Azizler Ölsün

Fatma Dursun

Tik tak tik tak tik tak yelkovan akrebi kovalarken, ben de benleri kovalıyordum. Asla susmuyorlardı. Bir ben konuşurken diğer ben bağırıyor, bir diğeri küfürler ediyor, bir diğeri dans ediyor, bir başkası kahkahalar atıyor, öbürü kenarına çekilmiş ölümü arzuluyor, bir başkası intikam yeminleri ediyor, en zavallısı da yaşamak istiyordu. Ben bu benleri dinlerken ay güneşi, tan ışığı yakalıyordu. Yine uyuyamadığım bir sabah için kuşlar bağrışıyordu.

Uyuduğum günlerin de pek güzel geçtiği söylenemez. Hep aynı rüyaları görüyorum. Komik tarafı her seferinde rüyayı daha kötü bir halde yaşıyorum. Uyumak veya uyumamak pek fark etmiyor artık. Gün içinde yarı hayal yaşıyorum. Benler zaten bir orduya bedel; içeride kurdular okey, iskambil masaları takılıyorlar. Tam bir kahvehane içim; bağrışmalar, kahkahalar, küfürler, yalanlar, ağlamalar, sigara kokuları... Şu sıralar yorgunluğumdan olsa gerek pek bir huysuz, öfkeli ve nefret doluyum. Sataşmak istiyorum insanlara; onları ezmek, parçalamak, manipüle etmek, ruhlarını sökmek istiyorum. En çok da kahraman edasında takılan, yapma iyilerin ruhlarını parçalamaktan zevk alıyorum. Hahaha o kadar zavallı oluyorlar ki bu duygunun verdiği tatmini, zevki anlatamam. Biliyorum siz insanlar hepiniz pisliksiniz. Zavallı olduğunuz halde yüce takılıyorsunuz, bu beni çileden çıkarıyor. Bir dilek hakkı verilse hepiniz dünya barışını istiyorum diyorsunuz bu bana dünya güzellik birincilerinin sahte konuşmalarından hiç farklı gelmiyor, boş ve suni. Bana verilseydi bir dilek hakkı tüm insanlık yok olsun isterdim. Geride izleri kalmasın, ruhları hiçliğe karışsın. Hiç var olmamış olsunlar. İliklerime kadar nefret ediyorum.

Yine bir pazartesi günü sabah dersine yetişmek için hazırlanıyorum. Bu kadar nefret ettiğim yaşam için saat altıda kalkıp ciddi bir hazırlığa girişiyorum. Yüz bakım rutinimden başlıyorum: Yüzü ıslat, su bazlı yüz temizleyicisini sür, bekle, yıka. Toniğini uygula pat pat yüzüne hafif vurarak yedir. C vitaminini sür aman aman unutma yaşlanırsın falan sonra nefret ettiğin hayatı nasıl yaşayacaksın? Sonra nemlendirici sür biraz bekle ardından güneş kremini sür. İki hafta önceden belirlediğin kombinini giy ardından yemekhanede kahvaltını yap sonra odaya çık diş bakımını yap. En son başla boyanmaya, makyaj bazını sür, sonra kontürü, kapatıcıyı uygula. Fondötenini sür bekle biraz şimdi pudrala pişsin yüzünde... Temeli attığıma göre renklendirmeye geçebilirim. Nefret ettiğim her şey için altın sarısı farlarımı sürmeliyim. Tabi üç yakın ton far daha sürüp iyice karıştırmalıyım. Sırada aylaynır, rimel, highlighter, allık ve ruj. Parfümü de sıkıp takıları da taktığıma göre savaş alanına pardon fakülteye gidebilirim. Aaa neredeyse unutucaktım iyi ve nazik olan beni götürücem. Gülümsemeyi de suratımıza taktığımıza göre küfürleri bugün odada bırakalım.

