Şimdi anlatacağım hikâye, doksanlarına merdiven dayamış, usul usul ölümü bekleyen ‘ihtiyar’ Hatice Hanım’ın son günlerini konu alıyor.
Hatice Hanım, uzun yıllar evinde yalnızlığı demlemiş, kimi kimsesi kalmamış, görmüş geçirmiş bir hanımefendi. Bahsi geçen yalnızlık zamanla Hatice Hanım’a daha çok dert olmuş tabii. Velhasıl, Hatice Hanım’ın yine kendi kendine dert yandığı bir gün radyoda çıkan haber, Hatice Hanım’ın yeknesak hayatını değiştirmeye yetmiş. Haberde yıllardır birçok deneyden geçmiş ve güvenilirliğini ispatlamayı başarmış bir projenin, nihayetinde kullanıma hazır olduğu anlatılıyormuş. Hatice Hanım pek sevmezmiş böyle malayani haberleri ama nedense oturduğu yerden dinlemeye koyulmuş bu kez. Eğer siz de vücudunuzdan sıkıldıysanız, doğru adrestesiniz. Gelin ve istediğiniz bedene sahip olun. Bizim ihtiyar memnunmuş bedeninden fakat yaşlılığın beraberinde getirdiği aksaklıkların olmadığı bir bedene hayır demek de anlamsızmış. Bir süre tereddüt etse de sonunda kliniğin numarasını tuşlamış. Sekreterin verdiği bilgilerle biraz olsun rahatlayan Hatice Hanım, birkaç gün sonrası için randevu almış.
Zaman hızla geçmiş ve kliniğe gideceği gün sonunda gelmiş. Transferden sonra birkaç gün klinikte istirahat etmesi gerektiği için hazırladığı küçük çantayı da yanına alan ihtiyar, kliniğin yolunu tutmuş. Hatice Hanım kapıdan içeri girer girmez bekleme salonundaki izdihamı görünce neye uğradığını şaşırmış. Bir yandan da ‘bu kadar insan gelmişse yanlış bir şey çıkacak değil ya’ diyerek kendini teselliye koyulmuş. Birkaç saatlik beklemenin ardından Hatice Hanım’ı odasına alıp eline de bir katalog tutuşturuvermişler. Morglardan topladıkları kimsesiz bedenlerin sıralandığı bir dizi fotoğraf… Hatice Hanım başlarda bu fotoğraflara bakamayacağını söylemiş olsa da işleme başlamadan önce bir beden seçmek zorunda olduğunun da farkındaymış. Bu nedenle fotoğrafları dikkatle incelemeye başlamış. Nihayetinde açık kumral saçları olan, ince belli, eli yüzü düzgün bir genç kızın bedenini kendine layık görmüş. İçi içini yemesine rağmen kendini kaybedecek bir şeyi olmadığına inandırmaya çalışmış. Velhasıl, beden transfer işlemine girmiş.
Gözlerini açtığında, her şeyin beyazlarla kaplı olduğu bir odada, yapayalnız buluvermiş kendini. Etrafa iyice bakınmışsa da ne bir ses duyabilmiş ne de birilerini görebilmiş. Yerinden kalkmayı bırakın kafasını bile kıpırdatamadığı için yeni bedenini de bir türlü görememiş tabii. Geçen birkaç saatin ardından odaya orta yaşlarda bir hemşire girmiş. Hatice Hanım sonunda birini görmenin heyecanıyla başlamış sorularını sıralamaya.
‘’Merhaba oğlum. Yeni hâlimi ne zaman görürüm? Epeydir de kimse gelmiyor. Doktoru çağırabilir misin, ne zaman çıkacağımı söyleyiversin bana.’’ Sorusu çokmuş ama cevap alamayacağını fark edince susmak zorunda kalmış. Hemşire de geldiği gibi sessizce çıkmış odadan. Boş duvara bakmaktan başka yapacak bir şeyi olmayan Hatice Hanım da kendini uykuya teslim etmiş.
