https://docs.google.com/document/d/1D67qnVb98huZ-8RibAfYRYcjdqXJ-sySfz_tn4E1Dr4/edit?usp=sharing
ÇİFTLİK2
Pusetin arka tekerleklerini havada tutmaya çalışırken hanımın müzik yayınına karışan sesini duymaya çalışıyordum. Bu çok önemliydi, yani konusundan bağımsız olarak hanımın bana bir şeyler söylemesi. Çünkü bir ölümün, bir de eşini dinlemediği anlaşılmış erkeğin çaresi yoktur. Zaten burada bulunmamız da geriye kalan sorunların çözümüyle ilgiliydi. Öndeki basamak düzleşince, arka tekerleri yavaşça saldım.
-............. yonca alalım gelmişken.
Hay kafamı!
Kabarık damarlı protein kumkumasının boks makinesindeki yumruk şovuna bakarken Esra’yı duyamadım. Şimdi “Ne dedin?” diye sorsam azarlanırım, sormadan “Tamam” desem, bu bana altın yoncaya patlar.
-Duyamadım, ne dedin?
O da beni duymadı ya da isteklerini sorgulamamam için duymazlıktan geldi.
-Bize zaman ayırmıyorsun derken kastettiğim birlikte aktivite yapamamak değildi. Aklına direkt avm’ye gitmenin geleceğini tahmin etmiştim ama. Sürekli çalışıyorsun, meşgulsün, sadece maç izlerken mutlus…
-Maç demişken, oyalanmasak iyi olur, Juventus’un maçı var dokuzda.
-Neden bir pazar gününü tümüyle bize ayırmayı denemiyorsun? Esra bir şeyler anlatırken, Spikırs Korner’da konuşuyormuş gibi hissediyorum.
Gidonu Esra’nın arkasından oyuncak mağazasına kırıyorum. Lateks eldivenli satış görevlisi peşimize takılıyor. Esra’nın ilgilendiği şeylerle ilgili bilgi veriyor:
-Sıfır üç yaş grubu için oyun tableti. Bebeğinizin zihinsel, motor, el becerilerini geliştirmek için tasarlanmış bir ürün. Çocuğunuzu rahatlıkla bu tablete emanet edebilirsiniz.
Tezgahtar kız tıpkı Esra gibi konuşuyor, inanarak, soluksuz; Esra tezgahtar kızı, benim Esra’yı dinlediğim gibi dinliyor, tek kelimesini kaçırmamaya çalışarak ve oldukça temkinli. Önde rehberimiz satış görevlisi, arkasında Esra, peşi sıra biz, mağazayı dolaşıyoruz.
-Sence bu ikisinden hangisi? Ellerindeki oyuncakları iki yana sallıyor. Yüzlerce seçeneği ikiye indirebiliyor, ama beğenisini eşit şekilde paylaşan şıklardan birini seçme salahiyetini bana bahşediyor. Girdiğimiz bütün mağazalarda varlık gösterebildiğim tek konu bu, elemelerden geriye kalan ürünlerden birine oy vermek.
Oyuncakçının karşısındaki sarraf, Esra’ya az önceki fikrini hatırlatmış olmalıydı.
-Yoncayı şuradan alalım.
-Ne yoncası?
-Ne demek ne yoncası, Sarp’la Emine’nin bebeği için dedim ya. Beni dinlemiyorsun. Aklın hep başka yerlerde.
-Esracığım ben bir muhasebeciyim ve ay sonunu getiremeyen bir muhasebeci hiçbir yerde kaale alınmaz. Üstelik Sarpların bebeğinin doğmasına aylar var.
-Altın fiyatları uçunca görürüm seni muhasebeci bey.
Haklıydı, daha doğrusu ben haksızdım. Her sadmeden çirkefleşerek sıyrılmaya çalışmayı esnaflardan devşirmiştim. Halbuki yapmam gereken, daha ekonomik bir hediye almayı önermekti.
Böylece sarrafı teğet geçip Elki Vaisisi’ye girdik. Mağazadaki kalabalık “jö vo” tesirinde döneniyordu ve Esra’nın buraya girmekle murat ettiği tek şey, fiyat-performans skalası için kabullenilebilir bir kıstas belirlemekti: “Ama bak Elki’deki fiyatı bile bu.” Burada ürünlere bakmaktan başka bir şey yapmayacağımızdan, her defasında annesine benzediğine şükrettiğim yavrumuzu Esra’ya bırakıp Dienar’a geçtim. Esra arkamdan seslendi;
-Çoluk çocuğumuzun rızkını kitaba verme.