Arkadaşlarım beni bekliyor yurdun önünde klasik günaydınlaşmalar sonra fakülteye yürüyüş. 32 numaralı sınıfta dersimiz. Ders savaşlar ve tanrılar üzerine tartışmalarla geçiyor. Sınıfta kıl kaptığım P kişisi konuşmaya başladı

-Savaş cinayettir. Binlerce insanın ölümüne yol açıyor. Ardından fakirliği açlığı getiriyor. İnsanı öldürmenin meşru bir açıklaması olmamalı. Savaş ilkel bir yaklaşım biçimi. Biz insanlar ışığın ve aydınlanmanın öncüleri olup galaksiyi keşfetmeli ilerlemenin tarihini yazmalıyız. Savaş gibi ilkel ve aptalca yol dışında yollar bulmalıyız. İyilik, insanlık her şeye rağmen kazanacak. Hitlerlerin, Cengizlerin, Esadların sonu gelecek.

Bla bla bla… Yine başladı aziz konuşmasına. Kariyer değiştirip hipokrat falan olsa ya da Jakoben. Biraz oynayalım şu sahte kahramanla.

- Sayın P savaş argümanı ilkel değil, ilkel olan bizleriz. Cinayet bizim doğamızın bir parçası. Ne kadar ilerlersek ilerleyelim bizler ya öleceğiz ya öldüreceğiz. Katil genlerimizi değiştiremeyiz. İlahi dinlerin en büyük savunucusu iken Habil ve Kabil’den geldiğimiz gerçeğini de savunuyor olmalısın. Ya Habil gibi öldürüleceğiz ya da Kabil gibi öldüreceğiz.

- Buna katılmıyorum. İnsanlık ilerledi. O günkü şartlar içinde değiliz. Sanat, Bilim, Siyaset gibi bir çok düşünce alanımız var. Aynı şartlar içinde değiliz.

- P kişisi Tarihin ilerlediğine kanıtın ne? İlk insanların maymun olduğunu, düşünmeyi bilmediğini mi iddia ediyorsun?

- F konuyu çarpıtma, demek istediğim toplumlaşmanın her zaman daha iyiyi aradığını, öldürmenin dışında seçeneklerin olduğunu, savaşın basit bir yaklaşım olduğunu, Tanrının daha iyisini istediğini belirtiyorum.

- P kişisi ben konuyu saptırmıyorum. Senin savunduğun bu yüce ilkelerin bariz açıklarını yüzüne vuruyorum. İnsanlığın geliştiğini ve sürekli bu ülküde olduğunu öne sürüyorsun fakat ben buna katılmıyorum. Kierkegaard'ın düşüncesi bana daha makul gelir. Tarihte bir ilerleme mevcut değil. Her kuşak baştan başlar. Geçmişin değerlerini savunmaz. Gelecek kuşaklar da bugünün değerlerini savunmayacak. Demek istediğim şey ilkel olan savaş argümanı değil biz insanlarız. Her seferinde yeniden başlayıp şimdi içine hapsolmuş varlıklarız. Savaş binlerce yıl sonra da var olacak. Binlerce yıl sonra da öldüreceğiz. Bu biz insanların gerçeğidir. Bizler katil, aşağılık varlıklar olduğumuz halde her seferinde bunlara kalıplar bulup yeni bir ilim adı altında aşağılıklığımızı saklayacağız ya da parlatacağız. Hepimiz katiliz. Savaş kaçınılmaz ve gerekli.

- Kuşakların bir şey taşımadığını mı söylüyorsun? Bu Tarihin kendisine aykırı değil mi?

- Kuşakların ilkeleri, yani etosları taşımadığını belirtiyorum. Senin aşağılık olarak gördüğün savaş benim inancıma göre bir sanat. Evet savaşta insanlar ölüyor ama insanlar zaten hep ölüyor.

- İnsanlar ölüyor diye bu öldürme hakkını mı verir?

- Elbette ki hayır. Benim bahsettiğim insan doğasının katil olduğu şu an bu sınıfta biri bir diğerini öldürebilir. Ben yarın birini öldürebilirim ya da sen öldürebilirsin. Katiliz. Bu gerçek ahlak rollerimizle değişmeyecek. İstediğimiz kadar saklayalım bunu, farklı adlara gömelim ama bu gerçek değişmeyecek.