Odadan gelen tıkırtıları duyan Hatice Hanım doğrulmuş yerinden. Gelenin doktor olduğunu görmesine rağmen bu kez sıralamamış sorularını. Ağzı yanmış bir kere. Doktor zoraki gülümsemesiyle ‘Nasılsınız?’ demiş. Hatice Hanım’ın yanıtını beklemediği aşikârmış. Böylece doktor konuşmasına kaldığı yerden devam etmiş.
‘‘Odanıza bir ayna bıraktık. Transferin üzerinden yeterli zaman geçti. Hazır hissettiğinizde kalkıp kendinize bakabilirsiniz. Bizim yapabileceğimiz başka bir şey yok. İstediğiniz zaman çıkış işlemlerinizi başlatabilirsiniz. İyi günler.’’
Doktorun tüm bu konuşmayı ezberlediğinden son derece emin olan Hatice Hanım, hâlâ vücudunu hissedemediğini söyleyecekmiş ki doktor odadan çıkıp gitmiş. Bir süre daha beklese de gelen giden olmayınca yeniden uykuya dalmış.
Yüzüne vuran güneş ışınlarıyla uyanan Hatice Hanım, üzerinde bir hafiflik fark etmiş. Yaşlandıkça omuzlarında biriken yılların ağırlığının, bedeninin değişmesiyle gidiverdiğini düşünmüş. Yeni vücuduna bakmak için sevinçle doğrulmuş yerinden. Yataktan kalkmak için attığı ilk adım boşluğa düşünce neye uğradığını şaşırmış. Eskiden var olan sol bacağının yerinde artık sadece bir boşluk varmış. Zorla da olsa kalkıp aynaya gitmek istemiş. Destek almak için uzandığı başlığı tutamayınca günün ikinci şokunu da böylelikle yaşamış. Sağ elindeki tüm parmakların kesik olduğunu, solda ise yalnızca iki parmağı olduğunu fark etmiş. Gördükleri karşısında afallayan Hatice Hanım çığlık çığlığa bağırmaya başlamış. Yine de uzunca bir süre odasına gelen giden olmamış. ‘İhtiyar’ tam susmuş, kara kara ne yapacağını düşünüyormuş ki sonunda doktor gelmiş. ‘’Ne yaptınız siz bana! Hani seçtirdiğiniz bedene geçirecektiniz? Ne bu halim? Noksan kalacaksam ne diye söylemediniz! Ne biçim insanlarsınız siz!’’
Hatice Hanım’ın tüm yakarışına rağmen doktor yalnızca gözlerini devirmiş.
‘’Ne diye susuyorsun adam! Eski bedenimi geri verin bana.’’
‘’Unutun siz onu. Bedeniniz artık başkasının. Hem ne diye bağırıyorsunuz? Kimse size seçtiğiniz bedenin birebir aynı kalacağını söylemedi. Siz de akıl edip sorsaydınız.’’
‘’Dava açacağım, ne gerekiyorsa yapacağım!’’
‘’Unuttunuz galiba. Sonuç ne olursa olsun dava açamayacağınıza dair belgeleri çoktan imzaladınız. Şimdi evinize gidin, bizi de boş yere yormayın!’’
Doktorun sözleriyle daha çok sarsılan Hatice Hanım, kliniğe geldiğinde imzalattıkları kâğıt yığınını anımsamış. Tüm sayfaları okumadığına pişman olsa da artık çok geçmiş.
Anlayacağınız üzere Hatice Hanım ‘görüp görebileceğim her şeyi zaten yaşadım, daha da ne olsa bana koymaz’ diyerek gittiği klinikten yepyeni biri olarak geri dönüyor. Hayatı yeniden öğrenmek, eksilen uzuvlarınının yerini başka şekillerde doldurmaya çalışmak ve en önemlisi de her şeyi sil baştan deneyimlemek zorunda kalıyor.
Velhasılıkelam, yaşamak için size verilmiş bir hayat var. Bu zamanı pişmanlıklarla, keşkelerle doldurmayın. Yaşamınızı güzelleştirmek için başka bir bedene ya da hayata ihtiyacınız yok. Yüzüm şiş, belim kalın, boyum kısalarla vaktinizi boşa harcamayın. Elinizdekilerle sizin için en iyiye ulaşmaya çalışın. Bu hayat sizin ve yalnızca bir tane var.