Görev: Daha önce yazdığımız öyküye iyi bir bakım yapmak.
https://docs.google.com/document/d/1qY8cTA7g4VHoHCWgWlLosr7XOeaCyiybavkYK7zS4JY/edit
(802 kelimeden 590’a düşürebildim.)
Hayırlısı Be -2-
Oturduğu yere işeyen o sarhoş adamı gördükten sonra duraklarda oturmama kararı almıştım. Ama o gün çok yorgundum ve elim kolum doluydu. Otobüsümü de az önce kaçırmıştım. Bu en az on beş dakika bekleyeceğim anlamına geliyordu.
Neden öyle durağa monteli oturak yaparlar anlamam. İnsan, acaba sökülür de düşer miyiz, diye korkarak oturuyor. Bir de bölmeli yapıyorlar, sanki hepimiz aynı kilodayız. Kötü bir şaka gibi. Söylene söylene -içimden tabii- yerleşiyorum bölmeye. Poşetler gövdemi kaplıyor.
Bir otobüs durdu. Yani anlatacağım konuyla alakalı olan. Adamın biri inerken düştü. Neyse ki üzerinde gri kot ceketi, gözünde gözlükleriyle bir yakışıklı indi. Hemen amcayı kaldırdı. Üzerini silkelemesine yardım etti. İyi insanlar var -bana denk gelmese de- var olmaya devam edecekler. Amca, hafiften topallayarak yürümeye başladı, bileğini burkmuştu belli ki. Yakışıklı orada öylece kaldı. Demek ineceği durak burası değildi, demek yakın bir durakta inmeyecekti ki yolun devamını yürümüyordu. Sanırım âşık olmuştum. Bayılırım fedakâr insanlara. Bir ipte iki cambaz oynamadığından olsa gerek nerede bencil insan var, o beni bulur.
Yakışıklıya bir isim vermek istiyorum. İnsanları güzel, yakışıklı diye sınıflandırmaktan nefret ederim. Niye böyle bir şeyin içine düştüm beeen… İnsanın yüzündeki en anlamlı yer, karanlık bir çerçevenin ardındayken sıfatlar boş. Gözlüklerini çıkardığında hayal kırıklığına uğratan ne karizmalar gördüm.
Adı… Adı “B.” olsun.
B.’yi göz hapsine aldım. Altıncı hissi kuvvetli midir artık nedir, birden sağına, durağa, bana döndü. Gözlüklerini çıkarsın, gözlüklerini çıkarsın diye yalvarıyorum. Evren mesajımı reddetti. B.’nin kahrolası otobüsü geldi ve binip gitti.
Lisedeyken aynı saatlerde karşılaştığım insanları hatırlamıştım. Saatime baktım. Belki o da yine aynı saatte geçerdi ve ben de o otobüse binerdim. Belki kitaplarım yere düşerdi. B. bana da yardım ederdi. Kitaplarını elinde taşımayan biri olmam dışında sorun yok. Öyleyse haftaya küçük bir çanta takıyorum, elime KPSS kitabımı alıyorum. Elim kolum dolu olmayacağı için de onun otobüsüne biniyorum, evimin karşısında inip yürüyorum, şeklinde katmanlı bir karar aldım.
O bir hafta içinde aklıma çok nadir geldi yalan değil. Ama canım macera çekiyordu. Birine platonik sevdalanayım da muhabbet olsun.
Günlerce o saatte durakta olamadım. Bazen etütlere kaldım, bazen arkadaşlarla deneme yaptık. Bir yandan da “Aman ya görsen ne olacak gelmişsin otuzuna, başlamışsın kırışmaya, elinde mesleğin yok, düşmüşsün bir gözlüklünün peşine!” diye de azarlıyorum kendimi.
İşte o Çarşamba geldi. Bana eşlik edecek, aynı yöne giden bir arkadaşım olmadığı için şanssızdım. Durakta ayaktaydım, gözlerimi kocaman açmışım otobüsleri gözlüyorum. On beş dakika fazladan bekledim. Gelen giden yoktu.
Perşembe yine aynı. Cuma da. Bir an nerede olduğumu, nereye gittiğimi unutuyorum. Yooo B.’den sebep değil. Aklımda tarihçinin ya da coğrafyacının verdiği kısayollar… Eğitim hocalarının verdiği örnekler…
Günler geçiyor. Sınava iki ay kala her gün deneme yapmaya başlıyoruz. Sonuçlarımı yazdığım kâğıdı çıkarıp çıkarıp bakıyorum. Otobüste, durakta, ders arasında, evde, uyumadan önce, uyanınca…
B. uçup gitmişti aklımdan. Unuttuğumu fark edince de “Aferin kız sana, asıl bu sensin işte, ne o öyle ergenler gibiydin.” deyip komşu teyzelik yapıyordum kendime. Belki de vazgeçtiğimi düşünmek işime geliyordu. Çünkü ne zaman vazgeçersiniz, ne zaman düşünmeyi bırakırsınız o zaman bileğinizden yakalar sizi vazgeçtiğiniz.
Bir Pazar ertesi… Dershane çıkışı durağa doğru yürüyordum. O gün deneme sonuçlarıma bakmadığımı hatırladım. Birden kaldırımın kenarına geçip durdum. Çantamdan kâğıdı çıkarıverdim. Yürümeye devam ettim. “Bugünkü düne göre kötü. Üç net Türkçe, altı net matematik artmalı…” derken kâğıt elimden düştü. Öyle çok da rüzgâr yok. Hafif bir esinti, kâğıdı ayaklarımın altından arkaya uçurdu. Döndüm. Gri ceketli B. Gözlüksüz B. Vallahi de billahi de yakışıklı be.
“Teşekkür ederim.”
“Rica ederim. Başarılar dilerim.”
KPSS’ye hazırlandığımı anlamasa da bir sınavımın olduğunu tahmin etmek zor değildi herhâlde. Kuru bir başarı dilemişti. Kuru mu?
Çekip gitti. Beni beğense konuşurdu. Evet, tabii konuşurdu.
Tez çürümedi. Vazgeçmediğim için bileğimden kavranmadı. Mutsuz son.