Haksızlık Yanılgısı

Elif Ezgi Bektaş

"Kanunları bilmemek mazeret değildir."

Ne zamandır bu odada olduğumu bilmiyorum. En son hatırladığım şey; elmalar, dedim merakla bakan yaşlı adama. Öleceğiz, diye cevap verdi bana. Uyandığımda yanımda oturuyordu. "Neredeyiz, burada senden başka insanlar var mı, neden buradasın, beni kim getirdi, tutsak mıyız?" Gibi birbirini kovalayan sorular sorsam da, ona hiçbiri cevaplaması için cazip gelmedi. Sadece sürekli "öleceğiz" deyip durdu. Pespaye giysileri, kirli yüzü, lacivert parlak gözleri beni ürkütüyor. Ama dışarıda birileri varsa ve beni duyuyorsa onlar da pek arkadaş canlısı değil. Ve ben konuşmadan duramıyorum. Konuşmadığım zaman strese giriyorum sonra fark etmeden saçlarımı yoluyorum, parmaklarımı ısırıyorum. Tek muhatabım ise ölümle kafayı bozmuş durumda.

En son elimde kırmızı bir elma vardı, dedim tekrar. Gözlerini üzerime dikip kaşlarını kaldırdı. Elma deyince ilgisini üzerime çekmiştim, anlatmaya devam ettim. "Aracımı bıraktığım sahili arkama alıp yürümeye başlamıştım, insanlığa dair bir iz arıyordum, ta ki uzaktaki çiti görene kadar. Tel örgü çiti görünce koşmaya başladım, yaklaşık on metre yükseklikteki çit ormanı ikiye bölüyordu. Yakın çevreyi kontrol ettim ama beni karşıya geçirecek bir yol bulamadım. Çit boyunca yürüseydim belki bir kapı bulabilirdim ancak ormanın derinliklerine girip aracımdan uzaklaşma fikri beni korkutuyordu. Uzaktaki o kırmızılık gözüme ilişmese bir adım daha atmayı düşünmüyordum, araca geri dönecektim. Ancak yeşil, sarı ve kahverengi tonlarına bürünmüş ormanda yakut gibi parlıyordu o kırmızı nokta. Merak etmiştim -evet bütün bilim kurgu filmlerindeki gibi meraklı bir başroldüm- ve buna yenik düştüm. Çite iple bağlanmış küçük bir sepetin içinde elmalar vardı. Kıpkırmızı ve parlaklardı. Bir elma yemeyeli ne kadar olmuştu? Yirmi yıl mı? Otuz yıl mı? Ah bilmiyorum, dünyamızda o kadar uzun süredir elma yetişmiyordu ki. Karşımda kıpkırmızı sulu sulu o elmalardan birini ısırmak istiyordum. Bir tanesini kendim için kaçırsam fark edilmez diye düşündüm. Fark edilse bile acıkmış bir misafiri anlayışla karşılarlar herhalde dedim. Elmalardan birini aldım ve en yakın ağacın altına oturdum. Sepeti burada kim bıraktıysa almak için geri dönecekti ve eğer gelecek hakkındaki sırrı çözmem gerekiyorsa onu beklemeliydim. Elimdeki elmadan bir ısırık aldım ve… işte sonrasını hatırlamıyorum."

"Öleceğiz. İkimiz de öleceğiz." Diye cevap verdi tekrar. Sinirlenmiştim, adamın yakasını tutup bağırdım:

- Onu anladık! Bana nedenini söyle!

- Çünkü suç, dedi, mimikleri değişmeden.

- Elmalar mı?

- Evet.

- Hadi canım! Neresi burası, Havva'nın bahçesi falan mı? Alt tarafı bir elma. Çıkarsınlar beni buradan!

- Kırmızı elmalar antroklar için, onları bizim yememiz yasak.

- Antroklar mı? Onlar da ne?

- Bilmiyormuş gibi davranma. Altı ayaklı, yeleli, turuncu hayvanlardan bahsediyorum.

- Ne! Öyle bir hayvan olduğunu bile ilk defa duyuyorum.

- Fark etmez.

- Ne demek fark etmez. Hem ne alakası var ki elmalarla?

- Ahmak, elmalar yem. Antrok çiftliği için üretiliyor. Yılda sadece doksandokuz meyve veriyor o ağaç ve sen kutsal elmalardan birini yedin.

