Hayata başlarken
Şartları sen koymadın ki
Sana sanal bir dünya
Sundular
Gözlerini bağladılar
Seni hep korkuttular
İnanmanı sağladılar
Şimdi bir kıyıda durmuş
Uzaklara bakmaktasın
Heyecanlısın
Okyanuslar bilinmez
Ürkütebilir seni
Uzat elini
Hayat her gün yeniden başlar
...
İşte ben de bundan korkuyorum. Her yeni başlangıç bana kim olduğumu hatırlatmak zorunda. Bütün çocukluğum zaman zaman tekrarlanan o soruyla yerin dibine girip çıkma nöbetlerini yaşayarak geçti. Hayata başlarken şartları ben koymadım ki. Teleferik bir kadının karnabahar bir herif tarafından iğfal edilmesi sonucu dünyaya geleceğim bana söylense kabul etmezdim elbet. O karnabaharı fırına atıp sonra da yoğurtlayın derdim. Öyle lezzetli olur belki biraz da sevilebilirdi ama baba olarak inanın sevilmiyor.
Tatil biter okul başlar. Çocuklar cıvıl cıvıl, ben bir kenarda oturmuş o sorunun bana sorulmasını bekliyorum. Baban ne iş yapıyor. Bi iş yapmıyor efendim. Haşlanıp sarımsaklanmadan kısa bir süre önce onu Nişantaşı pazarından alan yaşlı kadının poşetinden Maçka Parkı'nda staj yapan genç ve güzel Teleferik anneciğimin içine atlamış. Annem ne olduğunu bile anlamadan yaşlı kadın babamı kaptığı gibi poşete geri koymuş. "Hafif bir değişiklik farkettim ama böyle olacağını hiç anlayamadım." Diye anlatır annem. Sarımsaklı yoğurtla midelere inmeden az evvel hayata son kez tutunmaya çalışmış, bakmış yaşlı kadın tarafından farkedildi, bari soyum devam etsin diye genlerini anneme bırakıvermiş. Annem kendinde oluşan değişime anlam veremiyormuş. Hayatına garip bir koku dahil olmuş o günden sonra. Patates desen değil, soğan desen o da değil, güzel bir koku değil ama çok da rahatsız etmiyor. Bu kokuyla yaşarken işini yapamaz olmuş. Yolcular ona binmek istemiyor, binen geri iniyor, inmeyen yol boyu söyleniyormuş. Dört hafta sonra annem yolcu koltuklarının altında kıpraşan garip bir yaratık farketmiş. Kokunun bundan yani benden geldiğini anlamış. "O kadar çirkin fakat o kadar masum ve sevimliydin ki insanlar seni görüp zarar verecek diye aklım çıkmıştı. Seni görür görmez o karnabaharın hüneri olduğunu anladım." der. Annem annelik içgüdüleriyle ne yer ne içerim tahmin ederek beni beslemiş. Baba tarafım bitki olduğu için güneşten besleneceğimi düşünmüş. Arada kendi bakımlarından kalan yağları, cilaları da bana uygulamış derken bu yaşıma beni tek başına getirmiş.
Ona minnettarım ama hatalı olduğu çok nokta var. Beni büyütürken kendi korkularını işledi bana. Makine yağı, güneş ışığı ve korkuyla besledi. İnsanlar kötü olabilir, ama bazıları... İnsanlar acımasız olabilir, ama bazıları... Eğer annem beni korkutup saklamasaydı, onlardan kaçmam gerektiğine inanmamı sağlamasaydı şuanki imkânlarıma çok daha gençken ulaşabilirdim. Evet amacı sadece beni korumak ve varlığımı sürdürebilmemdi ama bir yolcu koltuğunun altında geçen otuz yıl varlık sayılır mıydı?
"Ben Maçka Karnabahar, annem bir teleferik, babam karnabahar. Babamı hiç görmedim. Buraya sizin yanınıza gelirken ağır maskelere maruz kalıyorum. Annem bu hayatta tek bir kişiye güveniyor. Belediyenin temizlikçisi Deli Suzan abla. O bana makyajlar yapıyor beni insana benzetiyor ve alıp buralara getiriyor. Hayır sınıfta kimse osurmadı. O koku benden geliyor. Hayır altıma yapmadım, ben öyle kokuyorum. Sirkeli sularla yıkansam da karabibere bulansam da bu benim kokum, saklayamam." Okul yıllarım içimden bu tiradı tekrarlayarak geçti. Bir kere olsun sınıfın ortasında basbas bağırabilseydim bunu, belki her şey daha erken gerçekleşecekti ama annem yanımda olmasa bile içime ektiği korkular hep benimleydi. Kim olduğumu haykırmak benim sonumu getirecek sanıyordum.
