.
Seher Anne Tatlısı
İlkokulda sınıf kermeslerinin bende bambaşka bir yeri vardı. Haftada bir gün belirlenen sınıfın anneleri; tatlılar, börekler, kurabiyeler hazırlar, okula getirirdi. Okulun koridoruna masalar tezgâh gibi sıra sıra dizilir, anneler teneffüslerde satış yapardı. Toplanan para, maddi zorluk çeken öğrencilere ya da okulun ihtiyaçlarına harcanırdı.
Okulun bütün çocukları hafta boyunca harçlıklarımızı biriktirir, kermes günü cebimizdeki bozukluklarla okula giderdik. Benim annem işe gittiği için okulda satış yapmaya gelmezdi. Hazırladığı tatlıyı elime verir, akşama borcamı geri getirmemi tembihlerdi.
Elimde tatlı borcamı, cebimde bozuk paralarla okula giderdim. Üzerinde ismimin yazılı olduğu borcamı öğretmene teslim eder, heyecanla teneffüsü beklerdim. Annem bizim sınıfın görevli olmadığı haftalarda bile tatlı yapar, okula yollardı. Başkalarına yardım etmek ona farklı bir huzur verirdi. Annem ‘Elimin bir lezzeti var, bunun zekâtını vermek gerek.’ derdi. Hem iyi niyetli hem marifetli olduğundan yaptığı tatlıyı herkes severdi. Okuldakiler de annemi tatlısıyla tanırdı. Öyle ki tatlıya ‘Seher Anne Tatlısı’ derlerdi.
Ben o zamanlar annemin yaptığı tatlının adını bilmezdim. Tarifini yalnızca annemin bildiğini sanırdım. Meğerse annemin tatlısının adı güllaçmış. Bunu evlendikten sonra eşimin yemek tarifi kitabında görmüştüm. Annemin tatlısını nerden bulmuşlar, diye epey şaşırmıştım. Eşime kermes günlerini anlattıktan sonra o da güllaca ‘Seher Anne Tatlısı’ demeye başladı.
Kermes günlerinden biri vardı ki diğerlerinden çok farklı geçmişti. O gün yaşananlardan kimseye bahsetmemiştim. Çocuk kalbimde bir sır olarak kalmıştı. Çünkü işlediğim ilk günaha kimseyi şahit tutmak istememiştim. Artık bu sırrı paylaşmak, içimdeki suçluluk hissini hafifletmek istiyorum.
Her hafta olduğu gibi o hafta da kermes gününü iple çekmiştim. Sabah erkenden uyanmış, kahvaltımı hızlıca yapmıştım. Elimde annemin tatlısı, aklımda kermeste yiyeceklerimin hayali ile okula gitmiştim. Tatlıyı öğretmene teslim ettikten sonra sırama yerleşmiştim. Sabırsızlıkla teneffüse kalan dakikaları saymaya başlamıştım.
Zilin çalmasıyla bütün çocuklar kermes masasına doluşmuş, gözümüze kestirdiğimizi tabaklara doldurtmaya başlamıştık. Ben her zamanki gibi ıspanaklı börekten ve annemin tatlısından istemiştim. Tabak iki buçuk lira tutmuştu. Elimi cebime attığımda paralarım yoktu. Oysa evden çıkarken cebimde on lira vardı. Ya birisi paramı çalmıştı ya da parayı düşürmüştüm. Benden parayı bekleyen anneye parayı sınıfta unuttuğumu söyleyiverdim. Bu sırada ders zili çalmaya başlamıştı. Tabağı kenara ayırtıp sonraki teneffüs alacağımı söyledim.
Bütün ders boyunca parayı nerede ve nasıl kaybettiğimi düşündüm. Okula girerken param cebimdeydi. Birisi kermes kuyruğunda paramı çalmıştı. Peki kimdi bu? Sonraki teneffüs dışarı çıkmadım. Başımı sıraya koyup hırsızı tahmin etmeye çalıştım. Ancak şüpheli kimse yoktu.