- Hadi ama bunu bilmiyordum. Bilmemi istiyorlarsa üstüne insanlar yemesin diye yazabilirlerdi.

- Herkes elmaların yenilmemesi gerektiğini bilir.

- Ben bilmiyordum diyorum ya! Buralı değilim. Neden anlamıyorsun?

- Nereden geldin?

- Eee, buralı değilim sadece bunu bil yeter.

- Çitin dışında insan yoktur. Sen nereden geldin?

- Türkiye'den.

- Nasıl?

- 2123 Türkiye'sinden.

Cevabım, adamın yüzündeki mimiklerin değişmesine sebep oldu. Bakışlarından benim söylediklerimi tarttığı belliydi.

- Fark etmez yine de öleceksin, dedi.

- Nasıl ya, beni yargılamayacaklar mı? Kimse dinlemeyecek mi beni? Ben suçsuzum.

- Suçlusun, elma yedin.

- Ama uyarmamışlardı beni, bilmiyordum suç olduğunu.

- Fark etmez.

- Olur mu böyle şey ya, bilmediğim suç için ceza veremezler bana.

- Bizim dünyamızda kanunları bilmemek mazeret değildir.

- Anlamadın galiba, ben sizin ülkenizden değilim diyorum.

- Burada ne işin var o zaman? Bizim topraklarımızdaysan buralısın. Birazdan almaya gelirler seni.

- Ne yapacaklar bana.

- Tritlon kafesine atacaklar.

- Bu tritlonlar etobur mu?

- Sence…

Dehşete kapılmıştım, ayağa kalkıp kapıya vurmaya başladım. "Açın kapıyı! Ben buralı değilim. Bilmiyordum. Açın kapıyı, buranın başkanı, müdürü, hükümdarı artık kim yönetiyorsa onunla konuşmam lazım. Açın kapıyı!" Diye bağırıyordum, ancak kendi sesimin yankısından başka bir şey duymuyordu kulaklarım. Yaşlı adamsa çaresiz bağırışlarımdan keyif alıyor gibiydi.

- Şefle konuşsan da bir şey değişmez. Yine öleceksin.

- Neden, sizin hukukunuz buna nasıl izin veriyor? Haksızlık yanılgısı diye bir şey yok mu? Hani Amerika'ya giden Türk yasak yere araç park ediyordu da ceza almıyordu ya… Yani hareketinin haksız olmadığı kanaatinde olan birinin geçerli sebepleri varsa yaptığı suç sayılmıyordu ya… Hey Allah'ım, kime ne anlatıyorsam…

- Suç sayılır. Çünkü hareketin her türlü haksız. Başkasının malını izinsiz almak geçmişte de gelecekte de haksız çünkü.

- Ama… ama şöyle…

- Nasıl?

- Ama ölüm olmamalı bunun cezası.

- Tritlonların büyümek için yemeğe ihtiyacı var.

- Hayvan yesinler o zaman.

- İnsanlar ne yesin o zaman?

- Ne bileyim? Meyve sebze yiyin.

- Sebzeler ve meyveler bizim için zehirli, bu zehri sindirip ayrıştıran çok az hayvan var. Ya onlarla besleniriz ya da birbirimizle. Sen hangisini tercih ederdin?

- Ben, ben hiçbir şeyi tercih etmezdim. Eve gitmek istiyorum, alt tarafı bir elma çaldım diye suçlu olamam, beni öldürmezler. Mahkeme, mahkeme olacak mı?

- Elbette.

- O zaman beni biri dinleyecek demek ki, geçmişten geldiğimi söyleyebilirim. Aracım sahildedir hâlâ, kanıtlayabilirim bunu. Beni bırakmak zorundalar, gidip hocalarıma gelecek hakkında rapor vermem gerek. Hem insanlığın kaderi buna bağlı. Senin gibi sığ olacak değil ya mahkeme de, anlarlar beni.

- Bizde kanunlar herkes için geçerlidir ve yaptırımı herkes için, her suç için aynıdır. Elma da çalsan, insan da öldürsen aynı cezaya çarptırılırsın. Her kim olursan ol. Kimse sana ayrıcalık tanımaz.

- İyi ama bilmiyordum diyorum, bunun bir anlamı yok mu?

- Yok, hırsızlık 2123'te de hırsızlıktı.

- Lanet olsun. Bir şey olmalı, bir yolu olmalı ama ne? Bir dakika… Bir dakika buldum, ben hırsızlık yapmadım ki.

- Yaptın.