Şapkalarım, makyajlarım, eldivenlerimle kışın bir nebze olsun normal gözüküyordum. Fakat yaz mevsimi benim için işkenceydi. Otuz yaşıma kadar yazlardan nefret ederek geldim. Bir gün Taksim'de insan içine karışmaya heves ettim. Çok da sıcak bir gündü ama çıkacaktım. Suzan abla olmadan da kendimi hazırlayabiliyordum artık tabi. Makyajımı yaptım, aksesuarlarımı, şapkamı taktım ve çıktım. O günün hayata gerçekten başlamamın ilk günü olduğunu bilmeden ama içimde bir coşkuyla çıktım. Tarihi tam bilmiyorum ama Kasım'ın sonlarıydı ikibinyirmibir. Ellerim ceplerimde yürürken, kendimin bana doğru geldiğini farkettim. Üstelik şapkasız, makyajsız, gerçekte olduğum halim. O da beni tanır diye düşündüm, bana baktı ama tanımadı, yanımdan geldi geçti. Ne yapacağımı bilemedim önce. Sonra dedim ki konuşmam gerek, sormam gerek, nasıl olduğunu bana anlatması gerek, gerekirse günler, gecelerce dinlemem gerek. Nasıl bana bu kadar benzerken, benim korkularımı taşımıyor?
Tüm soruları saniyede zihnimden geçirerek bana çok benzeyen bu özgür ruhun arkasından koştum. O kadar tatlıydı ki. Onu o kadar sevdim ki. Kendimden nefret ederken bana bu kadar benzeyen şeyi böyle sevmem normal değildi. Bu duygularla yüklü bir tonla seslendim ona:
-Özür dilerim, yanımdan gelip geçtin. Beni önce gördün sonra neden görmezden geldin, o geçişin sebebini öğrenebilir miyim?
-Bilmem anlamadım ki ben de.
-Ben de anlamadım ki. Bana benzeyen ellerin mi, yüzün mü, saçların mı sebep oldu böyle arkandan koşmama ama arkadaşın olmak istedim. Benim türümden olup nasıl böyle özgürce hayata tutundun dinlemek isterim. Bi yerde oturalım mı sen uzun uzun anlatırsın, ben saatlerce dinlerim.
-Beni nereden buldun kimsin sen?
-Hiç. Sadece seni farkettiğimde benzer olduğumuzu anladım. Çünkü sen kendini benim gibi saklamıyorsun. O yüzden geldim, senden öğrenmem gereken bir hayat var.
-Vallaha helal olsun.
-Ne anlamda?
-Senin kim olduğunu bilmem lazım. Böyle bir makyaj ve şapkayla konuşamam. Konuştuğum kişinin saçlarının rüzgarda dalgalanmasını görmem lazım.
-Tamam oturalım. Lâl'de oturalım mı sen bira içersin, ben kahve içerim. Sen anlatırsın ben dinlerim.
-Sen heyecan arıyorsun galiba.
-Hayır kim olduğumu öğrenmek istiyorum, mayası benimkiyle aynı olan birinden, senden.
Biraz tereddüt etti ama sonra benimle Lâl'de oturmaya karar verdi. O gece sabaha kadar oturduk ve bana sorular sordu. Neden kendimi sakladığımı, insanlardan korktuğumu sorgulattı. Korktuğum insanlar değil, sorumluluklardı. Beni ben olduğum için sevmeyeceklerse sevmesinler, beni sevmemelerinin karşısında ben ne yapacaktım? Bir şeyler yapmaya üşendiğim için kaçıyordum onlardan. Kalktı çalan müziğin değişmesini istedi. Düş Sokağı Sakinleri- Özgürlük Emek İster çalarken şapkamı eliyle çekip aldı. Eldivenlerimi çıkarıp elimi tuttu. Şarkıya eşlik ederek çıktık mekândan.
Şimdi bir kıyıda durmuş
Uzaklara bakmaktasın
Heyecanlısın
Okyanuslar bilinmez
Ürkütebilir seni
Uzat elini
Hayat her gün yeniden başlar
Aç güzelim saçını
Savursun rüzgar
Aç güzelim saçını
Güneş parıldatsın
Aç güzelim saçını
Yağmur ıslatsın
Süzülsün damlalar tellerinden
Biliyorum seni saran o çemberi
Biliyorum özgürlük emek ister
Okyanuslar bilinmez
Ürkütebilir seni
Uzat elini…
merhaba. teleferik ile karnabahar'ın çocuğu zorluğunu doğru anlayıp doğru kullanmışsınız. kurgu ise çok bilindik olmuş. korku ile izole edilmiş bir karakter. temizlikçinin deli olması, annenin korkulu bir karakter olması neden, bu soruları cevaplamak gerekiyor. yan karakterler hakkında ya özellikleri açıklanan bölümler olmalı ya da fon olacak kadar silik kalmaları gerekiyor. anne öyle değil. belli ki temizlikçi de öyle değil. ikisi de biraz daha açıklansa daha güzel olurdu.
kendi ile karşılaşma metaforu doğrudan sohbet ile bağlanmış. bunu aşk metaforu üzerinden çetrefil hale getirmek daha güzel olabilirdi. bu haliyle bir azınlık iması içeriyor, aşk ise bir kimlik katmanı katabilirdi metne. insan tuhaf bir şekilde kendini bir şey kabul eder gördüğü karşısında. ve bu bir kimlik inşasını tetikler.
yeniden başlamanın korkusu vardı en başta, sonda yeni bir başlangıç var. aceleye getirilmiş bir son olsa da bu bağlam iyi. giriş ve son uyumlu. aradaki kurgunun ise incelikle işlenmesi gerekiyor düşüncesindeyim.