- İnsanın doğasının katil olduğunu söylüyorsun peki burada vicdan, merhamet nerede kalıyor? İnsan acımasız olduğu kadar merhametli değil midir?

- Bahsettiğin bu merhametli insanları, öldürülenler olarak nitelendiriyorum. O duyguları anlayamıyorum. Potansiyel katiline neden merhamet duyasın ki?

- Potansiyel katilin, potansiyel merhamet edici olmasını göz ardı etmemelisin. İyi, yüce olana ancak toplumla birlikte ulaşırız. Daha ilerisine her zaman gidebiliriz.

- Sözde bugün daha iyisindeyiz. Gerçekten savaşlar durdu mu? Cinayetler bitti mi?

- Elbette ki hayır ama geçmişteki kadar kanlı değil. Acımasız değil. Her adımda cinayet yok. Güçlünün güçsüzü ezdiği bir dünya yok. Savaşlar minimumda tutulmaya çalışılıyor. Yaptırımlar uygulanıyor. Politik önlemler alınıyor. Bölgesel ve küresel güvenlik kompleksleri kuruluyor. Bunları göz ardı etmek, ilerlemeyi reddetmek akıl alır gibi değil. Doğamız dediğimiz şeyi kabullenip karşı koymamalı mıyız? Kaos düzenine mi dönmeliyiz?

- Bu ilerleme olarak bahsettiğin kuruluşlar, önlemler hepsi aslında daha kolay yoldan amaca ulaşma hedefli. Cinayet veya savaşları durdurma değil bunları kendi kontrollerinde tutma amacındalar. Yani eskiden özgür iradeyle kimin öldürüp öldürüleceği oluşurken, şimdi bu sözde ilerleyenler bunu belirleyenler oldu. İlerleme özgür iradeyi de ortadan kaldırdı.

- Özgür iradeye öldürmeyi seçip seçmeme mi olarak bakıyorsun?

- Evet, elbette. Dediğim gibi bu senin doğan bundan ne kadar kaçmaya çalışsan da bunu yapıp yapmamak senin elindeydi. Şimdi o sözde barış sağlayıcıları haklı ya da haksız öleni ya da öldüreni belirliyorlar.

- Bunun haklısı haksızı mı olur? Fazla distopik bakıyorsun.

- Sen de fazla Ütopik bakıyorsun. Olur tabi. Dinler de savaş ister. Bunun birçok meşrulaştırılmış yolu vardır. Sonuçta eylem aynıdır; öldürmek. Askerler de, siviller de, yönetenler de hepimiz katiliz. Nefsi müdafaa derler ama katil. Birini korumak der ama katil. Yani senin ilerleme olarak kastettiğin şey kılıf uydurma. İlkel olarak gördüğün öldürme argümanı için niye bu kadar medenileştirme çabasına giriyorsun? Kabul et, sözde ilkel olan savaş, öldürme değil insan denilen varlık.

- Özür dilerim, haklı olduğun noktalar var bunu reddetmiyorum ama yine de buna karşı durabiliriz. Öldürmeye, savaşa karşı durabiliriz.

- Kaçınılmaz olana karşı dursan da insanın öldürme içgüdüsünü tamamıyla yok edemezsin. Gelecek nesillerde savaşacak ve öldürecek. Bunun için hep bir ipek kılıf bulacak.

- Bu kadar karanlık düşünme, insanlığa karşı bu kadar ümitsizsen yaşamanın ne anlamı var?

Tartışma böylece bitti. Dediğime getirip kendimi haklı çıkardım. Neden bu kadar doğasını, basitliğini reddeder insan? Anlamıyorum. İyi benle güne başlamıştım halbuki, muhalefet ben oyunu yine ele geçirdi. Aa bu arada şu an konuştuğunuz ben, benliğin halkla ilişkiler departmanından anlatıcı, iletişimci benim.