Emin olduğum tek konu, hırsızın bizim sınıfta olduğuydu. Çünkü kermes kuyruğunda yanımda sadece sınıftaki arkadaşlarım vardı. Yine ders boyunca paramı çalanın kim olduğunu düşündüm durdum. Gözlerimi kısarak tüm sınıfı gözden geçiriyor, herkese şüpheli gözüyle bakıyordum. Öğretmenim dersi dinlemediğimi fark edince beni sertçe uyardı. O an paramı çalana daha da kinlendim. Ne olursa olsun o hırsızı bulup paramı alacaktım.
Dersin sonuna doğru midemin gurultuları duyulmaya başladı. Sabah, kermesin heyecanıyla kahvaltıda az yemiştim. Şimdi açlık benliğimi ele geçiyordu. Bir ara ağlamak istedim. Başımı sıraya koyup gözlerimi kapadım. Teneffüs zilinin çalmasıyla gözlerimi açtım. Karar vermiştim, ben de hırsızlık yapacaktım.
Önce kermes masalarının en kalabalık olduğu tarafa gittim. Masadaki yemekler yavaş yavaş bitiyordu. Öğrenciler ceplerinde kalan son parayı da harcamanın telaşına düşmüştü. Tezgâhların başındaki anneler bir yandan tabakları dolduruyor bir yandan para üstlerini veriyordu. Karmaşayı fırsat bilerek tezgâha bırakılan kağıt on lirayı kaptım. Avucuma sıkıştırdığım parayla birlikte ayırttığım tabağın olduğu tarafa geçtim.
Heyecandan yüzüm kızarmış, avuçlarımda ter birikmişti. O an içime büyük bir korku doldu. Parayı çaldığım anlaşılır mıydı? Tereddütle geri çekildim. Parayı tezgâha bırakıp kaçmak istedim. Ancak geç kalmıştım. Tabağımı ayıran anne, beni görmüştü. ‘Bilâl gel bakalım, tabağın burada.’ dedi.
Ben de avucumda ıslanmış on lirayı uzattım. Tabağımla beraber para üstünü alıp sınıfıma geçtim. Annemin tatlısı ve ıspanaklı börek, açlıktan guruldayan midemin sesini kesti. Karnım doyunca biraz sakinleştim. Ancak içimi ince bir pişmanlık kaplamaya başlamıştı. Ders zilinin çalmasıyla herkes sınıfa gelmiş, içimdeki pişmanlık da birden kaybolmuştu.
Ders boyunca keyfim yerindeydi. Çocuksu bir saflıkla işlediğim günahı unutmuştum. Hatta tahtada soru bile çözmüştüm. Sonraki teneffüs cebimdeki parayla kermesten bir tabak sarma almıştım. O an parayı çaldığımı tamamen unutmuştum. Sanki sabah cebimdeki para hiç kaybolmamıştı ve ben onu harcıyordum.
Eve gelince borcamı mutfağa bıraktığım gibi televizyonun başına geçtim. En sevdiğim çizgi film başlamıştı. ‘Ninja Kaplumbağalar ’. Bu bölümde kötü adamlar bankayı soymak istiyordu. Rafael ve Mikelanjelo adamları yakalayıp iyice dövüyordu. Danotello ve Leonardo ise kötü adamları polise teslim ediyordu. Annem kavgalı çizgi film izlememe kızıyordu. Ama Ninja Kaplumbağalar hep kötüleri cezalandırıyordu.
Kermeste karnım tıka basa doyduğundan akşam yemeğinde çok fazla bir şey yemedim. Odama gidip ödevlerimi bitirdim. Sonra yatma vakti gelene kadar babamla oyun oynadık. Yatağa girdiğimde okulda olanları tamamen unutmuştum. Gözlerimi kapattığım gibi uykuya daldım.
Rüyamda; Ninja Kaplumbağalar okulun kermesine geliyordu. Onları görünce çok mutlu oluyordum. Annemin tatlısından dört dilim satın alıp yanlarına gidiyordum. Mikelanjelo elimdeki tabağı görür görmez yanıma geliyor, tabağı tek seferde midesine indiriyordu. Onun bu yaptığı bana çok komik gelmişti. Bir yandan gülüyor diğer yandan tekrar tatlı almak için kermes masalarına doğru yürüyordum.