- Hayır yapmadım. O elmalar sizin için yasak olabilir. Ama oraya tel örgünün dışındakiler yesin diye bırakıldı.

- Evet antroklar yesin diye.

- Yoo, üstünde öyle bir emare yoktu. Sonuçta denizden balıklar bile çıkıp gelip yese hiçbir şey yapamazsınız. Hem tel örgünün dışına en son ne zaman çıktı bu insanlar? Dışarıda hangi hayvanlar olduğunu nereden biliyorlar ki? Bence bilmiyorlar. Antroklar elma seviyor olabilir ama bütün elmaları onlar yiyecek diye bir yazı yoktu sepette.

- Yani…

- Yani amcacığım, o elmalar çitin bu tarafındakiler için yasak olabilir ama çitin diğer tarafındakiler yesin diye konuldu oraya. Yani benim yemem suç değil. Bana ceza veremezler.

- Hımm…

- Hım mı diyorsun sadece? Bu savunmayı Sokrates duysa ayakta alkışlardı. Mahkemeye de bunları anlattım mı tamamdır, evime gidebilirim.

Ben bu tezimden sonra köşeye oturmuş, davasında lehine Yargıtay kararı bulan avukatlar gibi gururla gülümsüyordum, yaşlı amca ise düşünceli düşünceli odada geziniyordu. Sahi ya, adam ölecekti. Kendi derdimden onu unutmuştum. Ayağa kalkıp yanına gittim. Elimi omzuna koydum, ses tonumu yumuşattım. "Sen ne yaptın, neden buradasın?" Diye sordum. Adam gülümsedi. "Ben yargıç olduğum için buradayım." dedi. Çok şaşırmıştım. "Ne suç işledin ki?"dedim. "Suç işlemedim, mahkemen için geldim buraya ve mahkeme de bittiğine göre gidebilirim." Deyip arkasını döndü ve kapıya vurdu.

- Açın kapıyı, dedi. Anında kapı açıldı. Demek ki orada birileri varmış.

- Peki şimdi ne olacak? Suçsuz mu bulundum?

- Kanundaki boşluğu buldun. Doğru, dışarıdaki hayvanlar yesin diye koyduk o elmaları, senden özür dilerim gördüğün muamele için.

- Sorun değil, sadece yanlış anlaşılma oldu. Suçsuz bulundum ya, o bana yeter. Gitmeden önce yöneticilerinizle, tarihçilerinizle bir de mühendislerinizle görüşmek istiyorum mümkün mü acaba?

- Elbette hepsiyle görüşebilirsin. Fakat bir yere gitmiyorsun.

- Ama savunma yaptım. Hani suçsuz bulunmuştum?

- Evet suçsuzsun, o elmaları çitin bu tarafında yiyenler suçlu, diğer tarafında yiyenler ise av olur. Sen suçlu değilsin ama avsın. Yani bizimsin ve bir yere gitmiyorsun.

- Hayır hayır, olmaz, yapmayın lütfen, ben geçmişten geldim, geri dönüp onlara rapor vermem lazım. Bizlerin, sizlerin iyiliği için, Dünya'nın geleceği için gitmem lazım.

Yargıç gülümseyerek kafasını salladı, sırtımı sıvazladı ve gözlerimin içine bakarak;

- Evlat, geçmişten gelen ilk insan sen misin sanıyorsun? Dedi.

Elif Ezgi BEKTAŞ

Elif Ezgi Hanım Merhabalar,

:) Öykünüz güzeldi. Beğendim. Güzel bir kurgu ve bir birine zekice bağlanmış ilmeklerle dolu. üslubunuzda da takıldığım bir şey olmadı. Öyküyü okuyunca heyecanlandım epey. Zamanda yolculuk. Aslında yine zaman üzerinde bir yolda hareket ediyoruz ama - eğer zaman denilen şey varsa - yine de karışık zamanda gezmek cezbediyor :) Başlığı da beğendim. Yanılgı güzel bir kelime. Ellerinize sağlık.

sürekli kelimesi bir devamlılığı belirtirken durdu kelimesi bir bitişi temsil etmiş "duruyordu" denilse sanki o akış daha iyi sağlanılır gibi

Evet olabilirdi, bu paragraftaki akışı iyi kontrol edememişim.

güzel bir ayrıntı

:)

:) katılıyorum

Bu gereksiz gibi duruyor. Eğer sonrasında adedin bir önemi olmayacaksa.