öykü, sonu yeterince çarpıcı değilse heba olma ihtimali yüksek bir tür. gerilimin arttığı beklentinin karşılandığı bölüm son çünkü.
bir birimize benziyoruz hadi bana kendini anlat karşılaşması ve aydınlanması da çok aceleye getirilmiş. hayat bu kadar basit ilerlemez. okuldaki sıkıntıların da bir etkisi, açılımı vs olmak zorunda. bir de bu tip bir karakter neden çekingen olsun ki? genel eğilim bu yönde olsa da saldırgan, girişken bir kişilik gelişimi de pekala mümkün. modern dünya ikisini de takdis ettiği için belki üçüncü bir yol bulmak gerekiyor. o zaman metin gerçekten anlam olarak zengin olurdu. çehov ile borges üzerine zenginlik ve tema konulu bir konuşmayı grupta yapalım, unutmazsam. veya bu sefer hatırlat :)
Yorumunuz için teşekkürler Ahmet Bey. Hepsine katılıyor ve düzeltmek için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum. Sonu gerçekten tatsız bir şekilde aceleye gelmiş. Şimdi bu gün hatırlatacağım borgesleri de "bu sefer" kısmını anlamadım yapmam gereken bir şeyi yapmadım mı? Eğer öyleyse gerçekten dikkatimden kaçmış hiç bilmiyorum
küçük harf kullanılmalı.
Karakter olarak var olurken bir yandan da insanların yaşadığı bir dünyada olmasını çok iyi düşünmüşsünüz. Benim zihnim direkt her şeyin canlı olduğu, insan diye bir şeyin olmadığı bir evrene kaymıştı :)
Haşlanmış galiba :D
çok güzel tarif etmişsiniz:)
Çok güzel
bu ifade olmasa da vermek istediğiniz anlamı veriyorsunuz bence
kasıtlı yazdığınızı düşünüyorum ama yine de uyarmak istiyorum ayrı yazılır diye :)
burdan sonrasına noktalı virgül ya da nokta kullanırsanız daha iyi olacak.
çok güzel soru
bu iki cümle birbirini tamamlamamış.çünkü kelimesi kaldırılabilir.
Çünkü yerine "ama" konulabilir gibi hatta
Merhaba Ayşe Hanım. Acılı ama akıcı bir kurgu olmuş. Şarkı sözleri de yakışmış. Görevi layığıyla yerine getirmişsiniz. Ellerinize sağlık. :)
ellerinize sağlık, beğendim hikâyenizi. akış gayet iyi geldi bana. görevi iyi kullanmışsınız; detaylar kuvvetlendirmiş görevin uygulanışını. yer yer uzun cümleleri okuyunca, noktalama işaretleri eklenebilir mi diye düşündüm. bence genel pürüzlerin olmadığı bi hikâyeydi, tebrik ederim. başlık da güzel olmuş. kaleminize sağlık.
Çok teşekkürler 🌸
merhabalar :) hoşgeldiniz tekrardan. karnabaharla teleferik görevinin bu şekilde yorumlanışını görmekten hoşlandım açıkçası. görevi uygulamak zordu sizin bizi bu görevle yazılmış bir hikâyeye inandırmanız daha da zordu. başarmışsınız tebrik ediyorum. kendisiyle karşılaşmasının ardından kurulan diyalog biraz hızlı gelişti onun haricinde ben de öykünüzü gerçekten beğendim. kaleminize sağlık
Merhaba Ayşe hanım, zorluğu kullanışınızı beğendim. Karnabaharın kokusunu bu şekilde kullanmayı hiç aklıma getirmediğim için de üzüldüm açıkçası :) Hikayenizin kurgusu, anlatımı güzel geldi. Şiirle başlayıp şarkıyla bitirerek de güzel bir akış oluşturmuşsunuz bence. Nice hikayelerinizi okumak dileğiyle diyelim, ellerinize sağlık
Çok teşekkürler 🌸
ellerinize sağlık, gayet akıcı, güzel ve dinamik bir hikaye olmuş. Teleferikle karnabahar çocuğu olmanın mantığı, durumu vs. izah edilişi güzeldi. belki final akışa göre daha iyi olabilirdi. bunun dışında başlık da gayet uyumlu ve güzel olmuş. emeğinize sağlık.
_Marked as resolved_
_Re-opened_
Çok teşekkürler 🌸
merhabalar hikayenizi çok beğenerek okudum. açıkçası teleferikle karnabahardan böyle bir hikaye çıkaramaz hatta bu konuda yazamayıp atölyeden atılabilirdim :P elinize sağlık.
Çok teşekkürler 🌸