Ekose/2

Özge Korkmaz

EKOSE

En fazla on yaşındaydım. Yan komşumuz Emine teyzeyle annemin konuşmalarından duyduklarımı koşarak mahalledeki çocuklara yetiştirdiğimi hatırlıyorum.

“Annemler konuşurken duydum. Suat amca var ya…”

Ne duyduğumdan önce, Suat amcanın kim olduğunu anlatmalıyım. Mahallemizin en tonton amcasıydı. Hepimiz çok severdik onu çünkü çocukla çocuk olmayı bilirdi. Diğer huysuzlar gibi "Keserim topunuzu!" değil "Top yoksa pet şişe de mi yok yahu! Doldurun içine kumu, getirin maç yapalım." derdi. Bizimle koştururken kan ter içinde kalır, "Siz devam edin, ben biraz soluklanayım." diyerek kenara çekilir, sonra elinde bir poşet abur cuburla geri dönerdi. O zamanlar tahminimce ellili yaşlarının başındaydı. Her gördüğümüzde üzerinde ekose gömleği ve kot pantolonu olurdu. İstisnasız her zaman aynı kıyafet. Merak edip sorardık: “Suat amca senin başka kıyafetin yok mu?” Bizimle her zaman ilgilenen, sanki dengiymişiz gibi karşısına alıp konuşan o tatlı adam bu soruyu hep geçiştirirdi. Bir bahane bulup yanımızdan ayrılırdı. Uzun zaman buna anlam veremedik. Çocuktuk, pek üstüne de düşmedik.

Akademisyendi Suat amca. Mahalleye taşınalı beş yıl olmuştu. Hatta buraya taşındıktan iki yıl sonra profesör unvanını almıştı. Babamların, mahalle kahvesinin önünde bir kutu baklava ile onu kutladıklarını, bakkal Salih amcanın "Hayırlı olsun hocam. Mahallede sizin gibi büyük insanların olması bizim için gururdur." dediğini hatırlıyorum. Suat amca da "Unvanlar bizi büyük yapmaz Salih abi. Suat olarak geldim, Suat olarak gideceğim. Gerisi fanidir." demişti. O sözü duyunca epey düşünmüştüm: Öyleyse annemle babam neden bana hep oku da büyük adam ol derdi?

Suat amcanın çocuğu yoktu, sanırım karısı da çünkü hiç görmedik. İşinden artakalan zamanlarda mahallede vakit geçirirdi ama kimsenin evine gidip gelmezdi. Bu yüzden biraz kapalı kutuydu. Hakkında tek bildiğimiz, mesleği ve çocukları çok sevdiğiydi.

Bu mevzu birkaç kez bizim akşam yemeklerinde gündeme geldi. Sanıyorum mahalledeki diğer evlerde de sıkça konuşulurdu. Çünkü herkes merak ediyordu. Kimdi bu Suat Bey? Neden buraya taşınmıştı? Çoluğu çocuğu yok muydu? Neden hep aynı kıyafetleri giyerdi? Bu gizemli adamı herkes çok severdi ama o kendinden bahsetmeyi hiç sevmezdi. Babam, birkaç kez ağzını aradıklarını ama Suat amcanın kaçamak cevaplarla yanlarından ayrıldığını söyledi. Sonunda bizimkiler de pes ettiler. Onu öyle, olduğu gibi, ketum ama iyi yürekli Suat hoca olarak sevmeye devam ettiler.

Yine arkadaşlarla mahallede top oynadığımız bir gün, kırmızı bir araba gelip sokağımızda durdu. Camı araladı.

-Merhaba gençler. Ben Suat Göçer'i arıyorum. Bu mahallede mi oturuyor?

-Evet abi burada oturuyor ama hoca o. Üniversite hocası. Şimdi okuldadır.

-Kaç gibi gelir?

-Akşam altı gibi gelmiş oluyor mahalleye.

-Daha çok var, neyse o zaman biz sonra gelelim. Bir dakika… Sen hangi okulda çalıştığını biliyor musun?

-Oğlum ne yapıyorsun orada? Gel eve gidelim de şu üstünü değiştir terden sırılsıklam olmuşsun!

Adamla konuşurken annem gördü. Bakkaldan alışveriş yapmış eve dönüyordu.

-Anne Suat amcayı soruyorlar. Okulda olduğunu söyledim ama hangi okuldu hatırlayamadım. Sen hatırlıyor musun?

-Hatırlıyorum. Sen geç eve üstünü değiştir, ben söylerim.

Annem beni gönderdikten sonra arabadakilerle beş dakika konuştu. Eve girene kadar baktım, merakla dinliyordu. O gün ne konuştuklarını sordum ama söylemedi. Ertesi gün Emine teyzeyle bizim balkonda çay içerlerken gizlice onları dinledim. Konuşmalarından duyduklarımı koşarak mahalledeki çocuklara yetiştirdiğimi hatırlıyorum.