Aklıma ruhların kaçısı filmi geldi :)

:)

Hikaye gittikçe güzelleşiyor :)

:) yalnız değilsin sevgili öykü karakteri.

karakter fevri, biraz sinirli sanırım, öyle giriyor konuşmaya. bu bağlaç onu yumuşatmış sanki. kaşları çatıklıktan normale dönüyor gibi, hı?

Bu cümleyi çok sevdim :)

Güzel bağlamışsınız burada

Evet aslında TCK m.4'ten kopya çekmiş olabilirim 😅

Geçen bununla ilgili bir şey öğrendim, o mahkemelerde hakim göstermelik ufak cezalar kesiyormuş fakat o mahkemeye bazı vakıflar bu tarz ufak olaylara ya da durumu olmayanlar için bağışlarda bulunuyormuş yani ceza kesiliyor ama ücret bu vakıflardan fonlardan alınıyormuş güzel bir uygulama kanun hem uygulanıyor hem de merhamet edilip bir şekilde adalet sağlanmaya çalışılıyor

Doğrudur, Amerika'daki dernek bağlantısını bilmiyorum. Okuyucunun kafasında bir düşünce oluşsun diye örnekti aslında. Haksızlık yanılgısı bizde farklı sonuçlar doğuruyor. Ama mantığı yaklaşık olarak aynı.

Adam Türkiyeli göz hakkı ile büyümüş gel de haksız olduğunu anlat

Değil mi 😅

Zekice kurtardı kendini beğendim bunu

Sevindim :)

:)) çok güzel

Ben de çok sevdim bu cümleyi:))

Bunu beklemiyordum

Çok ilginç bir yargı şekli çok beğendim, güzel bir ters köşe olmuş

Bu detayı çok beğendim. :)

ilk insanın sen olduğunu mu sanıyorsun, şeklinde daha iyi olabilir gibi

Merhaba Elif Ezgi Hanım. En sevdiğim hikaye türlerinden biride bu. Sizde konuyu gayet güzel işlemişsiniz. Akıcı ve keyifli bir hikayeydi. Ayrıca sonu da güzel getirilmiş. Bence de görev tam olarak ifade edilememiş. Ama hikayenizi çok beğendim. Ellerinize sağlık :)

ellerine sağlık. ortada net bir haklı/haksız tartışması yoktu bence. karakterin savunması karşı tarafın haklı olduğu halde özür dilediği bir durum söz konusu değildi. daha net olabilirdi. başlık güzeldi. kalemine sağlık.

Merhaba Elif Ezgi Hanım. Ellerinize sağlık. Farklı ve heyecanlı bir hikâye kurgulamışsınız. Görevi de başarıyla yerine getirmişsiniz. Tartışma kısmı güzeldi, adamın başlangıçtaki çaresizliğini hissettirmişsiniz. Sonraki kanundaki boşluk fikri ve bitiş de güzeldi.:) Dışarıdaki hayvanların yemesi ve birçok insanın bu hataya düşmesi ince bir dokundurmaydı sanırım.:)

Sadece giriş paragrafında bir aksaklık var gibi geldi, siz sonraki okumalarınızda daha iyi hâle getirirsiniz tabii. Tekrar ellerinize sağlık.

Merhaba Elif Hanım. Çok keyifli bir hikâyeydi:) Gittikçe ritmi hızlandı metnin, bunu başarmak çok zor bence. Kurgu da çok başarılıydı. Haftanın istediğini de gayet iyi yerine getirmişsiniz :)) Kaleminize sağlık:)

Konu ve üslübunuzu sevdim, sondaki ters köşe de film gibiydi, adeta sihirbazlar çetesi gibi :) diyaloglar da akıcıydı. emeğinize sağlık :)

Merhaba Elif Hanım öncelikle ellerinize sağlık. Kurgu, akış, karakterler oldukça güzeldi. Tartışma kısmını beğendim. Sonradan bunun bir mahkeme olması çok güzel bir ters köşe olmuş tartışmanın sonunda karakter çok zekice kendine özür diletmeyi başarmış. Son cümle ile güzel bir darbe indirmişsiniz o da çok güzel olmuş tekrardan ellerinize sağlık.

Merhabalar, ben teşekkür ederim güzel yorumlarınız ve katkılarınız için. Şaşırtmayı ve eğlendirmeyi başarabildiysem ne mutlu bana. Tekrar teşekkürler. :)