Bana Söz Verdin

Hümeyra Semiha Babacan

‘Bana Söz Verdin’ (Hümeyra Semiha Babacan)

Ejderha Ateşi

‘Buraya kadar boşuna gelmişsin.’ dedi ejderha bana kükremeye benzeyen kahkahasının ardından. ‘Şaka yapıyorsun biliyorum.’ diye bağırdım avazım çıkana kadar. ‘Hapisteki koca demirleri eriteceğine söz verdin. Ağzından çıkan koca ateşle hem de.’ Bu sefer üzülerek konuşmaya başladı ejderha:

- Seni kandırmışlar çocuk, ejderhaların ateşi söneli çok oldu.

- Yalan söyleme bana söz verdin, ağzındaki ateşle demirleri eritebiliyorsun. Songül Teyzem söyledi. Sen ejderhasın, bana söz verdin.

- Eskidendi hatta çok eskiden sen bile yokken ağzımdan ateş çıkardı benim. Kötülerle savaşırdım. Hem artık kötüler öldü, hepsini ben öldürdüm.

- Ne olur bir kere çıkar şu ateşi ağzından sadece bir kere. Hadi söz verdin, söz verdin...

Gözümü açtığımda annemi gördüm. Songül Teyze koltuk altıma, başıma ıslak bezler koyuyordu. Annem telaşla bana baktı. ‘Efe, yavrum aç gözünü.’ dedi. Ben ejderha ile konuşmaktan çok yorulmuş olduğumdan sustum, hiçbir şey diyemedim.

- Nerede üşüttü bu yavrucağız?

- İki gün önce, sabah sayımına uyanamadı. Biz de üstünü örtüp çıktık. Biliyorsun o günkü sayım uzun sürmüştü. Efe üstünü açmış biz yokken. O arada üşütmüş herhâlde.

- Ah be! Ne diyeyim size? Kaç kere söyledim burası hapishane, buraya düşenin hali çetin.

- Haklısın Songül Abla. Nereden bilelim? Sayar bırakırlar sandık. İki saat vaaz verdiler sabah sabah.

Gözlerim kapandı yine, annem saçlarımı okşarken. Hem burası bizim ranza değildi. Songül Teyzemin yatağıydı. Bana yine masal anlatsın istedim. Ama konuşamıyordum ki.

- Efe gardiyandan korkuyor Songül Abla. Kötü bir söz söyler kadını kızdırır diye…

- Tamam kızım, tamam! Sen git yat yerine. İki saat ben dururum başında yavrucağın. Sonra da Nergis bakar.

- Yok Songül Abla ben uyuyamam.

O esnada koğuşun kapısı açıldı. Ben göremiyordum olanları ama ayakkabılarının sesinden tanıdım gelenin gardiyan teyze olduğunu. ‘ Revirde ateş düşürücü buldum. Bunu verin çocuğa, sabah olunca doktor görür.’ dedi. ‘Ejderhanın ateşi.’ diye fısıldadım sessizce. Sonra her şey karanlık oldu.

Dışarıdan gelen büyük bir gürültüyle uyandım. Koğuştaki kadınlar çığlık çığlığa bağırıyordu. Annem yanımdaydı. Ama hiçbir şey yapmadan duruyordu. Songül Teyzem’in anneme seslendiğini duydum. Annem ona cevap vermiyordu. Bir an annemin taşa dönüştüğünü sandım. Songül Teyze anneme yaklaştı, omuzlarından tutarak onu sarstı. Sonunda annem kendine gelmişti. Beni kucağına aldığında gözlerim tekrar kapandı.

Sabah olduğunda hapishanenin avlusundaydık. Buraya ne zaman gelmiştim? Gardiyanlar sabah sayımını yapmış mıydı? Hapishanenin tellerle çevrili duvarlarına ne olmuştu? Gökyüzündeki siyah dumanlar nereden geliyordu? Yoksa ejderha ateşi mi..

- Efe, yavrum korkma! Ben burdayım.

- Anne, ne oldu duvarlara?

- Düşman askerleri yaptı. Merak etme bizi götürecekler burdan.

- Hangi düşmanlar? Ejderha bütün kötüleri öldürdü ki çoktan.

- Bunlar kötülerden daha kötüler oğlum.

