Trafo

Hümeyra Semiha Babacan

Sonunda insanoğlunun kavgası, güzelim Dünya’yı yaşanmaz hâle getirmişti. Önce salgınlar sonra nükleer savaşlar. Dünya, anne ve babasını küçük yaşlarda kaybetmiş kimsesizlerle dolmuştu. Savaşan devletler beyaz ateşkes bayrağını çekmişti. Ancak Dünya kan, ceset ve enkaz yığınına dönüşmüştü.

Bu güç gösterisinde teknoloji epey ilerlemişti. Savaş sırasında yapay organlar üretilmişti. Hatta bu organlar bir vücut hâline getirilmişti. Düşünme becerisi olmayan bu vücutlara insan zihninin aktarımı yapılmıştı. Savaş sona erdiğindei Dünya’dan ayrılma vakti de gelmişti.

Yapılan son çalışmalarla yapay vücut, uzay boşluğunda yaşamsal faaliyet gösterebiliyordu. İnsanlık için yeni bir dönem başlamıştı. Önce gönüllüler sonra askerler uzaya gitmişti. Bedenler dünyada kalacak, zihinler uzayda var olacaktı.

Uzayda askerî disiplinle sağlanan düzen başarılı bulunmuştu. Kolonileşme faaliyetleri hızla ilerliyordu. Devletler el birliği ile vatandaşlarını uzaya taşıyordu. Şimdi, düşmanlıkla cehenneme çevirdikleri dünyadan birbirlerine dost olarak ayrılıyorlardı.

Uzaydaki yaşam çok farklıydı. İnsani ihtiyaçlar söz konusu değildi. Çünkü yapay vücutlar enerji korunumuna göre çalışıyordu. Dünya’dan ayrılırken beyinde var olan enerji, uzaydaki insan ömrünü belirliyordu. Kısaca uzaydaki yaşamın uzunluğu zihin enerjisine bağlıydı.

Avrupa, Amerika, Rus ve Çin vatandaşlarından sonra sıra Orta Doğu ve Asya ülkelerine gelmişti. Garip bir şekilde Afrika kabileleri uzaya gitmeyi kabul etmemişti. Beyaz adamların uzaya göçünün, onlara uğur getireceğine inanıyorlardı.

Hatice, Orta Doğu bölgesinde yaşayan bir kadındı. Yüzyıllar boyu bu topraklarda kan durmamıştı. Ailesini savaşta kaybetmişti. Onlardan geriye küçük bir kedi yavrusu kalmıştı. Bu kediyle beraber dünyada kalmak istiyordu. Çünkü bedeni dünyada, zihni uzayda ölecekti. Hatice tüm varlığıyla dünyada ölmeyi diliyordu. Hem kedisini dünyada bırakmak zorundaydı.

Ancak teknoloji durmuyordu. Zihinlerin ölümsüz olduğu ve uzayda yapay vücutlara zihin aktarımı yapılabildiği açıklanmıştı. İşte bu harikaydı. Eğer zihni ölmeyecekse Hatice'nin de uzayda yaşaması mümkündü. Hem belki Dünya insanların yokluğunda dinlenir, kendini yenilerdi. Böylece dünyaya yeniden dönebilirlerdi.

Hatice hemen Orta Doğu Zihin Aktarımı kliniğine başvurdu. Sıra günü belli olduktan sonra seminerlere ve yeni yaşam simülasyonlarına katıldı. Bilim kurulundan verilen raporla beraber zihin aktarımı süreci onaylanmıştı. Hatice, Dünya’daki son gününü yavru kediyle beraber geçirdi. Zaten vedalaşabileceği kimse yoktu.

Ertesi gün sabah saatlerinde kliniğe yatışı gerçekleşti. Kan değerleri, vücut sıcaklığı, kalp ritmi istenilen düzeye gelince zihin aktarım operasyonu başladı. Ancak Hatice’nin nöronları sırayla aktarılırken inanılmaz bir olay yaşandı. Klinik birden karanlığa büründü. Anlaşılmaz sesler duyulmaya başladı. Bilim insanları dünya nüfusunun yarısından fazlasının zihin aktarımını yapmıştı. Ancak ilk defa böyle bir karmaşa yaşanıyordu.

Hatice zihin aktarımı tüpünde olan bitenden habersizdi. Yetkililer telaşla sorunun kaynağını bulmaya çalışıyordu. Ancak sistemle ilgili hiçbir sıkıntı yoktu. Zaman kliniktekilerin aleyhine işliyordu.

Sonunda arızanın nedeni anlaşılmıştı. Trafoya giren yavru kedi elektrik akımına zarar vermişti. Elektrik kesintisi yaşanmıştı. Sorun çözülüp sistem çalışmaya başladığında Hatice’nin öldüğü anlaşıldı.

Hümeyra Semiha Babacan

Not: Kurguda ikinci bir bölüm daha vardı. Ancak sonradan sevmeyip çıkardım. O yüzden kısa oldu. Kusura bakmayın.