Dienar’da üç al iki öde kampanyası vardı, ayriyeten Can Yayınları’nın seçili kitapları 7.90’a düşmüştü. İndirim standındaki kitaplardan birer tane alıp, ücreti temassız geçtim.
Döndüğümde Esra burnundan soluyordu. Kendime vakit ayırırken her zaman bunu fazla abarttığımı söylüyordu yine. Yorulmuştuk, bir şeyler içmeyi önerdim. Sonrasında yemek yerdik. Filmin saati de yaklaşıyordu.
-Önce yemek yiyelim, sonra çay içeriz, dedi.
-Yalvarırım burger yemeyelim.
-Tamam tamam, pideciye gideriz.
İkili menü söyledik. Buraya sorunlardan uzaklaşmak için gelmek istemiştim. Esra’ysa sorunların yok sayılmasını değil, konuşulup halledilmesini istiyordu:
-Mesela şiir yazmıyorsun artık.
-Açıkladım bunu, artık hikaye yazıyorum.
-Birileri şiir yazmanı yasaklamış gibi davranıyorsun. Beni şiirlerinle fethetmiştin halbuki.
-Evet ama o günlerden bugüne çok şey değişti. Başta medeni halimiz. Değişim olurken yeni kararlar almam normal değil mi? Hikaye bu halimiz için daha müsait.
-Neyse ne. Değişen şeyler beni çok yıpratıyor, diyerek uzaktaki boş masalara çevirdi başını.
Çocuğumuz -Ethem (Esra’nın babasının da adıydı )- huysuzlanıyordu. Kucağımda pışpışlamaya başladım. Arkamızda onu teselli edebilecek makinelerle dolu oyun parkı vardı.
-Biz biraz oynayıp gelelim.
Cırtlak renklerle kaplı füze simülasyonuna bindik. Jeton satan çocuk, güvenlik kemerlerimizi kontrol etti.
-Hazır mıyız? Cevabı beklemeden devam etti: Uçuş için son saniyeler. Etrafımız sisle doldu. Kapı kapandı. Sarsılmaya başladık.
-Ek reaktörler devrede. Hazır, diye bağırıyordu çocuk. Anlaşılan simülasyonun misyonunu tamamlamaktan çok, müşterilerin ilgisini bu oyuncakta toplamak istiyordu. Neyseki Ethem epey eğleniyordu. Bir dakika dolunca açılan kapıdan sis duvarını dağıtarak çıktık.
Yemekten sonra hava almak için çayı, avm'nin önündeki meydanda, seyyar çaycıdan içecektik.
-İki çay.
-Abi az bekleticem sizi, çay biraz demini alsın.
Zamanımız yoktu, oralet söyledik.
Esra telefonundan sinemanın haftalık programını açtı. Alt alta iki filmin afişlerini büyütüp ekranı bana çevirdi:
-Bu ikisinden hangisi? Üstteki afişte sırt sırta vermiş bir kadınla erkek (Adı: Asıl Hikaye), alttakinde de lüzumsuz bir kalabalığın ortasında uzaklara bakan bir çocuğun (bununki de Sam İçin’di) resmi vardı. Ölçülü bir kararmış gibi üstteki görseli işaret ettim,
-Bu.
Film, birbirini seven, fakat küçük pürüzleri aşamayan bir çifti anlatıyordu. Esra filmi izlerken uyudu. İnanabiliyor musunuz, uyudu ve ben nedense zafer kazanmış gibi mutlu oldum bu durumdan. O kadar ki,
-Öteki filme de girelim, dedim. Uyuduğu için mahcup gözükmüyordu.
-Ya ben çok yorulmuşum, senin de maçın yok muydu?
-Salla ya maçı. Hadi izleyelim onu da.
Bu film de evlendikten sonra hayata farklı yönlerden bakmaya başlayan ve artık eskisi kadar vakit geçiremeyen bir çifti anlatıyordu. Bir arada kalmalarının sebebi çocukları Sam’di ve Sam’in varlığı giderek -babanın boşvermişliğinden ötürü- boşanmak için bir sebep olmaya başlıyordu. Esra filmi gözünü kırpmadan, pürdikkat izledi. Arada çıkarılması gereken dersleri bana ters ters bakarak gözleriyle okuyordu.