Annemle konuşurken bir anons duyuldu. Hapishane müdürü toparlanmamızı ve sayım için sıraya geçmemizi söylüyordu. Sonra avluya jandarmalar girdi. Onları görünce sevindim. Çünkü jandarmalar hapishaneyi korurdu. Sayım çok uzun sürdüğünden tekrar uykum geldi. Annemin kucağında uykuya daldım.

Hapishanenin servis aracındaydık. Koğuştaki bütün kadınlar buradaydı. En önde jandarmalar oturuyordu. Ben, annemin kucağındaydım. Bu sefer annem uyuyordu. Aracın geçtiği yerlerden dumanlar yükseliyordu. Aslında ben ilk defa hapishanenin dışına çıkmıştım. Neler olduğunu çok merak ediyordum.

Gece düşman askerleri saldırı yapmışlar. Hapishanedeki gardiyan teyzeler yaralanmış. Bizim koğuştaki kadınlara bir şey olmamış. Ama artık kaldığımız yer güvenli değilmiş. Songül Teyzem ile Nergis Teyze konuşurlarken duydum bunları. Ama o dumanları ejderha çıkarmamış mıydı? İsrail askerleri kim? Neden saldırmışlar? Anneme sormak istiyordum.

Güvenli yere gelmiştik sonunda. Araçtaki kadınları teker teker indirdiler. Burası geniş bir avluydu. Songül Teyze yanımıza geldi. Annemle konuşmaya başladılar.

- Efe’ye dikkat et. Çocuk hâlâ hasta.

- Songül Abla bizi nereye getirdiler?

- Bilmiyorum kızım. Jandarmalar ‘Savaş çıkmış.’ diyorlar.

- Ne savaşı abla?

- İsrail, Türkiye’ye savaş açmış. Suriye sınırındaki hastane, okul, hapishane ne varsa bombalamışlar.

- Allah yardımcımız olsun!

Anneme, ejderhanın bizi koruyacağını söyleyecektim. Ama jandarmalar anons yapmaya başladı. Ardından gökyüzünde siyah, kocaman bir kuş göründü. Bize doğru alçaldı. Ödümüzü kopartan korkunç bir ses duyuldu. Annem kulaklarımı kapattığı hâlde ben her şeyi duyuyordum. Birden etraf apaydınlık oldu. İnanılmaz bir sıcaklık etrafımızı sarmıştı. Annemin ‘Songül Abla’ diye haykırdığını duydum. Songül Teyzem yere düşmüştü. Başından kanlar akıyordu. Her yer simsiyah dumanlarla kaplandı. Hiçbir şey göremiyordum artık. Sadece annemin kucağında olduğumu biliyordum.

Yeniden o gürültü duyuldu. Bu sefer avlu sallanmaya başladı. Anneme daha sıkı sarıldım. Yine o sıcağı hissettim. Dumanlardan etrafımızı sarmaya başladı.Kocaman kuşlar tepemizden geçiyordu. Sonra yine o gürültü duyuldu. Birden annemin kucağından fırladım. ‘Ejderha ateşi, kurtar bizi.’ diye bağırdım.

Gökyüzüne doğru uçtum. Annemin sesini duydum. ‘Efe’ diyordu. Gözlerimi kapattım. Ejderha bana doğru geliyordu. Sözünde durmuştu. Beni kanatlarına aldı. Böylece yere beraber indik. Gözlerim annemi arıyordu. Annem ve Songül Teyze avlunun ortasında yatıyordu. Ejderha beni annemin kucağına bıraktı. Yüzüne baktığımda ağladığını gördüm.

- Üzgünüm çocuk. Sizi koruyamadım.

- Hayır, demirleri erittin. Bizi hapishaneden çıkardın. Şimdi kötülerle savaş zamanı!

- Peki çocuk. Senin dediğin gibi olsun. Hadi kapat gözlerini. Uyu sonsuzluğa doğru.

Gözlerimi kapattığımda ejderhanın kanatlarını çırptığını duydum. Gökyüzündeki kocaman kuşlara ateş püskürüyordu. Etraf hâlâ çok sıcaktı. Dumanlar yavaşça dağılıyordu. Gökyüzünün rengi çok garipti. Ne gece ne de gündüz gibiydi. Anneme seslendim. Bana cevap vermedi. Galiba uyumuştu.