya ben…”

Yuvdol, “Git, git. Git, git” dedi çekmecelerini hızlıca açıp kapatarak. Öfkelendiğinde böyle yapardı. Yuvdol, anne babasına karşı öfkeliydi. Ama en çok babasına. Yuvdol en çok babasına benzerdi. Ama bunu ona kimse söyleyemezdi. Zaten buradaki herkes anne babasına biraz kızgındı. Ama bunu kimse söylemek istemezdi.

Kaptika, kablolarının çekmecelerin arasına sıkışmasından korkarak hızlıca yuvarlanmaya başladı. Soluğu arkadaşı Ataş’ın yanında aldı. Bir çırpıda olanları anlattı. Ataş, tellerini büzerek “Sahi Kaptika, senin annenle baban nasıl tanışmış?” diye sordu. Kaptika kabarttığı beyazlarıyla “Her şey, öğün atlarsa öleceğini düşünen vegan kadının teleferikte karnabahar salatasını yeme isteğiyle başlamış. Babam, pembe kabın içindeki annemi görünce aşka gelmiş. Aşkının şiddeti onu sarsmış. Kap, aşkın önünde duramamış. Annem, babamın kolları arasına sığınmış”. “Kaptika, peki kadına ne olmuş?”, diye sordu Ataş. “Kadın, yere düşen annemi almayıp aşka engel olmadığı için tüm günahları affedilmiş.”

“İşte şimdi kablolarından uyduruyorsun Kaptika” dedi kuyruğunu titreterek gülen yangın tüpü. “Yok günahları affedilmiş de yok büyük aşkmış. Baban aklı havadanın tekiydi. Tüm gün bir oraya bir buraya gider, yerinde durmazdı.” Yanruk, bu terk edilmiş teleferik istasyonunun en yaşlısıydı. Çok şey bilir gibi durur, az konuşurdu. Konuştuğunda da teleferiği kötülemekten kendisini alamazdı. "Beni yalanlayıp duruyorsun Yanruk, madem öyle doğrusunu anlat, biz de bilelim." dedi Kaptika. Yanruk ağzından köpürcükler çıkararak "işim başımdan aşkın" dedi, "hem sen çok konuşacağına biraz daha yaklaş."

Köpükleri bilerek mi çıkarıyordu yoksa onlara engel mi olamıyordu kimse bilmiyordu ama köpüklerin Kaptika'yı daha da beyazlattigi kesindi.

Kaptika yuvarlanırken Yanruk'un babası ile kendi babası hakkında anlatılan hikayelerin doğruluğunu düşünüyordu. "Doğru" dedi Yanruk, "ama senin bir suçun yok. Şuradaki raflara çıkabilirsen pas sökücü bulabilirsin." Kaptika'nın tüm kabloları diken diken olmuştu, "Demek ki doğruymuş, Yanruk'un babası kedi selamlaşmak için patisini babamın camına sürtünce babam, çıkan sese dayanamamış ve ani bir hareketle…" Kaptika devam edememişti. Gözleri dolmuştu ama ağlayamazdı. En azından pas sökücü bulana kadar. Uzun ve zorlu bir yolculuk onu bekliyordu. Sağdaki kablolarını ilk rafa atarak tutunmaya çalıştı. "Bu kadar kablo vereceğine biraz boyundan verseydin be adam!".

En üst rafa ulaştığında aç ve susuzdu. Pas sökücüleri bulduğuna sevinemedi bile. Şimdi Yuvdol'dan bile büyüktü. Babam da etrafı böyle mi görüyordu acaba, diye düşündü. Sonra kendisine baktı. Bir karnabahar kadar küçüktü. Şöyle bir etrafına baktı. Herkes kendisine rağmen kendi olmaya çalışıyordu.

Biraz dinlendikten sonra pas sökücüden içti. Tüm aksamı rahatlamıştı. Şimdi sorun pas sökücüleri nasıl götüreceği idi. Önce aşağı atmayı düşündü. Kırılabilir veya o aşağı inene kadar çalınabilirdi. Onunla beraber aşağı inse, yok bunu yapması imkansızdı. Burada, rafın üzerinde yaşasa üç güne ya açlıktan ya sıkıntıdan ölebilirdi. Yapacak bir şey yoktu. Şimdilik aşağı inecek, hayatına devam edecekti. İçebildiği kadar pas sökücüden içti, iyice gerindi ve aşağı indi.

Pas sökücülerin mutluluğu aklını başından almıştı. Yuvarlana yuvarlana etrafta geziniyor; beyazlarını şişirip, kablolarını dikleştirmekten kendisini alıkoyamıyordu. Ama bulduğu hazineden kimseye bahsetmiyordu. Çünkü Yuvdol duyarsa tüm mallara el koyabilirdi. “Gıcırdak şey” dedi Kaptika, “gıcırdamasıyla bizi korkutabileceğini zannediyor.” Aslında kendisi de korkuyordu. Ama şimdi işler değişmişti. Hazine kendisindeydi. Kaptika’nın devri diye düşündü. Adeta teleferik damarları kabarmıştı. Yine de başıma bela almama gerek yok diye düşündü. En güzel zamanlarını Yuvdol’un saçmalıklarıyla harcayamazdı. Şimdi içmeli, yemeli, gezmeliydi.

Öyle de yaptı. İçti, içti. Birkaç gün sonra kendisinden gıcırtılar duymaya başladı. Hemen rafların yanına gitti. Gıcırtılar içerisinde tırmandı. Pas sökücüden içer içmez tekrar aşağı indi. Bu böyle gitmez dedi. Bu böyle gitti. Her gün spor yapıp dikkatli yaşamaktansa dedi Kaptika, tırmanırım ne olacak!