“Burada güllaç yufkasının hamuru hazırlanıyor. Gel. Şu tarafta ocaklarımız var. Saclar, ocakların üstünde duruyorlar. Üzerine su attığında “cıss” edecek kadar ısınıyorlar. Güllacın sıvı hamuru, şu gördüğün Cıvık’ın yaptığı gibi sacın üzerine yayılıyor. Çok ince bir tabaka kalıyor sacın üzerinde. Hamurlu sac tekrar ocağın üzerine konuluyor. Hamur biraz kuruduktan sonra ocaktan alınıyor. Şu arkadaki tezgâhta soğuması bekleniyor. Sonra, aha şu ön tezgaha getiriliyor. Üç Cıvık bunları üst üste koyup pres makinesine götürüyorlar. Yarım saat de pres makinesinde kalınca paketlenmeye hazır hâle geliyor. Hamuru bu şekilde imal ediliyor. Yenilecek hâle gelmesi için gerekli olan hazırlıklar ise şu arkadaki mutfakta yapılıyor.
***
Genç, yaklaşık yirmi dakika önce karşılaştı Burak amcayla. Burak amca güllaç dağıtıyordu. Evden sadaka çıksın diye ayda bir dağıtırdı. Güllaçtan sadaka olur mu demeyin. Daha çok köyün ihtiyaç sahiplerini bile gözetirdi Burak amca güllaçlarını dağıtırken.
Genç, köye yeni gelmiş, yabancı gözlerle etrafı izliyordu. Burak amca onun yabancı olduğunu anlayınca yanına yaklaştı. “Güllaç verim. Yersin?” Genç, çekingen baktı Burak amcaya. Bir yandan çok aç olduğu için almak istiyordu ama bir yandan da güllacın ne olduğunu bilmediği ve amcayı hiç tanımadığı için karar veremiyordu. O, ne karar vereceğini bilemezken Burak amca güllacı eline tutuşturmuştu bile. Ufak bir tadına baktı. Çok beğenince hiç konuşamadan büyük lokmalarla bütün tabağı bitirdi. Burak amca onu böyle görünce bir parça daha verdi tatlıdan. Genç, bu tatlının ne olduğunu, nasıl yapıldığı sordu. Burak amca da onu imalathanesine götürdü büyük bir heyecanla.
***
Genç hayranlıkla yapılanları izleyerek Burak amcanın arkasından mutfağa geçti. Orada hamurun güllaç olması için yapılan şeyleri de izledi. Sonra merakla; “Amca, bu robatlar ne? İlk defa görüyorum bunları.” dedi. “Onları benim atam icat etmiş. Güllaç yapma robotları. Atam ismine önce “Robogül” demiş, beğenmemişler. Sonra da “Robollaç” olsun demiş, ona da ‘bu isim çok cıvık’ demişler. Aha demişler en sonunda, ‘Cıvık’ olsun o zaman ismi. Sonra tartışmalar falan derken Cıvık koymuşlar adlarını. İşin en iyi yanı da şu: Bu robatların yakıtı da güllaç. Enerjileri bitince haznesine bir tepsi güllaç koyuyoruz. Robot içindeki ihtiyacı olan şeyleri alıyor, kalanını da ham madde olarak geri veriyor. Kendi yakıtını üreten bir robot bu Cıvık anlayacağın.”
Genç bayağı şaşırdı duydukları karşısında. “Güllaçtan yakıt mı olur?” dedi. “Yahu niye olmasın? Biraz önce sana bile yakıt oldu.” deyince Burak amca, genç de utanarak gülümsedi. Sonra anlamaya çalışmaktan vazgeçti. “Bunun nasıl olduğunu sana anlatamam çünkü ben de bilmiyorum. Bir sır olarak kalmış bunun bilgisi. Biz de böyle kabul ettik.” Genç, anladım mahiyetinde kafasını salladı. Sonra yine Burak amcaya bakarak “Amca peki bu tatlı neden şehirde yapılmıyor?” diye sordu. Burak amca önce derin bir iç çekti ve anlatmaya başladı: “Eskiden orada da yapılıyordu, yapılmaz olur mu. Kimisi çok da seviyordu. Kimisi de dalga geçiyordu. Neymiş “sütlü peçete”ymiş. Neymiş böyle tatlı mı olurmuş abartmayınmış. Sonra bu dalga geçenler çoğaldı. Biliyon şeherde artık doğru düzgün bir şey yapan yok. Her şeyin içinde bi’ hile hurda. Un, nişasta güzel değil, suyu bile leş artık. Sütü hak getire... Gerçi zaten Hak getiriyor da ins bırakmıyor. Böyle böyle yapılmaz oldu artık şeherde de.”
“Hımm, anladım. Kötü olmuş bu. Ne de güzel tatlıymış.”
“Öyle. Napcen insan işte. Değer bilmez. Sen açsın herhal. Dur bekle de yukarıdan yemek gitirem sana. Sen otur şuraya hemen geliyom.” Burak amca gencin söyleyeceklerini dinlemeden yukarıya gitti. Önceki dünden kalan pilavı ve kavurmayı ısıttı. Kavurmayı pilavın üzerine koydu. Bir domates bir salatalık doğradı bir başka tabağa da. İki tabağı tepsiye koyup aşağıya gitti. Genci bıraktığı yere geldi. Yoktu. İmalatın diğer taraflarına baktı. Orada da göremedi.
Genç, güllacın son hâlini aldığı bölümdeki Cıvık’ı ve bir tepsi güllacı alıp kaçmıştı.
Ahmet Can