-Gelin gelin oğlum size ne anlatacağım. Suat amca var ya…

-Noldu lan?

-Hani Suat amca niye hep aynı şeyleri giyiyor diye düşünüyorduk ya. Öğrendim sebebini.

-Niyeymiş?

-Suat amca buraya taşınmadan önce eşiyle çocuğunu kaybetmiş. Doğum gününde sinemaya giderlerken kaza yapmışlar. Arabayı kendisi kullanıyormuş ve sadece o kurtulmuş. Kaza günü üzerinde o gömlekle pantolon varmış, kızının hediyesi. O günden sonra uzun süre toparlanamamış. Hastaneden çıkınca doktorunun tavsiyesi ile evini değiştirmiş ama üzerinden o kıyafetleri hiç çıkarmamış.

-Nereden duydun oğlum bunları, yalandır. Kim bilir kim uydurmuş.

-Annemler konuşurken duydum. Dün bize Suat amcayı soran adamla kadın yok mu, onlar anlatmış. Eski mahalleden arkadaşlarıymış, buraya taşındıktan sonra haber alamayınca merak edip bakmaya gelmişler.

-Vay anasını, neler yaşamış oğlum Suat amca. Demek ondan sorduğumuz soruları geçiştiriyormuş adam.

-Benim bunu duyduğumdan annemlerin haberi yok, sakın gidip başkalarına yetiştirmeyin. Şimdi bir planım var. Gelin benimle.

Bir hafta sonra öğretmenler günüydü. Arkadaşlarla aramızda para toplayıp Hüseyin abinin dükkanına gittik ve bir gömlek beğendik. Ekoseli. Rengini farklı seçtik. Suat amcanın üzerindeki kahverengiydi, bizim aldığımız ise mavi. Hediye paketi yaptırıp üzerine not yazdık. Hep Suat amca bizim yüzümüzü güldürürdü, şimdi sıra bizdeydi.

Kasım'ın yirmi dördü gelip çatınca hazırlanıp apartmanının önünde beklemeye başladık. Saat altıya yaklaşıyordu. Sokağın ucunda Suat amcayı görünce hepimiz birden ayağa kalktık. Hediye paketi bendeydi, hemen arkama sakladım.

-Merhaba çocuklar. Niye toplandınız burada, hayırdır bir şey mi oldu?

-Suat amca bunu senin için aldık. Öğretmenler günün kutlu olsun.

Bizimkiler alkışlamaya başlayınca ne yapacağını bilemedi. "Öğretmenler günü mü?" diye tekrarladı. Sonra paketi eline aldı ve o kocaman gülümsemesiyle gözlerimizin içine baktı.

-Çocuklar, beni mahcup ettiniz. Ne gerek vardı, sağ olun.

-Önce paketi aç sonra notu oku Suat amca.

"Aç! Aç!" diye tezahürat yapmaya başladık. Heyecandan eli ayağına karıştı. Paketi açınca birkaç saniye öylece kaldı. Onunla birlikte bizde sessizliğe gömüldük, herkes birbirine baktı. Suat amcanın gözleri doldu, güç bela bir kaldırıma oturup notu açtı. Hepimiz ağzından çıkacak ilk kelimeye odaklanmıştık.

"Kabul edersen, bizler senin çocuğun oluruz. Sana her doğum gününde gömlek alırız. Seninle sinemaya gideriz. Hep yanında oluruz. Çünkü sen bizim biricik Suat amcamızsın. Öğretmenler günün kutlu olsun."

Dağ gibi görmeye alışkın olduğumuz, sokakta birlikte topa vurduğumuz, bakkaldan meybuz alıp sohbet ettiğimiz Suat amcayı ilk kez ağlarken görüyorduk. Onunla birlikte bizim de gözümüzden yaşlar süzüldü. Kendini toparlayınca hepimize tek tek sarılıp teşekkür etti. Bunu kimden ve nasıl öğrendiğimizi sormadı. Aramızda gizli bir anlaşma olarak kaldı. Biz onun çocukları olduk, o bizim Suat amcamız. Hediyeyi verdikten bir gün sonra onunla gittiğimiz sinemayı ise hiç unutmadık.

- Suat amca karakteri, gerçek hayatta tanıdığım birinin hikâyesinden esinlenilerek oluşturulmuştur. Yaşadığı travmatik olay ve sonucu (üçüncü tekillerden duyduğum kadarıyla) gerçek, geri kalan kısım kurgudur.

- 1194 kelimeden 895 kelimeye düşürüldü. Orijinal metin linki: https://docs.google.com/document/d/1ENQOeEtOZjqE9_eRdlddOkID3USY7ZGKd9asPAOJHp0/edit?usp=sharing