İzin Kaybı/2

Emine Genç

İZİN KAYBI

İZİN KAYBI

________________

Son toz düştüğünde, bilinmez hangi sebepten, yok olan bir izin kaybı yaşamaya başlayacak.

Yirmi yedi, yirmi sekiz… Ömrünü kum tanelerini saymaya adayan bir keşiş gibiyim. Kırk üç, kırk dört… Toz taneleri güneş huzmeleriyle dans ederek masaya konuyor. Bilinmez hangi anının üzerinden, gelip bana yardım ediyor. Altmış bir, altmış iki…

Tam üç yıl doksan sekiz gün önce. Ağırlığım altında ezilen kar seslerini duyuyorum. Bir camiinin avlusuna gidiyorum. Etrafıma bakınıyorum. Ağırlığımın sebebini arıyorum. Kendimden başkasını göremiyorum. Oysa, kendimden başkasını görmeye hazırlanmıştım. Karar veriyorum. Hayatımı değiştireceğim. Yarın mı değiştirecektim? Pazartesi? Karlar su olup tekrar gökyüzüne kavuştuğunda? Allah’ım, yeniden başlamak için işaret gerek. Sağa bakıyorum sonra sola. Avluda birkaç amca ve ben. Daha dikkatli bakıyorum, işareti aramaya koyuluyorum. Ne saçma! İşaretse o beni bulurdu. Bulunmama ihtimalinden kaçtım. Ben işareti kovalıyordum, o kaçıyordu. O kovalıyordu, ben kaçıyordum. Sonunda yoruldum. Belki işaret de yorulmuştu. İşareti çaya davet etmeliydim. Burada, şimdi üzerinde tozları saydığım masada karanfilli bir çay içerdim. Çayımı içerken işareti beklerdim. İşaret için de bardak almalıydım. Gelince görsündü, onu nasıl da bekliyordum.

Son kez etrafa bakarken amcanın biriyle göz göze geldim. Gel, dedi. Gel kızım, adın ne senin?

* Efendim, bir şey mi istediniz?

* Evet istedim. Kulakların delik mi senin?

* ha Hayır.

* Değil mi? Neyse önemli değil. Hay Allah, deldirirsin o zaman. Al bakalım şunları, senin olsun.

* Bunlar... Aa küpe. Çok güzellermiş ama siz bunu başkasına verin. Ben kulaklarımı deldiremem.

* Bak kızım, ben bunları ona almıştım. Ama o başka bir hayatı seçti. Benim olmadığım bir hayatı. Küpelerle bir başıma bıraktı beni. O yüzden sen bunları al. İster başkasına ver, ister çöpe at.

* Peki alayım ama çöpe atmam merak etmeyin. Ben... ben, bir şekilde kullanırım.

İşaretime kavuşmuştum. Kulağımı deldirmedim ama küpeleri hep yanımda taşıdım. Üç yıl altmış beş gün beraber yaşadık. Broş oldular, kalbimin üstünde taşıdım onları. Sonra ne oldu bilmiyorum, değişmem gerekti. Yeni bir başlangıç vaktiydi. Gelin görün ki işaret aramaya mecalim kalmamıştı. Ben de izleri silmeye karar verdim. Küpeden artakalan izleri. Ama bir küpenin ne izi olurdu? Kulağım delik değildi ki kapatayım. Bir izi yoksa, silmek için oluşturmam gerekti.

Şimdi üzerine düşen tozları saydığım masaya bıraktım küpeleri. Göğsünü tozlara siper eden küpe, ortadan kalktığında tertemiz bir iz bırakacak. Son toz düştüğünde, bilinmez hangi sebepten, yok olan bir izin kaybı yaşamaya başlayacak. Küpenin otuz üç gün harpte siper olmasına izin verdim. Elime aldığımda küpelerde, tozdan kar yığını arasında tüm gücüyle kalmanın gururunu gördüm. İşte sayıyorum.

Beş yüz kırk dört, beş yüz kırk beş…

Cam açık, güneş hüzmeleri bana yardım ediyor. Bazen tozlar havalanacakmış gibi oluyor. Beş yüz elli iki, beş yüz elli üç… İz tozla kapanırken, tahminim üç saat boyunca, yeni hayatımı çizmiş olacağım. Daha çok vakit var.

BULOOPS BULOOPS

Başımı aniden sağa çeviriyorum. Üst kat komşumuz, bilmem ne için, kilim silkeliyor. Tozlar, hüzmeleri delip saldırıyor. Büyük bir harp meydanı. Kafamı aniden sola çeviriyorum. Masamın üzerinde sipersiz bir izin cenazesi. Bir kilim üzerini örtmüş. Şimdi yeni hayatımın ilk saniyesi. Elimde yalnızca geçmişin çizgileri.