Tam o sırada cebimde para kalmadığını fark ettim. Bir an ne yapacağımı bilemedim. Önümdeki çocuğun cebinde on lira olduğunu gördüm. Tam çocuğun cebinden parayı alacakken Rafael beni gördü. Birden bana saldırdı. Hırsızlık yapacak olmam onu çok kızdırmıştı.
Danotello ve Leonardo araya girdiler. Rafael’i benden uzaklaştırdılar. Ben hıçkırarak ağlamaya başladım. Mikelanjelo yanıma gelip bana acıyarak baktı. Sonra ‘Yoksa yediğim tatlının parasını da mı çaldın?’ diye sordu. Ben inleyerek ‘Hayır; çalmadım, çalmadım, çalmadım...’ demeye başladım.
Sonra birden annemin sesini duydum. Gözlerimi açtığımda annem yanımdaydı. Ben yatağımdaydım. Gördüklerimin rüya olduğunu o an anladım. Sabah içimi kaplayan pişmanlığı yeniden hissettim. Ağlamaya başladım. Annem ısrarla olanları anlatmamı istiyordu. Ama ben sadece ‘Çalmadım.’ diyordum.
Bir süre sonra sakinleşip yeniden uykuya daldım. Sabah ateşim çıkınca okula gitmedim. Annem iş yerinden izin alıp beni sağlık ocağına götürdü. Eve dönerken camiye uğradık. Annem oradaki kumbaraya para bıraktı. Eve gelince ilaçlarımı alıp uyudum. Çizgi film saati yaklaşınca annem beni uyandırdı. Ama Ninja Kaplumbağaları izlemek istemiyordum.
Annem bu hâlime şaşırmıştı. Beraber mutfağa gittik. O akşam yemeğini hazırlıyordu. Ben de dünden beri olanları düşünmeye başladım. Sonra anneme ‘Neden camideki kumbaraya para bıraktın? diye sordum. Annem gülümseyerek ‘ O sadaka kutusuydu, insan kötü rüya görünce sadaka vermeli.’ dedi.
Annemin ne demek istediğini anlamamıştım. Dün gece o da mı kötü rüya görmüştü? Annem bakışlarımdaki şaşkınlığı fark edince açıklama yapmaya devam etti.
- Sen dün gece rüyanda sayıklıyordun. Ben de kötü rüya gördüğünü düşündüm. Yani…
- Anne sen benim için mi verdin sadakayı?
- Evet, oğlum. Sen dün gece ne gördün ki rüyanda?
- Ninja kaplumbağaları gördüm anne. Rafael bana saldırdı.
- Demek bu yüzden çizgi film izlemiyorsun. Öyle mi?
- Hem evet hem hayır. Anne bir şey soracağım.
- Sor bakalım.
- Sadaka verince kötü rüya görmez miyiz biz?
- İyi ya da kötü rüyaları her zaman görebiliriz oğlum. Aslında rüyalar işarettir.
- Nasıl işarettir?
- Yaşadığımız iyi veya kötü olayları anlatır bize. Bu yüzden kötü rüya görünce sadaka verip günahlardan temizlenmek gerekir.
- Ben günah mı işledim?
- Sen daha çok küçüksün canım benim. Ne günahı!
İşte o an her şeyi anlamıştım. Hırsızlık yaptığım için kötü rüya görmüştüm. Rafael de bu yüzden bana kızmıştı. Sadaka verdiğimize göre temizlenmiştim. İçimdeki pişmanlık biraz azalmıştı. ‘Artık ben de sadaka vereceğim.’ diyerek odama geçtim.
O günden sonra kermes günlerinde evden daha erken çıkıyor, önce camiye gidiyordum. Sadaka kumbarasına on lira atıp okula geçiyordum. Böylece geçmişteki hırsızlığımın affedildiğini düşünüyordum. Bu olayın üzerinden yıllar geçti. Ama ben hâla küçük bir çocuğun pişmanlığı ile sadaka vermeye devam ediyorum.